H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Tiyatro
Ahlakı belirleyen senin adaletin mi?
Adaleti belirleyen senin terazin mi?
Terazinin ölçütü yaşama mı hizmet ediyor? Ölüme mi?
Bu hafta prömiyerini yapan İstanbul Şehir Tiyatroları’nın ‘Geçmişin Gölgesi’ oyunu; perde kapanırken zihninizi yumruklayan bu sorularla baş başa bırakıyor sizi…
Uzun süredir bu kadar heyecan veren bir oyun izlememiştim.
Usta Oyuncu-Senarist-Yazar Macit Koper’in kaleminden çıkan oyun metni, sürekli yükselen bir duygusal çatışmanın eşliğinde; izleyiciye hem yakın tarihimizde hem de insan davranışlarının gölgeli dehlizlerinde bir yolculuğa çıkartıyor.
Tek perde olarak sergilenen oyunda zamanın nasıl geçtiğini anlamak mümkün değil.
Yüzleşmek zordur.
Gençliklerinin sokaklarında bütün duvarlar yıkılırken geriye kalan iki adam, arkalarında bıraktıkları insan enkazları üzerinden bir yüzleşmeye girerler.
Her ikisi de kendi ahlaki terazilerinin hassasiyetine ve adaletine iman etmiştir.
Ancak oyun sonunda hakikatin tek bir yargıcı kalır geriye; seyirci!
Oyunun yönetmenliğini üstlenen Barış Dinçel doğal olarak dekor sorumluluğunu da üstlenmiş. Oyun sonunda prömiyer gecesine özel olarak sahnede konuşmasında, Şehir Tiyatroları’ndan ‘Darülbedayi’ diye bahsetmesine bayıldım, içim titredi.
Çünkü ‘Darülbedayi’ eski bir isim değil. Bir kültür, bir bellek, bir anlayıştır. Günümüzde yaşatılmasına olan ihtiyaç da çok ama çok fazladır.
Barış Dinçel tertemiz bir oyun yönetmiş. Metnin yapısıyla uyumlu bu sahne yönetiminde gerilimin en sakin sahnelerde bile düşmesine izin vermeden finale ulaşıyoruz. Aynı zamanda öykünün geçtiği atölye-depo alanının dışına konumlandırılan sokak ve sahnedeki oyuncuların o sokakla ilişkisinin, aynı zamanda gerçek dünya ile ilişkisini imlediği jestler; seyirciyi kurmaca izlemekten çıkartıp, Piscator tiyatrosunu anımsatan bir yoruma ve algıya taşıyor.
Böylelikle özellikle oyunun geçtiği yılları yaşamış ya da izlemiş veya okumuş seyircinin belleğinde birtakım hikâyeler akarken, sahnede ayrı bir öykü akıyor.
Gelelim oyunculara. Hep söylediğimiz; tiyatro kollektif bir olaydır.
Bir tek iyi ile sahnenin namusu kurtulmaz. Ahmet Saraçoğlu ve Bahtiyar Engin, deyim yerindeyse sahnede döktürmüşler.
Bir işkenceci ile bir işbirlikçinin beden dillerinden, ses tonlarına hatta en küçük jest ve mimiklerine kadar sindirilmiş kişiliklerini sahneden salona öyle bir yansıtıyorlar ki, hayran olmamak elde değil.
Belli ki her iki oyuncu da oyunu çok sevmiş, içleri sıra öykünün sahnede görmediğimiz öncesi ve sonrasına ait zamanları zihinlerinde çok iyi resimleyip yaşamışlar.
Ancak dramatik yapıyı seyirciye bu denli güçlü aktarırken Macit Koper ustanın ‘göstermeci’ metninin yorumunu da gözden kaçırmamışlar. Yani seyircinin hikâyenin hem içinde hem dışında kalarak izleyeceği bir oyun olmuş.
Tabii ki ayrıca adını sayamadığımız, oyunda emeği geçen herkes var olsun.
Ancak ayrı bir teşekkür; İstanbul Şehir Tiyatroları, Genel Sanat Yönetmeni Ayşegül İşsever’e ayrılmalı. Yaşamla ilişkisi bu kadar sıcak bir oyunu repertuara almakla harika bir karar vermiş.
‘Geçmişin Gölgesi’ oyun metninde ustaca yerleştirilmiş eşiklerde, her defasında karakterlere bir şeyler eklenerek ya da azalarak fakat hep yeni ve güçlü sorular ortaya koyarak ilerleyen bir oyun. İzlenmeyi hak ediyor.
Bugünlerde insanlık tarihi gözlerimizin önünde büyük değişimlerden geçiyor gibi…
Oysa şiddet, insanın kibirli doğası ve kültürel işkence araçları hiç değişmiyor.
Hannah Arendt’ın unutulmaz ‘Kötülüğün Sıradanlığı’ yapıtı her gün yeniden hayatımıza sızıyor.
Belki de ışıklar çoktan söndü. Cep telefonlarından yayılan ışık kocaman bir aldatmaca… Karanlık hızla yayılıyor.
‘Geçmişin Gölgesi’ bugünün üzerine düşüyor.