
H. Ayhan Tinin / Sanat da var / Sinema
insanatinart@gmail.com
‘İki Şafak Arasında‘ adına kader dediğimiz hayat, her zaman bizden bir adım ileride gider.
İç Ege’de bir dokuma fabrikası…
İşleri iki oğluna bırakmış bir baba…
Eşraftan, ileri gelenlerden sayılıyor.
İçine kapalı, örtülü zenginliğin göstergesi olan, büyük kasalı bir otomobil…
Kasabada küçük bir manifatura dükkânı…
Hayalleri olan genç bir kız…
Belli ki büyük şehirde okumuş, İngilizce konuşabilen küçük kardeş… Kadir.
Babasından işi devraldıktan sonra biraz da ilkesiz ve cahilce paranın peşine düşmüş ağabey… Halil.
‘İki Şafak Arasında’ filmi, bu doku üzerindeki ilişkileri ince ince işlerken, üretim ilişkilerinden aşka, oradan adalet, hukuk ve ahlâka uzanan noktaları görünmez ipliklerle bağlıyor.
Genç yönetmenler arka arkaya Türk Sineması’nın yüzünü ağartan yapıtlar üretmeye devam ediyor.
Selman Nacar da bunlardan biri… Bilgi Üniversite’sinde hukuk ve sinema okuyan Nacar halen CU’’de yönetmenlik alanında Yüksek Lisans yapıyor.
22 Ocak’da gösterime girecek film için MUBI Platformu’nda oyuncuların da katılımıyla filme özel bir gala düzenlenecek.
Film gösterişsiz, ekonomik fakat çok hakiki oyunculuklarla hikayesinin gücünü ikiye katlıyor.
Senaryonun diyalogları da son derece başarılı… Karakterlerin abartılı olmayan konuşmaları izleyicideki hakikat duygusunu güçlendiriyor.
Bütün oyunculukların gerçekten iyi olduğu filmde Mücahit Koçak ve Nezaket Erden senaryodaki ağırlıkları nedeniyle biraz daha öne çıkarken; Ali Seçkiner Alıcı kız babası karakteriyle, Gülçin Kültür Şahin lokumcu kız karakteriyle kısacık rollerinde kocaman bir dünya kuruyorlar. Erdem Şenocak duyarsız avukat karakteriyle hikâyenin dramatik yapısını destekleyen bir performans yaratırken, bütün oyuncular işlerini üst düzeyde yapıyorlar, her birinin tek tek emeklerine sağlık…
Bir yanda metaverse’ü, dijital çağın sıçramalarını, yapay zekanın yönettiği araçların vicdanını ve ahlâkını tartışırken diğer yanda günümüzün gerçekliğinde paralel olarak yürüyen, organik insanların ve ilişkilerin sorgulamasını yeterince tamamlayıp, buradan geleceğe ait dersler çıkartabildi mi insanlık?
Filmin dramatik dönüşüm noktası olan iş kazası olgusu bir ara ülkemizde de çok fazla gündemdeydi.
Sonra bu gündem sakıncalı bulunarak, ortadan kayboldu.
“Üretim ilişkileri” dediğimiz zaman bir tarafta bütün ülkelerde koruma altına alınan ve gözbebeği gibi bakılan bir yatırımcı kavramı var. Elon Musk bile bu gözlükle değerlendiriliyor. Bir sözüyle devletlerin borsalarını bile sarstığı halde…
Peki ya üretimin diğer tarafındaki çalışanlar? Emeklerini kiralayıp, karşılığında aldıkları hakları, yani kazançlarını günlük ekonomiye katarak, yatırımcıların ürettiklerini satın alanlar? Yani marketi, pazar ekonomisini oluşturanlar… Dünya onları da gözbebeği yapmaya gerçekten istekli mi?
Filmde baba karakterini başarıyla canlandıran Ünal Silver’in bir cümlesi var. “Ne hukukundan bahsediyorsun. Hukuka kalsa suçsuz yere suçlu oluruz. Önemli olan ahlâktır. Benim vicdanım rahat.”
Antik çağların filozoflarından bu yana tartışılan kavramlar adalet, hukuk, ahlâk ve vicdan… Bunca ilerlediği söylenen insanlık tarihinde, bu olgular doğru yere oturtulabildi mi?
Her bireyin kendi inandıkları üzerinden bu kavramları tanımlaması tam bir kaos değil mi?
Filmde aynı zamanda işleyen bir aşk hikayesi var. Hepimiz hayatımızda dokunduğumuz insanların hikâyelerine de dahil oluveriyoruz. Kadir’in yavuklusu (Anadolu’da eskiden söylenen, artık pek kullanılmayan bir deyim) Esma’nın hayatı, bütün bu soruların arasında, uçurumun kıyısına nasıl geliyor?
‘İki Şafak Arasında‘ ağırlığı üzerimize çöken ve derin derin düşündüren bir film…