H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Sinema- Belgesel
insanatinart@gmail.com
Dijital bir çağdayız.
Ve dijital de kendini aşıyor ya sürekli…
Terrence Malick’in muhteşem belgeseli ‘Zamanın Yolculuğu‘nun 4K dijital prömiyerini izleyerek başladım 2022’ye…
Malick bizim güneyimizden bir yönetmen yapımcı ve senarist. Ortadoğu’ya dayanıyor kökleri.
Asıl eğitimi ise felsefe üzerine.
Oxford’da doktora yapacak, MIT’de felsefe dersleri verecek kadar derinden felsefeci.
Ancak yapımcı, senarist ve yönetmen, hatta oyuncu olarak da bir o kadar sinemacı.
49.Berlin Film Festivali’nden Altın Ayı, 64.Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye ile dönecek kadar başarılı bir sinemacı. Yaptığı bütün işlerde felsefeci yanı kendini her zaman gösteriyor.
Belgeselin anlatıcısı da Brad Pitt olunca, kırk altı dakika süren bir görsel, işitsel ve felsefi şölen izliyorsunuz aslında…
Geçmiş, gelecek ve şimdinin bir arada bulunduğu bir şeye zaman diyoruz.
Bir ağaç kuruyor, bir yıl bitiyor, bir dostluk sona eriyor zamanın izleğinde…
Bir fidan dikiyoruz, yeni yıl geldi, eski dostlar diyoruz.
Bütün sanatçılar özellikle de şairler zamanla hep derin ilişkili olmuş.
Sözgelimi filozof-şair Oruç Aruoba “Her şeyi yazarım da / zamanı yazamam- / o yazar çünkü / beni” diye anlatıyor derdini.
‘Zamanın Yolculuğu‘ belgeseli görüntüler deryası içinde, tabiatın zıtlıkları ve çelişkileri nasıl aynı yerde bütünleştirdiğini gösteriyor. Karşıtlıkların tamamı bütünün parçası, o parçayı yok saydığında bütünü bozuyor, bütünü yok sayıyorsun.
Suyun dalgalarının vurduğu yanan kayalıkların efsanevi sönmeyen ateşi görüntüleri bile, günlük hayatımızın içindeki egoist ve kısır reddedişlerin ne kadar çelimsiz olduğunun göstergesi.
2022’ye girerken herkes ne dileğimi sordu. “Kavga, hüzün, öfke ve keder biraz yalnız bıraksın insanlığı” dedim. O kadarı yeter. Ötesini tabiat halleder.
Biz ne zaman yıldız tozundan soğuyarak oluşan küçücük bir gezegenin mikroskobik canlıları olduğumuzu unutup Bikini Adaları’nda atom bombası deneyleri yapacak cüreti bulduk kendimizde?
Habil ile Kabil’in arasını bozan kim?
Gördüğümüz dünya gerçek mi, hakikat mı?
Kozmik zamana göre birkaç saniye önce evrende bir iz bırakmak için ilk sanatçıları bu dünyanın ‘Eller Mağarası’nın duvarlarına farklı boyalarla izler bırakıyorlardı…
Hayaller kuruyorlardı.
Vermekten yorulmayan bu dünya üzerinde, maceraperest denizcilerin mutluluğuyla yaşamak varken; ihtiyaç, irade ve öz benliğimiz arasındaki dengeleri ne zaman yitirdik? Ve neden kimse uyarmadı? Ve neden uyarmak isteyenleri hep linç ettik; kozmik zamana göre birkaç saniyelik, gelişmiş gibi görünen ilkel yaşamımızda?
‘Zamanın Yolculuğu‘ belgeseli o kadar güçlü sorular bırakıyor ki görüntüler eşliğinde, kimi zaman ekranı dondurup bir iki dakika düşünmek zorunda kalıyorsunuz.
En önemli sorularından biri beyin-zihin-bilinç aynı şey mi? Değilse her biri aslında ne?
Hayâlî’nin ünlü dizesi gibi halimiz “Ol mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler…”
Bir hikâyenin içinde “2022” dediğimiz ve tam da ne olduğunu bilmediğimiz bir zaman kesitinin içindeyiz şimdi…
Her şeyin bitmeyen bir şekilde iyiye doğru değişeceğine inanarak tamamlamak istediğimiz bir hikâye…
Çağlar, gölgeler içinde küçücük varlıklarımızla krallık taslayarak yaşadığımız bu hayatın ne olduğunu düşünmeden insan olmak zor sanırım.
‘Zamanın Yolculuğu‘ belgeseli bu soruyu düşünmek için geniş bir zemin sunuyor bizlere, üzerine de Viyana Filarmoni Orkestrası’nın yeni yıl konserini dinlerseniz; kim bilir belki gerçekten yeni bir yıla başlarsınız.