MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudersan@diken.com.tr
BM Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP27) yayınlanan “Sağlık ve İklim Değişikliği Türkiye Ülke Profili” raporuna göre, Türkiye’de hava kirliliği yüzünden her yıl 37 bin erken ölüm yaşanıyor. Bu erken ölümler, gayri safi milli hasılanın yüzde 6’sı oranında ekonomik kayba yol açıyor.
Mısır’ın Şarm El-Şeyh şehrinde 6 Kasım’da başlayan ve 18 Kasım’a kadar sürecek COP27’ye katılan 194 ülke temsilcisi, küresel ısınma ve sera gazı salınım oranlarını azaltmayı konuşuyor.
Yayınlanan Türkiye raporuna göre, en kalabalık 10 şehrinin tümünde, kirliliği gösteren partikül PM2.5’un yıllık ortalama değeri, DSÖ’nün kılavuz değeri olan 5 μg/m3’ün katbekat üzerinde. Bu şehirler Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri ve Konya.
Yeri gelmişken hatırlatalım, DSÖ hava kalitesini ve kirlilik seviyelerini belirlemede en önemli ölçüt kabul edilen PM2.5 sınır değerini Eylül 2021’de güncelleyerek 10 μg/m3’ten 5 μg/m3’e düşürmüştü. Türkiye’nin kullandığı hava kalitesi standart değerleriyse ne DSÖ’nün güncel sınır değerlerini ne de bir öncekini karşılıyor.
Solunum, kalp damar ve kanserin başlıca nedeni kirli hava
Rapora göre, partikül maddelerin başlıca nedenleri arasında olduğu solunum, kalp-damar ve kanser hastalıkları, Türkiye’de en ölümcül üç ana hastalık grubu.
İklim krizi ve hava kirliliği arasında doğrudan bir ilişki bulunduğunu vurgulayan raporda, sera gazlarını azaltmaya yönelik adımların hava kirliliğiyle mücadele için de önemli olduğu belirtildi.
‘Güvenli bir değeri yok’
Diken’e konuşan Türk Toraks Derneği Birinci Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Bayram, hava kirliliğinin bütün dünyanın sorunu olduğunu ve yılda 7 milyondan fazla insanın erken ölümüne yol açtığını söyledi. Hava kirliliğinin, güvenli olduğu düşünülen değerlerin altında bile kalsa kronik hastalıklarda ölümleri artırdığını belirten Bayram, “Aslında hava kirliliği için güvenli sınır değeri yok” dedi.
Hastalıklara yol açan temel kirleticilerden sadece 10 mikrondan küçük partiküler madde (PM10) ve kükürt dioksit (SO2) ulusal hava izleme istasyonları tarafından yaygın olarak ölçülüyor. Önemli kirleticilerden ve 2.5 mikrondan küçük partiküler madde (PM2.5) için kabul edilen ulusal bir sınır değerse henüz yok.
Hava kirliliğinden etkilenmeyen organ ve sistemse neredeyse yok. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de gerçekleşen ölümlerin ilk üç nedeni dolaşım sistemi hastalıkları (kardiyovasküler hastalıklar), başta akciğer kanseri olmak üzere kanserler ve solunum sistemi hastalıkları. Hipertansiyon, kalp damar hastalığı, astım, diyabet, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ve beyin damar hastalıklarında hava kirliliği hem tabloyu ağırlaştırıyor hem de ölüm riskini artırıyor. Gerek ülkemizde gerekse dünyada en çok ölüme yol açan iskemik kalp hastalıkları ve inmeye neden oluyor. En son Alzheimer riskini artırdığını da gösterildi.
Kış aylarında sorun büyüyor
Bayram, hava kirliliğinin özellikle kronik hastalığı olanlarda önemli sorunlara yol açtığını söyledi: “Solunum, astım, KOAH, kalp, beyin hastalıklarına bağlı ölüm riskini ciddi oranda artırıyor. Yine bu hastalıkları alevlendiriyor. Acile ve hastane başvuruları artıyor. Yayınladığımız bir araştırmada, kış aylarında PM oranındaki artışın KOAH, astım, solunum yolu enfeksiyonları, pulmoner emboliden (akciğer damarlarına pıhtı atması) acile başvuruları da artırdığını gösterdik. Özellikle kronik hastalıkların sıklığını artırdığını gösteren başka çok sayıda çalışma var. Yine hava kirliliğinin yoğun olduğu yerlerdeki çocukların akciğer gelişimi geride kalıyor. Kaldı ki hava kirliliğinin güvenli olduğu düşünülen değerlerin altında kalmasının bile kronik hastalıklara bağlı ölümlerin ve bu hastalıkların ortaya çıkma riskini artırdığı gösterildi. Aslında hava kirliliğinin güvenli bir sınır değeri yok.”
Kış aylarında hava kirliliği artıyor. Bayram, özellikle kronik solunum yolu hastalıkları olanların şikayetleri arttığında hekimleriyle görüşmeleri ve nefes açıcı ilaç dozlarının artırılması gerektiğini söyledi. Bayram, ayrıcahava kirliliğinin yoğun olduğu sabah ve akşam saatlerinde dışarıya çıkılmaması gerektiğini belirtti: “Dışarı çıkmaları gerekiyorsa gün ortasını tercih etsinler. Açık havada spor yapacaklar yol kenarlarında, trafiğin yoğun olduğu yerleri değil, parkları, deniz kenarları tercih etmeli.”
‘Rakamlar iç açıcı değil’
Bayram, kömür, petrol ve diğer fosil yakıtlarının enerji üretiminde, endüstride ve evlerde ısınma amaçlı kullanımının, plansız kentleşmenin arttırdığı trafik ve sağlıktan ziyade kazanç eksenli yaşanan kentsel dönüşüm hava kirliliğinin kentlerdeki temel nedeni olduğunu söyledi. Bu yakıtların yanmasıyla karbondioksit, metan gazı, siyah karbon, nitrojen oksitler ve sülfatlar açığa çıkıyor.
Bayram, “Kömür, petrol ve doğal gaza dayalı enerji sistemleri hem halk sağlığını ciddi bir şekilde tehdit eden hava kirliliğine, hem de dünyanın geleceğini tehdit eden iklim değişikliğine yol açıyor” dedi. Mevcut ölçüm istasyonlarının çok azı PM2.5’u ölçüyor. PM10’un belli bir oranı PM2.5’a tekabül ediyor. Dolasıyla DSÖ’nün raporunda PM2.5’u bu şekilde hesaplayabildiğini belirten Bayram, “Değerlerimiz iç açıcı değil. Endüstri ve ısınmada fosil yakıtları kullanılıyor. Düzenleme yok. Olana da uyulmuyor. Bursa, Adana, Gaziantep’e yakın termik kömürlü santraller var. Baca sistemleri iyi değil ve havayı kirletiyorlar. Trafikte dizel araç sayımız çok. Avrupa’da sayıları düşürülüyor. Elektrikli ve hibrit araçlara teşvik veriliyor, dizel araçların vergisi yüksek. Türkiye’de tam tersi” dedi.
Doğalgaz da bir fosil yakıt. Ancak kentlerde kullanımının yayılmasıyla kirletici değerler azaldı. Fiyatının yükselmesi ise kullanımını azaltıyor. Bayram şunları söyledi: “Bazı yerlerde insanlar ne bulursa ısınmak için sobalarda yakıyorlar. Plastikten, tekstil artıklarına kadar. Bu özellikle mevsimsel kirliliği çok artırıyor. Ayrıca maalesef Türkiye’de kentleşme çok kötü. Yeşil alan gözetilmiyor. Hava akımları kesiliyor. Yenilenebilir, temiz enerji kaynaklarına geçmek gerekiyor”.
Gelişmiş ülkeler ‘sıfır emisyon’a ulaşmaya çalışıyor. Enerji, sanayi ve ulaşım sektörlerinde katı emisyon kontrollerinin uygulanması, hava kirliliğinin yol açtığı sağlık yükünü azaltabilir.
İklim krizi de Türkiye’nin önemli sorunu
Söz konusu rapora göre, Türkiye’nin önündeki önemli sorundan biri de iklim krizi. Ortalama yıllık sıcaklık artışının yüzyıl sonuna kadar 4,9 dereceye çıkabileceği belirtildi. Yine yüzyıl sonuna kadar yıllık yağışlarda yüzde 15’lik bir düşüş beklentisi var. Yağışlardaki azalma kuraklığı beraberinde getiriyor. Ancak yoğun yağışlı günlerin sayısının yüzyılın sonuna kadar artması bekleniyor. Bu da daha çok sel anlamına geliyor. Ayrıca sıcaklıkların artması sonucunda günlerin yüzde 65’inin aşırı sıcak olacağı vurgulandı. İklim krizinin sağlık ve hava kirliliğine doğrudan etkisi var. Raporda iklim kriziyle mücadele edilmezse sağlık etkileri ve maliyetinin her geçen yıl artacağını vurguluyor. Sera gazı emisyonlarının hızla azaltımıysa hava kirliliğiyle mücadeleye önemli oranda katkı sağlıyor. İklim değişikliğinden kaynaklanan sağlık riskleri arasında su kaynaklı, vektör kaynaklı ve gıda kaynaklı hastalıklar; hava kirliliğinin neden olduğu solunum yolu hastalıkları ve ısı stresi bulunuyor.
‘Sel, fırtına, orman yangınları artacak’
Yine rapora göre, iklim değişikliği nedeniyle Türkiye ormanlarının da risk altında olması bekleniyor. Sel, fırtına, orman yangınları, böcek salgınları, istilacı türler, heyecanlar görülebilecek. Ayrıca, yağış düzenleri değişecek. Biyolojik çeşitlilik azalabilecek.
Yine rapora göre, iklim değişikliğinin Türkiye tarım sektörünü çölleşmeye, orman yangınlarına, hastalıklara maruz bırakması bekleniyor. Yüksek buharlaşma, aşırı hava olayları ve zararlıların artışları tarımı etkileyecek. Ayrıca genel olarak yükselen sıcaklıklar ve azalan su riski, Türkiye’deki mevcut yağmurla beslenen tarım arazilerini sürdürülemez hale getiriyor. Ülke genelinde tarımsal verimin düşmesi bekleniyor. Türkiye’nin nüfusunda beklenen artışla birlikte, gıda güvensizliği riski oluşturuyor.
Türkiye nüfusunun 2050’de 104 milyona ulaşacağı hesaplanıyor. Gıda güvenliği ve güvenilirliği sorunları, yetersiz beslenme ve gıda kaynaklı hastalıklar, zoonoz, bulaşıcı olmayan hastalıklar ve ölümlere neden olabilir.
‘Su kirlenebilir’
İklim değişikliği, kuraklık ve kuraklık dahil olmak üzere aşırı hava olaylarının yoğunluğunu ve sıklığını artırıyor. Bu olaylar nüfusun yer değiştirmesine yol açabilir. Su ve hijyen altyapısını etkileyebilir. Su akışından veya kanalizasyon taşmasından kaynaklanan fekal bakterilerle (örneğin e. coli, salmonella) suyu kirletir. Artan sıcaklıklar ve yağış suyu kirletebilir, su kaynaklı hastalıklara (ishal hastalığı gibi) ve bulaşıcı olmayan hastalıklara yol açabilir.
Ekolojik değişiklikler vektör kaynaklı hastalıklara neden olabilir. İklim değişikliği, ormansızlaşma, habitat değişikliği sonucu vektör dağılımındaki değişiklik ve ekosistem tahribatı ve bozulması, vektör kaynaklı ve zoonotik enfeksiyonlar, tatarcık ve sivrisinek kaynaklı hastalıkların görülme sıklığının artması riski var. Şu anda lokal bulaşı olan şark çıbanı, kalaazar, Batı Nil ateşi sıklığı artabilir. Yerel görülen enfeksiyonlar (Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, hanta virüs enfeksiyonu, Lyme hastalığı gibi) yayılabilir.