Pulitzer Ödüllü gazeteci Seymour Hersh’ün Türkiye’yi Suriye’deki kimyasal silah saldırısı konusunda zan altında bırakan makalesi, tartışılmaya devam ediyor. Makalenin yayınlanması sonrası Hersh’le röportaj yapan DİKEN, ‘karşı cephe‘nin görüşlerine de yer vermeye devam ediyor. Hersh’ün iddiasına karşı çıkan blog yazarı Eliot Higgins‘in ardından, Beyaz Saray’da ‘afetlere hazırlık danışmanı’ olarak çalışmış olan ve kimyasal silah uzmanı kabul edilen Dan Kaszeta da DİKEN’e konuştu.
Kaszeta 21 Ağustos’ta düzenlenen saldırıdan kesinlikle Beşar Esad yönetiminin sorumlu olduğunu savunuyor. Bu tezini de, alınan numunelerde heksamin maddesinin bulunmasına, bu kimyasalın sarin gazında nadiren kullanılmasına ve Esad yönetiminin bu maddeye sahip olduğunu Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne beyan etmesine dayandırıyor..
Hersh, makalesinde bahsettiği [ve İslamcı El Nusra Cephesi’nin sahip olduğunu öne sürdüğü] kimyasal silah üretim merkezinin Halep civarında olduğunu iddia ediyor. Bu iddiasını da, gördüğü ve elinde olduğunu belirttiği bir Amerikan istihbarat raporuna dayandırıyor. Ne düşünüyorsunuz? Bu mümkün mü?
Ben bu iddiayı kabul etmiyorum. 21 Ağustos saldırısında kullanılan miktarda sıvı sarin maddesi, çok ciddi ve gelişmiş bir endüstriyel çaba gerektiriyor. Görünüşe göre, saldırıda en az 400 litre sarin kullanıldı. Hersh’in iddia ettiği gibi hiçbir zaman 1000 galon kullanıldığını söylemedim. Bu kadar büyük miktarda sarin, ciddi bir endüstriyel faaliyetin yanı sıra birçok özel teçhizat ve bilgi gerektirir. Sanırım Hersh, miktarın büyüklüğü bir yana sarin üretmenin zorluğunu da küçümsüyor. Ben bu alanda epey çalıştım; sarin maddesinin yaklaşık 20 çeşidinin hiçbirini üretmek kolay değil.
Bununla birlikte, Esad rejiminin bu tür bir endüstriyel kapasiteye sahip olduğunu ve hatta bu kapasitesini Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’de (OPCW) beyan ettiğini, OPCW’nun da bu kapasiteyi teftiş ettiğini biliyoruz. Bütün bunlara rağmen, isyancı bir grubun bir savaş bölgesinde, rejim güçlerinin veya bir başkasının dikkatini çekmeden, fabrika düzeyinde sarin üreten bir merkeze sahip olduğuna inanması zor. Sarin üretimi kimyasal maddeleri kartıştırmaktan ibaret değil. Bunun için süreç kontrolleri, (hidrojen fluoride gibi) aşındırıcı etkiye sahip gazların yüksek ısılarda idare edilmesi gerekiyor; sarin, sıfırdan üretilmesi son derece zor bir madde.
Şunu unutmayın ki, Japonya’daki ‘Aum Şinrikyo [yeni adıyla Aleph]’ örgütü, büyük paralar harcanmasına ve büyük bir üretim merkezine sahip olmasına rağmen, sadece 7 veya 8 litre sarin yapabildi. Yapımı sarinden çok daha kolay olan başka kimyasal silah çeşitleri var. Sözgelimi, 1930’larda geliştirilen ilk sinir gazı tabunu üretmesi daha kolay. Zaten deliller yeterli; saldırıda sarin kullanıldı. Tabun, fosjen veya daha basit bir madde değil.
Önemli olan bir başka konu şu ki, sarin üretimi için gereken maddelerin tedarik zincirini ve üretimin yol açacağı atık akışını gizlemek zor, ki bunların ikisi de Esad rejiminde mevcut. Böyle bir operasyon on milyonlarca dolar gerektirir ve muhaliflerin o parayı kimyasal silah yerine konvansiyonel silahlara harcaması ekonomik açıdan çok daha mantıklı görünüyor. Ve zaten söz konusu tezlerin hiçbiri fiziksel kanıtların, yani saldırı mahalinde bulunan sarin örnekleriyle Esad rejiminin deklare ettiği kimyasal stok ve formüller (örneğin heksamin) arasındaki kimyasal bağın yakınından dahi geçmez. Bu tezler, kimyasal maddenin nasıl teslim edildiğini de açıklamıyor.
Savaş halindeki Halep’te, devletin kontrol etmediği, tedarik zinciri bulunan, tonlarca tuhaf ve tehlikeli kimyasal atık bırakan bir sarin fabrikasının bulunduğu fikri, şu ana dek duyduğum en saçma açıklamalardan biri.
Hersh’ün volkan roketleri konusundaki argümanı şu: ‘Bu roketler madem bu kadar önemli, o zaman niçin ABD ve diğer müttefikler bu argümanı kullanmıyor?’ Sizce, ABD ve diğer müttefikler, niçin Hersh’ün de dediği gibi bu bulguları kullanmadı?
Öncelikle bir konuda anlaşalım; mesele ABD veya diğer müttefiklerin bizim bulgularımızı kullanıp kullanmaması değil. Zira kullanıp kullanmadıklarını kimse bilemez. Ben bilmiyorum örneğin… Elimizdeki tek veri, Hersh’ün kaynağının bu bilgilerin yönetim tarafından kullanılıp kullanılmadığını bilmediği veya biliyorsa bile bunu söylemediği. Amerikalı yetkililer benim heksamin teorimi, Eliot Higgins’in volkan roketleri üzerine çalışmalarını veya başkalarının çalışmalarını kabul etseydi bile, bunu bana söylemezlerdi. Böyle bir kabul sadece, Washington’da ‘gizli’ damgalı raporlarla dolaşımda olurdu. Ben veya Hersh, Amerikan hükümetinin veya başka hükümetlerin ben, Higgins veya başka gözlemcilerle aynı soruşturma yöntemlerini kullanıp kullanmadığını kanıtlayacak konumda değiliz.
Ayrıca Beyaz Saray’da çalıştığım yıllardan da bildiğim bir şey de şu: Devlet kurumlarının birçoğu, kendi eksikliklerinin itirafı gibi yorumlanabileceği için dışarıdan katkı yapıldığını açıkça kabul etmek istemez. Ama şunu biliyorum ki, Amerikan hükümetinin yetkilileri Brown Moses blogunu okuyor. Ben Higgins’in blogundan, Washington’daki arkadaşlarımın ‘Bu bloga bir bakmalısın‘ demesiyle haberdar oldum.
Benim de Hersh gibi anonim tutmak zorunda olduğum kaynaklarımdan şunu biliyorum: En az iki ülke, olay yerinde bulunan heksamin maddesinin 21 Ağustos saldırılarını Esad yönetimiyle özellikle bağlantılı kıldığı yönündeki kanaatimi haklı buluyor, ki Esad yönetinin OPCW’ya beyanatı bu sonuca varmayı daha da kolay hale getirdi.
Hersh, kimyasal silah üretim merkezleri kurmanın, sizin ve başkalarının söylediği gibi çok zor olmadığını iddia ediyor. Geçtiğimiz 10 yılda kimyasal savaş alanında ciddi değişikler yaşandığında, artık sarin veya sinir gazı merkezleri inşa etmenin o kadar karmaşık olmadığında ısrarcı. Ne düşünüyorsunuz?
Benim bilgilerimin geride kaldığını ima iddia etmek büyük bir yanlış. Ben bu alanda onyıllar boyu, ciddi bir ara vermeden çalıştım. Hersh benim kendi özgeçmişimi, sanırım görmeden sorguluyor. Onun yanlış anlamalarından veya imalarından bağımsız olarak, ben bu alandaki bilgilerimi güncel tutmak için çok uğraş sarf ediyorum. Önemli akademik konferans ve sempozyumlara katılıyorum, sık sık da konuşma yapıyorum. Bu konu üzerinde kitabım var ve birçok yerde dikkate alınan makalelerim yayımlandı. ABD hükümetinin en yüksek seviyelerinde çalıştım ve orada hâlâ kaynaklarım var. Bu alanda birçok uzmanı bizzat tanıyorum, onların bilgi ve görüşlerine kıymet veriyorum.
Kısacası, kimyasal savunma çevrelerinde epey aktif bir kişiyim. Hersh’ü ise bu konferanslarda bir kez dahi görmedim. Eğer sarin üretmek için bir tür çığır açıcı yeni bir yöntem geliştirilmiş olsaydı, sanırım bu gizemli sarin üretim sürecinden ondan daha çabuk haberdar olurdum. Nihayetinde, molekülleri sentezlemek için kullanılan yolların sayısı belli. Eğer zor bulunan kimyasalların kullanılmasını gerektirmeyen yeni bir yöntem varsa, belki Hersh bize bunu anlatır. Zira bu yöntem, benim ve meslektaşlarımın çok ilgisini çekecektir.
Hersh, daha geçen ay Florida’daki Amerikan Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nda yapılan bir ‘entelektüel egzersiz’den söz ediyor. Buna göre, El Nusra, El Kaide veya Irak İslam Şam Devleti örgütlerinin Suriye’den sürülmesi halinde ellerindeki sarin stokunu Ortadoğu’daki diğer Sünnilere, Cihatçılara, Vahabilere veya Selefilere vermeleri halinde düzenlenecek terörle mücadele operasyonu ele alınmış. Hersh’e göre bu egzersiz, Amerikan yönetiminin bu grupların elinde kimyasal bulunduğuna inandığı anlamına geliyor. Sizce bu egzersizin anlamı ne?
Entelektüel egzersiz, entelektüel egzersizdir, başka bir şey ifade etmez. İnsanların bir masanın etrafında bu konuyu tartışmasından ne gibi dersler çıkarılabilir bilemiyorum. Ben de buna benzer bir egzersizde, önemli insanlarla birlikte Kanada’nın ABD’yi işgal ettiğinde neler yapılabileceğini tartıştım. Böylece ABD’nin savunma politikalarını gözden geçirmiş olduk. Tabii ki bunlar ciddi değildi. Bu iddianın üzerinde durmaya gerek yok. Ordu tabii ki sarinin ortaya çıkma ihtimalinden endişeli. Peki onların en çok da, Esad’ın kendi stoğundaki sarinden endişe duyduğu söylenemez mi?
Suriye ordusunun sadece 1-2 kilometre uzağa gidebilen roketler kullanmayacağını, bunun intihar anlamına geleceğini söylüyor Hersh. Bu konuda, BM’nin gözlemci heyetinin başındaki Ake Seltrom’ü de referans gösteriyor.
Başkaları bu soruya daha iyi cevap verebilir. Bana göre, asıl mesele roketlerin menzili değil. Fakat her durumda, sıvı bir madde yayan, göreli olarak az miktarda patlama etkisi yaratan volkan roketlerinden söz ediyoruz. Bu tür silahlar en yakın çevresine ciddi ölçüde zarar verir fakat taşıdığı bütün sıvıyı dışarı boşaltmaz.
Ayrıca ben, 1993 yılından bu yana kimyasal silahların rüzgar yönünden nasıl etkilendiği konusunda tahminler yapıyorum. 21 Ağustos’taki gibi bir saldırının etkili olabilmesi rüzgarın saatte 10 km’den düşük hızda esmesi gerekir. Aynı şekilde atmosfer şartları da uygun olmalı. Böyle bir saldırı, zehirli maddeyi cephe hattına öldürecek veya yaralayacak yoğunlukta geri döndürecek türden hava koşullarında zaten düzenlenmezdi. Esad rejimi, kimyasal silah personelini eğitti. Bu kişiler, uygun şartlarda bir saldırıyı tavsiye etmiş olmalı. Bu, kimyasal savaş alanında iyi bilenen bir konu; 1917’den de alınan önemli dersler var.