Deprem sonrasında sesini duyuramayanlar, aç biilaç ortada kalanlar, içine girecek bir çadır bulamayanlar Erdoğan’ın depremin üçüncü gününde eksiklikleri eleştirenlere “haysiyetsiz”, “şerefsiz” dediğini işitti. Bu, iktidarın kendisine yönelik öfkeyi muhalefete çevirme hamlesinin ilk örneklerinden biriydi. Halbuki o esnada yakınını kendi elleriyle enkazdan çıkarıp yine kendi elleriyle defnedenler vardı. TSK kurtarma faaliyetlerine yeni katılmış, polis ve asker yeni yeni devriye gezmeye başlamıştı. Tuvalet ve barınma sorunları başta olmak üzere onlarca problem de varlığını sürdürüyordu, ki bu yazı yazıldığında hâlâ benzer bilgiler almaya devam ediyoruz.
Belki sürekli en uzun köprü, en yüksek bina, en büyük havalimanı yaptık diye övünülmese; SİHA’yı, İHA’yı, TOGG’u işaret edip teknoloji devi olduğumuz söylenmese; sınır dışındaki TSK birlikleri sayılıp ne denli “kudretli” olduğumuz anlatılmasa ya da sınır ötesinde kurulan şehirlerin propagandası yapılmasa bir haftadır tecrübe ettiğimiz koordinasyonsuzluklar ve zaaflar bu kadar ağır gelmezdi. Anlattığı hikâyenin büyü bozumuna uğradığını fark eden iktidar şimdilerde “asrın felaketi” kampanyasıyla buna engel olmaya çalışıyor. Kendi kusurlarını afetin büyüklüğüyle kapatmayı deniyor. Ancak olan oldu; yaldızlar çok fena döküldü.