CENK MUTLUYAKALI*
Önce biraz geriye gidelim…
Eylül 2011’e…
Ajanslar New York’tan ‘sürpriz’ bir haber servis etmişti:
– Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu arasında ‘Türkiye- KKTC kıta sahanlığı anlaşması imzalandı!’
Öylesine ‘sürpriz’di ki bu anlaşmadan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi’nin dahi haberi yoktu(!)
Önce anlaşma imzalandı, mesele, KKTC Cumhuriyet Meclisi’ne birkaç hafta sonra gelebildi.
* * *
Türkiye, Kıbrıs’a yönelik ‘uluslararası’ anlamda çok da ‘uyar’ını bulamadığı bir adım atacaksa, ilk iş ‘KKTC’yle anlaşma imzalıyordu…
Nasılsa, KKTC’yi tanıyan yoktu(!)
* * *
Niçin imzalanmıştı bu anlaşma?
Çünkü ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ (Rum yönetimi) doğalgaz sondaj çalışmalarına başlamıştı.
‘Türk’ tarafına göre 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nde kaynaklanan ‘eşitlik’ haklarımız vardı…
Yani ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki ‘eşitliğimiz’ temelinde “Bize de sorulmalıydı…”
Ama işin enteresan tarafı şu ki, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti diye bir devlet yoktur’ diyen de, aynı ağızlardı!..
* * *
İçinden çıkılmaz en önemli ‘labirent’ de bu oldu zaten, uzun seneler boyunca…
Türkiye, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ Anayasası’nı ‘garanti’ ediyor ve Kıbrıs’taki varlığını bu yolla ‘Garanti ve İttifak Anlaşmaları’na bağlıyor ama öte yandan garanti ettiği anlaşmanın yasakladığı ‘ayrı devlet’in ilanını destekliyor, hatta bu ayrı devletin ‘sonuna kadar yaşayacağını’ açıklıyordu.
Bununla birlikte ‘çözüm’ü de destekliyor, ‘Birleşmiş Milletler çerçevesinde bir anlaşmaya destek’ veriyordu.
‘Annan Planı Referandumu’nda Kıbrıslı Türkler’in ‘Evet’ini en önemli referans olarak da sıklıkla tekrarlıyordu.
Yine de bir ‘çelişki’ boynunda asılıydı.
Örneğin, mesele ‘Maraş’ olunca ‘1974 sonrası koşullara’ dönülüyor, gündeme ‘doğalgaz’ gelince ‘1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklanan haklar hatırlanıyordu.
* * *
Geldik 2014’e ve son birkaç güne!..
Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından yeni bir ‘sondaj’ başlatıldı ki bu kez, bölgedeki ‘DoğalGaz Enerji Politikaları’nı temelden değiştirecek ciddi yataklardan söz ediliyor.
‘Türk tarafı’ müzakere aşamasında sondaj çalışmalarının ‘durdurulmasını’ ve ‘Ortak Komite’ kurulmasını önerdi, Rum liderliği bunu reddetti.
Bu öneri en son New York ziyaretinde de tekrarlandı, sonuç alınamadı.
Rum yönetimi, Birleşmiş Milletler’in Deniz Hukuku’na dayalı uluslararası anlaşmaları ve ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarının kendisine bu ‘yetki’yi verdiğini söylüyordu.
Üstelik ‘Münhasır Ekonomi Bölgesi’ni ilan etmiş, ciddi uluslararası destek almış, dünyanın önemli firmalarıyla da anlaşmalar imzalamıştı.
Türkiye’ye göre ise bu Münhasır Ekonomik Bölge ‘sözde’ydi, tanımıyordu.
* * *
Kıbrıs Cumhuriyeti ‘sondaj’a başladı, Türkiye Genelkurmay’ı savaş gemileriyle ‘takipte’ olduğunu açıkladı ve işte burada, ‘müzakere masası’nda çok da ‘hevesli’ ilerlemeyen Rum liderliği, bu adımı diplomatik bir harekete dönüştürdü: ‘Müzakerelerde yokuz’ dedi.
Bu karar şimdilik ‘müzakere masasının çökmesi’ anlamına geliyor.
En azından Nisan 2015’te KKTC’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine kadar yeni bir hareket beklemek, fazlaca iyimserlik olur.
Ancak ortada ne Türkiye ne de Kıbrıs Cumhuriyeti açısından ‘sürdürülebilir bir kriz’ var.
* * *
YENİDÜZEN gazetesinden iki alıntıyla meseleyi özetleyelim…
Tümay Tuğyan’ın şu yorumu önemli:
“…Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, doğalgaz arama faaliyetlerinin de çok ‘barışçıl’ faaliyetler olmadığına katılırım. Bunun müzakere sürecini olumsuz yönde etkilediği ortada. Ama savaş gemilerinin de bu sürece olumlu etki yapma ihtimali sanırım yoktur.
Bir de şu ‘hak-hukuk’ tartışması var ki orada da biraz durup nefeslenmek lazım galiba.
Bir yandan ‘Kıbrıs Cumhuriyeti diye bir devlet yoktur’ diyeceksiniz, diğer yandan ise o ‘yok’ dediğiniz devletin kuruluş antlaşmaları ve Anayasa’sında size vaat edilenleri talep edeceksiniz….”
Türkiye bu ‘çelişki’yle daha ne kadar yaşayacak ?!
* * *
Ve şu gerçek de önemli.
‘Doğalgaz’ın en randımanlı kullanılabileceği formül, Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması…
Üstelik bir çözüm durumunda, petrol ve doğalgazın yönetimi ‘federal’ devletin yetki alanında olacak.
Yani Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar işte o durumda bu süreci ‘ortak’ yönetebilecek.
Kıbrıs Üniversitesi dekanlarından Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek tam da bu noktada diyor ki: “Doğalga’a ulaşmak askeri güçle değil ancak çözümle mümkün.”
Yani ne Türkiye gibi ‘güç gösterisi’ yaparak, ne de Kıbrıslı Rum liderliği gibi ‘masadan’ kaçarak sonuç alınabilir.
Üstelik!… Türkiye’nin ‘güç gösterisi’ne rağmen ‘sondaj’ sürecek… Kıbrıslı Rumlar ‘masaya gelmese’ de çözüm ihtiyacı her iki taraf için de ‘aciliyetini’ koruyacak… Çözümsüzlük hep ‘kriz’ yaratmaya devam edecek.
Türkiye ile ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ arasındaki ‘gösteri’nin mağduru ise hep Kıbrıslı Türkler olacak.
*YENİDÜZEN Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni