
MURAT SEVİNÇ
Aylar önce Boğaziçi Üniversitesi’ne atanıp o gün bugündür ‘kayyım’ sıfatıyla anılan, adına hiçbir yazımda yer vermediğim için bugün de anmayacağım ‘figür’, geldiği gibi, yine bir ‘kararname’ ile görevden alındı. Adını anmıyorum, zira bu memlekette nicedir yapılan herhangi bir atamada, atananın kim olduğunun bir önemi yok. Karşımızda, üzerinde durmaya değer ‘isimler’ olduğu kanısında değilim; bir başkası da olabilirdi ve kuşkusuz yine olabilir. Gazetelerinde yazan herhangi birinin yazdığı ne kadar yazıysa, uzun süredir gündemi meşgul eden atanmış isimler de, o kadar isim. Aslına bakılırsa ‘hüzün veren’ karakterler, buna mukabil, ne yalan söyleyeyim ‘hüzün’ sözcüğüne de kıyamıyorum, hak ettiklerini yaşıyorlar, yaşasınlar.
Üniversitenin halinden, YÖK’ten, son yıllardaki gelişmelerden, Boğaziçi’nde olup bitenlerden uzun uzadıya söz edip gevezelik yapacağım bir yazı değil bu. Hepsi, sonraki günlerin, ayların ve hatta yılların konusu olsun.
Bir kez daha: Herhangi bir demokraside YÖK gibi, ‘yönetme ve denetleme’ yetkileriyle donatılmış bir kurum yok. 12 Eylülcüler’in mucizelerinden biridir. Darbeciler üniversitelere öyle büyük önem veriyordu ki, Anayasa’nın kabulünden bir yıl önce kurdu YÖK’ü ve başına, zamanında ‘tırnak işareti’ kullanmayı ihmal ederek tıp kitabı yazmış bir profesörü atadı.
YÖK’ten önce ne kadar matahtı/özgürdü tartışılır olsa da, Türkiye’de YÖK ile birlikte, yıllar içinde üniversite ‘idealinin’ köküne kibrit suyu döküldü ve üniversiteler, her ‘birimin’ bir üsttekine muhtaç olduğu bir tür saadet zincirine dönüştürüldü. O zincirin başına, izansız yetkilerle donatılmış, diğer kademelerin kararlarını büyük ölçüde işlevsizleştiren bir makam olan ‘rektör’ yerleştirildi. Haliyle, hem rektörün nasıl belirleneceği hem de o rektörün YÖK ve iktidarla ilişkileri, samimiyet düzeyi, uyum yeteneği, son derece belirleyici hale geldi.
Tuvalete alınacak malzemeden, kütüphanedeki kitaba, alınacak öğrenci sayısından tahsis edilecek kadrolara dek, o kampüslerde olup biten her şey, YÖK ve dolayısıyla iktidar ile kurulan ‘sıcak’ ilişkilerle bağlantılı. KHK’lerle kurulan yeni düzen, şahı şahbaz yaptı, hepsi bu.
YÖK sonrası üniversitede, 1980 öncesinden az sayıda nitelikli ve görkemli ‘yıkıntı’ kaldı. Palmira gibi, Aspendos gibi, Efes gibi… Tahmin edilebilir, burada ‘yıkıntı’ sözcüğünü tümüyle olumsuz anlamda değil, elde kalan ‘görkemli’ harabeler yerine kullanıyorum. Türkiye’deki çoğu üniversite, gezip görmeye değer bir harabe dahi değil ve istihdam ettikleri içinde yer alıp bilimsel özgürlüğe değer veren ‘azınlık’, eziyet çekmekle meşgul.
Bilim için ‘özgür’ düşünce gerekli ve YÖK düzeninin saadet zinciri çiziyor o sınırları. Düşünce-akademik özgürlük olmayan bir yerde, üniversite gibi üniversite olmaz. O görkemli harabelerin birinde yaklaşık otuz yıl geçirdim ve iyi- kötü anılarıyla, bugün şu satırları yazabiliyor olmayı dahi o ‘kuruma’ borçluyum. Üniversiteye değil, ‘fakülteme’, Mülkiye’ye, 12 Eylül enkazını kaldırmaya çalışan benden önceki kuşağa ve Anayasa Kürsüsü’ne.
Boğaziçi Üniversitesi, her şeye rağmen görkemini yitirmemiş kurumlardan biri. Belli açılardan, en ışıltılısı. Boğaziçi’nde geçirdiğim yarı-zamanlı yıllarda, oradaki atmosferi, öğrencisini, hocasını (asistanlar dahil) ve çaycılarını tanıma fırsatım oldu. Bir yarı-zamanlı ne kadar tanıyabilirse. Her şey gibi özgürlükçülük, renklilik ve tahammül de, on yıllar içinde oluşan geleneklerden beslenir. Boğaziçi bu geleneği oluşturmuş, hak etmiş kurumlardan. Tanık olduğumuz anlamlı ‘itiraz’, o gelenekte filizlenmiş kültürün bir görünümü.
Boğaziçililer, tüm bileşenleriyle ‘kayyım’ atamasına karşı çıktı. Atayanlar böyle bir karşı çıkış bekliyor muydu, zannetmiyorum. Atayan, atananı tanıyor muydu; sanmam, herhalde çevresindeki hâlenin eşi dostudur, bir kişinin atamasını yaptığı bunca insanı tanıma ihtimali yok. Peki, muhalifler ya da üniversite camiası böyle bir kararlılık bekliyor muydu? Hayır, onlar da atanan gibi, herhalde bir iki aya sönümlenir, diye düşünüyordu.
Bu nedenle, Boğaziçililer’in direnci çoğu insan için sürpriz oldu aslında. Çok güzel ve anlamlı bir sürpriz.
Öncelikle, pek çok konuda birbirileriyle taban tabana zıt düşünen bunca hocanın ‘birlikte’ itiraz edebilmesi, o itirazı her koşulda sürdürmesi, ödün vermemesi, havuz medyasından yönelen tahmin edilebilir çirkefliklere aldırmaması ve aynı zamanda ‘hukuk yollarından’ da vazgeçmemesi, büyük bir iş. Çıkarılacak ilk ders bu olmalı. Ola ki küçümseyen varsa, memleket üniversiteleri ve oralarda hangi kararların nasıl alındığı ya da alınamadığı hakkında hiçbir şey bilmediğindendir!
Bir diğer başarı (ya da ders), öğrenci, hoca ve diğer bileşenleriyle ‘barışçıl’ protestodan vazgeçmemeleriydi. İtirazlarını giderek daha görünür kılan, toplumsal destek sağlayan ve sağladığı toplumsal destekle doğru orantılı siyasallaştıran, o itirazın barışçıl, karşılaştıkları berbat muameleye rağmen inatla ve inatla şiddeti dışlayan niteliğiydi. Ceberut idareleri çaresiz bırakan bir yol, yordam. O bileşenler, hocası, öğrencisi, idari personeli ve mezunu, bu sayede birbirine sahip çıkıp kollayabildi.
Şimdi ne olur, kim atanır, gelen gideni aratır mı, vesaire vesaire… Bunlar işin falcılık faslı ve muhterem okur, Boğaziçililer de Türkiye’de yaşadığının farkındadır, kuşkunuz olmasın. Bundan sonra ne olacağı, bugüne dek olanın değerini azaltmamalı. Nasıl olsa ilk seçimde gider ya da oyuna gelmeyin, demediler, itiraz ettiler. İtiraz. Birlikte ve barışçıl yolla, itiraz.
12 Şubat 2021’de, sağolsunlar Boğaziçili öğrenci ve meslektaşların nazik davetiyle, internet üzerinden ‘açık ders’ vermiş, genel olarak üniversiteler üzerine konuşmuştum. Bir yerde, Boğaziçililerin itiraz ederek aslında ‘geleceğin anayasasını yazdıklarını’ dile getirmiş ve ‘haklı olmanın’ değerinden söz etmiştim. Hâlâ aynı kanıdayım, anayasalar böyle yazılıyor ve hak/özgürlükler bu yolla elde ediliyor. Siz bakmayın 1982 Anayasası döneminde hemen her siyasi partinin muhalefetteyken YÖK’ü kaldıracağını söyleyip iktidara gelince tepe tepe kullanmasına, önümüzdeki dönem ‘yalan’ söylemek o kadar kolay olmayacak.
Okuduğunuz yazıyı da, yine haklılık ve azimle ilgili bir iki şey söyleyerek bitirmek isterim.
Haklılık, ahlaki üstünlük sağlıyor. Haklı olan, her zaman kazanmayabilir, kazanamıyor da aslına bakılırsa; ancak o haklılığıyla sonraki dönemlerin mücadelesinde gerekli olan birikim ve umudu çoğaltıyor. Boşa giden hiçbir emek yok bu yaşamda.
Adalet Yürüyüşü üzerine, duyar duymaz kaleme aldığım yazıda değinmiştim ‘haklılık ve ahlaki üstünlük’ meselesine ve örnek olarak, zamanında İstanbul çevre yolunda zincir oluşturan türbanlı kadınları hatırlatmıştım. Haklıydı o kadınlar. “Aman efendim, sen de ne aptal bir herifsin, şimdi o kadınlar sana destek mi…” Öf be, boşverin bu lafazanlıkları, ne görmek istiyorsa onu görüyor insanlar; sizce bugün İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan dindar kadınlar, hangi zincirin halkasıydı yıllar önce? Haklılık ve onun gölgesi ahlaki üstünlük, güç ve direnç kaynağı. “Ama sonunda…” Nereden bileceksin bir işin sonunda ne olacağını, ayrıca bir son var mı ki ve ola ki varsa, oraya giden yolu insan gibi yürümek değersiz olur mu hiç!
Bir gün sevgili hocamın odasına girdim, daktilosunun başındaydı. Özerk üniversite yıllarının hocası, üniversite üzerine bir ‘görüş’ yazıyormuş, rica etmişler, her zamanki gibi kırmamış. Bana, “Yıllardır görüş isterler, uğraşır yazar gönderirim, her şey daha kötüye gitti ne yazık ki, ama bıkmadan ve küsmeden yazmak, uğraşmak lazım” demişti.
Şimdi ne olur, nereden bileceksin; buna mukabil Boğaziçililerin bu uzun ve zahmetli yoldaki şu kazanımı, dünya âleme ‘itiraz’ etmenin değerini hatırlatması, kim ne derse desin eşsiz bir katkı olarak hatırlanacak, Türkiye’nin üniversite, demokrasi ve anayasa tarihinde.
Sabah, kimi siyasetçi ve kanaat önderlerinin “Çok sevinmeyin” uyarılarını okudum internette. Kendileri için sakıncası yoksa ve diyelim bugün mutlu olmak enayilikse biraz enayice davranıp, sevinmek, umutlanmak ve Boğaziçilileri yürekten kutlamak isterim…
Yazı önerisi: Bugüne dek kendi yazdığımı önermedim, ancak bu benim açımdan özel bir yazı. Bahri Savcı Hoca ve insan hakları alanına katkısı üzerine kaleme aldığım yazıyı buraya bırakıyorum.