Çatışmaların devam ettiği güneydoğu illerindeki ‘inşa ve ihya’ süreci kapsamında, bölgenin toplumsal ve sosyal rehabilitasyonu ayağının sorumluluğun üstlenen Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, bölgeyi çok iyi bildiğini belirterek, “Türkeş soyadının bir ironisi yok, faydası var, Türkeş ismi o bölgede ancak barışın teminatı olur” diye konuştu.

Fotoğraf: DHA
MHP kurucusu Alparslan Türkeş’in oğlu, 7 Haziran seçimlerinin ardından tartışmalı bir şekilde MHP’den AKP’ye geçmiş, 1 Kasım seçimleri öncesinde kurulan ‘geçici hükümet’te başbakan yardımcılığı görevine getirilmişti.
1 Kasım sonrasında kurulan Ahmet Davutoğlu hükümetinde ve Binali Yıldırım’ın başbakanlığındaki kabinede de kendisine aynı görev verilmişti.
‘Diyarbakır’ın Tekirdağ’dan farkı yok benim için’
Milliyet’ten Serpil Çevikcan’a konuşan Türkeş, “Evine, tüpünün, tenceresinin içine bomba konmuş vatandaşımıza, ‘TOKİ sana ev yaptı bunu al, buzdolabından fırınına kadar da valilik verecek’ demek yeterli değil. Sosyal devlet anlayışı içinde bu kifayet etmez. Oradaki toplumsal travmayı mümkün olduğunca gidermemiz gerekiyor” dedi.
Babası Alparslan Türkeş’in “Onlar ne kadar Kürtse ben de o kadar Kürdüm. Ben ne kadar Türk’sem onlar da o kadar Türk’tür” yolundaki sözlerini kendisinin de benimsediğini aktaran Türkeş, taşıdığı soyadının ironisi olmadığını, aksine kimsenin kimseye düşman olmadığının açık bir göstergesi olduğunu belirtti.
Taşıdığı koordinatörlük sıfatının ‘bir şeyi dikte etmek’ ya da ‘yeni bir siyaset yapılandırmak’ anlamına gelmediğini ifade eden Türkeş şöyle devam etti: “Diyarbakır’ı merkez diye işaretleyip, görevimle ilgili ilk seyahatimi Diyarbakır’a yapacağım diye bir şey asla yok. Diyarbakır’ın Tekirdağ’dan farkı yok benim için. Bölgeye gidip geleceğim. Daha önce de gittim. Oradaki sivil toplum örgütleri görüşmek isterse de gideceğim. İster Trabzon’da olsun ister Cizre’de olsun hepsi Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı değil mi?”
‘Bana babamın evinde öyle şeyler öğretilmedi’
Taşıdığı soyadının bölgede barışın teminatı olduğunu savunan Türkeş, kendisiyle el sıkışıldığı anda barışın geleceğini kaydetti.
Türkeş sözlerini şöyle bitirdi: “Şimdiye kadar hiç kimseyi etnik özelliğinden ya da mezhebinden dolayı tasnif etmedim. 30-35 yaşımdan sonra bunun mezhebi Alevi, bununki Sünni diye öğrendim. Çocukluktan beri arkadaşlarım Kürt mü, Zaza mı, Çerkez mi, mezhebi ne bilmedim. Bana babamın evinde öyle şeyler öğretilmedi. Ege’de Akdeniz’de olsa nasıl bakacaksam o bölgedeki meseleye de öyle bakacağım. Biz sadece kolaylaştırıcı oluruz. Asıl işi odalar, sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri ve bölgesel medya yapacak.”