• ROTA
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11’i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • VPN HABER
  • ENGLISH

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SANAT
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Hak edilmemiş koltuklarda oturmanın trajedisi…

10/07/2022 11:54


MURAT SEVİNÇ

İlkbahar-yaz mevsimi geldiğinde gazetelerde mezuniyet törenlerini okuruz. Her okul, ilkokuldan yükseköğrenime kadar, kendi geleneğince ve imkanları dahilinde bir ‘veda buluşması’ hazırlıyor. Eğitimcilerin, öğrencilerin, aile ve eş dostun, okul personelinin bir ucundan tuttuğu, öğrencinin heyecan, ailelerin onur duyduğu günler. Öğrenci, zaten bildiği ve uzun zaman geçirdiği bir yerde o güne dek hayal etmediği bir deneyim yaşarken yakınları muhtemelen ilk kez çocuklarının dünyasına tanık olur, kenarından da olsa.

Farklı kesimlerden öğrenciler okulda geçirdikleri zaman zarfında biraz birbirine benzer görünür aslında. Oysa mezuniyet günü aileleri geldiğinde, her birinin aslında kim olduğunu daha iyi anlar, görürsünüz ve bu denli farklılığın orada bir arada oturuyor olması, çok hoş, duygulu bir andır.


Okuldan okula değişmekle ve köklü okulların daha zengin deneyimi olmakla birlikte, mezuniyet törenlerinin özelliklerinden biri, öğrencinin ülkeye ve kurumuna tepkisini/eleştirisini gösterme fırsatı bulması. O artık öğrenci değil, mezun. En az 22 yaşında, dört yıldır seçme ve ‘seçilme’ hakkına sahip, siyasî duruşu ve tercihleri olan bir yurttaş, aramızda kalsın, siyaset esnafının ekseriyetinden daha donanımlı.

Mezuniyet konuşmasıyla, açtığı pankartla, bazen arkasını dönerek, bazen tezahüratla protesto haklarını kullanıyor mezunlar. Eleştirinin yöneldiği, bir siyasetçi, bir üniversite yöneticisi, bir öğretim üyesi vb. olabiliyor. O yaşa gelmiş bir yurttaşa neyi protesto edeceğini ya da destekleyeceğini söyleyecek haliniz yok. Açtıkları pankartları ve ifade biçimlerini yılların muhasebesi kabul etmek, mümkünse, ders çıkarmak gerekir.

Son zamanlarda olup biteni özetlemeye gerek yok herhalde, parti-devlet idaresinin muhalif yurttaşın soluğunu kesme niyeti, üniversiteleri de kapsar halde. Zaten ses çıkarma, bir şeyleri protesto etme ihtimali olan üniversite ve üniversiteli sayısı çok az. Bir kez daha yinelemekte zarar yok; Türkiye’de bilimsel özgürlük-düşünce özgürlüğü gibi ‘olmazsa olmaz’ ilkeleri akademik işin merkezine koyan ‘azınlıktaki’ kurumları ve öğretim üyelerini bir yana koyduğunuzda, üniversiteden geriye iyi ihtimalle Afyon dinlenme tesisi kalır.

Ancak kurumlar neye benzerse benzesin, hemen her yerde bir şeylerden rahatsız öğrenci toplulukları, gençler mevcut. Muhtemelen çoğu, okullarında seslerini çıkarmaya cesaret edemeyecek ölçüde azınlıkta ve etkisiz hissediyorlar, oralardaki muhalif öğretim elemanları gibi. Buna mukabil eleştirel kültürün güçlü olduğu okullarda, diğerlerinde yeşermesi kolay olmayan bir özgüven ve muhalif damar söz konusu.

Son yıllarda -OHAL döneminde üniversitedeki rektörlük seçimi kaldırılıp hepsi aynı merkezden ve malum ölçütlerle atanmaya başlayınca- her şey gibi mezuniyet törenleri de tartışmalara neden olmaya başladı. Öncesinde, üniversiteler rektörlerini seçerken de seçmiyordu aslında, adı seçim, kendisi hokkabazlıktı, ancak hiç olmazsa seçime benzer bir görünüm ve yönetenin o seçimden gelen meşruiyeti vardı. Bunu da yok ettiğinizde, devlet üniversiteleri tümüyle atananların, hatta bazen o kurumla hiç ilgisi olmayanların elinde kaldı. Vakıflar bu açıdan daha şanslı, iktidar tercihlerine direnmek isteyenler (yine az sayıda), partiyle arayı iyi tutup çalışanlarını da bunaltmadan ‘idare’ edebildiler şimdiye dek. Bazı vakıf üniversiteleri ise zaten parti şubesi sayılır, yönetimiyle, çalışanlarıyla, müfredatıyla vs.

Hâlihazırdaki devlet üniversitesi yönetimlerinin tamamı iktidarca belirlendi, bir kısmı doğrudan AKP’de, vakıflarda vs. görev yapmış isimler. Örneğin Ankara Üniversitesi’ne, üç dönem AKP milletvekilliği yapmış birini atadılar. Haber bile olmadı. AKP’de benzer eğilim her alanda var, vekil eskilerini yönetim kurulu üyeliklerinde, Dışişleri’nde, bir kısmını Saray’da, kimini de üniversitelerde değerlendiriyorlar. Annem, babamın işi gücü bırakıp emekli olmasına hep karşı çıkar, konu açıldığında, “Kahven yok, gezmen yok, bütün gün beraber evde mi oturacağız” derdi. Parti-devlet bu sorunu kendi içinde, bir makamda işi bitenleri hemen diğer makam ve makamlara atayarak çözüyor. Er kişiler bir yerlerde oyalandığı için eşler memnun, eh birkaç gelir kapısı göz çıkarmaz, haliyle herkesin keyfi yerinde. Makamlar da elin adamına gitmemiş oluyor böylece.

Ne demek bu? Üniversitede idareci olanların hiçbiri, o koltuğu hak ederek, emek harcayarak, seçilerek gelmiş değil. Tercih edilmemişler. Hiç kimse davet etmemiş, oy vermemiş, buyur etmemiş. Haliyle, bir velinimetiniz var ve ona, onlara borçlusunuz. Niteliğiniz, yeteneğiniz, emeğinizle değil, atanmanız uygun görüldüğü için oradasınız ve öyle bir konum ki, tek taraflı bir işlem olan istifaya dahi başvuramaz, bir ihtimal ‘affınızı’ talep edebilirsiniz.

Ceberutluğun geçer akçe olduğu zamanlarda, diyelim 12 Mart, 12 Eylül ya da 15 Temmuz sonrası gibi süreçlerde, devlet üniversitelerinde (muhtemelen pek çok kurumda) yönetim görevi verilenler, genellikle oradaki en silik, olağan zamanın sessiz sedasız görünen figürleri oldu, oluyor. Bir başka söyleyişle, vasatlığın birikmiş öfkesiyle, hak edilmeyene sahip olmanın biraradalığı söz konusu. Tatsız bir karışım.

Şimdi üniversitelerde geleneksel mezuniyet törenlerinin yasaklanmasına, yönetenlerin öğrenci karşına çıkamamasına, mezun genç konuşma yaparken dekanın korkup susturmaya çalışılmasına, hekimler yemin ederken ne yapacağını bilemeyenlerin endişe içinde ışıkları söndürmesine, öğrenci konuşmaya başlayınca bir diğer zavallı dekanın korkudan salonu terk etmesine tanık olunca, hak etmenin ve niteliğin, insani ve mesleki duruşun ne denli hayati olduğunu düşünüyorum, her seferinde.

Nasıl korkuyorlar ve nasıl da endişeliler, emek harcamadan edindikleri her neyse onu bir anda kaybetme ihtimalinden. İşin anlaşılması güç yanı, figüranı oldukları hikâyenin eninde sonunda biteceğini bile bile, iki gün bile olsa orada bulunma ve iktidara yaranma istekleri. Bir de tabii, bu kareli ceketli memurların, herhangi bir düşüncenin ve itirazın hot-zotla bastırılabileceğine inanmaları. Mümkün mü böyle bir şey, bakın Boğaziçi alternatif mezuniyet düzenledi işte. ODTÜ’lüler de her zamanki gibi stadyumlarında mezuniyet törenini yapmak istiyormuş, okuduğum kadarıyla.

Ezcümle, bu idarecilerin içinde bulunduğu ve hak ettiği trajediden son derece memnunum. Bu günler geçer ve daha özgür zamanlarda o törenler, yine olması gerektiği gibi yapılır nasıl olsa.

İyi, sağlıklı bayramlar dilerim.

Yazı önerileri

Aydın Selcen’in Artı Gerçek’teki ‘Diplomaside zafer, hezimet, liyakat üzerine‘ başlıklı yazısı.

Gökçer Tahincioğlu’nun T24’teki ‘Çıplak arama, polis devleti ve Onur Yaser Can‘ başlıklı yazısı.

Filed Under: Agora, Vitrin-mobil

Tüm yazılar: Murat Sevinç

SON HABERLER

Aydın’da ormanda çıkan yangına müdahale ediliyor

Aydın'ın Söke ilçesinde ormanlık alanda çıkan yangına müdahale … Devamı...

e-Devlet’te yeni dönem: Kota kalktı

Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi, e-Devlet'in artık mobil … Devamı...

TFF, hakem kararlarını TV’ye taşıyor

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı Mehmet Büyükekşi, yeni dönemde … Devamı...

Doktora diplomasını yırttıran saldırganlara tahliye

MESUDE ERŞAN @mesudersan [email protected] Şanlıurfa'da … Devamı...

İmamoğlu: Biz yağmurdan sonra değil öncesinde çizme giyiyoruz

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ömerli-Dudullu … Devamı...

Erdoğan: Ukrayna’nın yeniden imarı için gereken desteği vereceğiz

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, savaşın başlamasından bu yana Ukrayna'ya … Devamı...

Çocukların dişlerini aile diş hekimleri koruyacak

MESUDE ERŞAN @mesudersan [email protected] Sağlık Bakanlığı … Devamı...

Zeytinlikler için ortak tepki: Madenciliğe açılması hukuka aykırı

Üreticiler ve sivil toplum kuruluşları, zeytinlikleri madenciliğe açan … Devamı...

Akşam Postası / 18 Ağustos 2022

Merkez’den piyasaya ters köşe: Faizi daha da indirdi, dolar … Devamı...

‘Uyuşturucu baronu’ savcı, meslekten çıkarıldı

Hakimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesi, uyuşturucu operasyonunda … Devamı...

AKP’liler ile MHP’liler bayramlaşmada muhalefeti çekiştirdi
Hatırlatma dozu için randevular açıldı

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 1751 gündür hapiste

YAZARLAR

Hasmâne devletle yüzleşmek…

Dağhan Irak

Yazanın okuyana sorumluluğu ve yazıdaki kamusal yarar

Murat Sevinç

İYİ Parti ülkenin sorunlarını çözebilir mi?

Levent Gültekin

Diziler ‘tespitkolik’ yapıyor: Başkasının doldurduğu sığ havuzda çırpınmak

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Street Fighter’la dış politikanın ne alakası var?

Bahadır Kaynak

Muhalefet yönetmeye hazır mı?

İhsan Dağı

İstanbul Belediyesi’nden ‘de’ atılan KHK’liler

Murat Sevinç

GÜNÜN 11’İ

Zeynep Gürcanlı: Algı çok, icraat pek yok…

Servet Avcı: Neden bir tek ‘çevreci milliyetçi’ kuruluş yok? 

Soner Yalçın: Sağcı liderlerin pragmatizmi Türkiye’yi hep zarara soktu

Ahmet Takan: Ethem Sancak’ın neden Vatan Partisi’ne katıldığı ortaya çıktı

Nagehan Alçı: Bakan Özer’i cesaretinden dolayı tebrik ediyorum!

Erkan Aydoğanoğlu: Çalışma saatleri neden azaltılmalı?

Hediye Levent: Ankara-Şam ilişkileri, hamasete kurban edilemeyecek kadar elzem

Osman Arolat: Vize konusunda siyasal girişim başlatıldı

Zeynep Altıok Akatlı: İktidar kefen giyerek saray sultasında duran gençler istiyor

İbrahim Kahveci: 20 milyar dolar, BAE’nin karşılıklı ziyaret parası mı?

Orhan Bursalı: RTE kesin kenara çekilecek

‘She-Hulk’ yıldızı: Çekimlerde varlığından bile haberdar olmadığım yerlerimi incittim

20 yaşındaki genç ‘meme hisse’den bir ayda 110 milyon dolar kazandı

iPhone 14’den haber var

Kedisi ‘dersine girdi’ diye kovulan öğretmene tazminat

Çin ‘sıfır vaka’ stratejisini abarttı: Balıklara Covid testi

Canlı yayında hırsızlık yaparken yakalandı

Kanye West’in tasarladığı 250 dolarlık kıyafetleri alanlara ‘pazar tezgahı deneyimi’ sunuluyor

Mesaiye kargayla gidiyor

Artık Kilimanjaro Dağı’ndan da ‘like peşine düşmek’ mümkün

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SANAT
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
  • AGORA
  • DİKEN’E TAKILANLAR
  • BİRİNCİ SAYFALAR
  • GÜNÜN 11’i
  • AKŞAM POSTASI
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 5 YAŞINDA
  • KÜNYE
  • İLETİŞİM
  • E-mail
  • Facebook
  • Pinterest
  • RSS
  • Twitter
  • Vimeo
  • YouTube

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi