MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
mustdagistanli@gmail.com
Şu haber girişi daha iyi nasıl yazılabilir:
“Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, kaçak yapı yaptığı tespit edilen 2019 Yerel Seçimleri’nde AK Parti’nin Sur Belediye Başkan Adayı ve Diyanet-Sen Genel Başkan Yardımcısı Ömer Evsen’in, kaçak yapıda kullandığı taşlardan insan başlı sfenksi Dabanoğlu Mahallesi’nde bulunan tescilli bir yapıdan aldığı ortaya çıktı.”
Geçen haftaki uzun cümle yazısında iyi olmayan bir örnek olarak bunu vermiştim önce (sonra başka örnek koydum) ve şunu demiştim:
Sanırım vurucu olsun diye bütün unsurları 54 kelimelik giriş cümlesine koymak istemiş yazan, ama anlamakta zorlanıyoruz. Bölüp iki cümle halinde söylese daha etkili olacak halbuki.
Sonra da şöyle bölmüştüm:
“Diyarbakır’ın Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan ilçesi Sur’da, tescilli bir binadan alınan insan başlı sfenksin kaçak bir yapıda kullanıldığı saptandı. Kaçak yapıyı yapan, tescilli yapıdan taşı alan Ömer Evsen, 2019 yerel seçimlerinde Sur belediye başkanı adayıydı, şimdi de Diyanet-Sen genel başkan yardımcısı.”
Sanat tarihçisi, çevirmen arkadaşım Zeynep Rona’ya gönderdim, büyük sorun görmedi, ama boş da geçmedi; “… yer alan ilçesi Sur’da” yerine, “Sur ilçesinde” demek mi iyiydi?
Orijinal cümlede de “Sur ilçesinde” deniyordu. Onu bir bilinçle değiştirmiştim tabii de, öyle pat diye ifade edebileceğim bir bilinçle değil, çok hızlı bir irdelemeyle, düşünce akışıyla. O hızlı, ‘sezgisel düşünme‘min gerekçeleri şunlardı:
Birincisi, hep bu kalıba rastlarız (Trabzon’un Of ilçesinde, Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde… ), kötü bulurum ben bunu, çirkin; kalıbı kırmak, çirkinlikten kaçmak istemiştim.
İkincisi, ‘ilçe‘ resmi ve soğuk bir kelime, onu arada kaynatmak istiyordum.
Üçüncüsü, ‘Sur ilçesinde’ deyince vurgu ‘ilçe’ye kaçıyor, ben Sur’da durmasını istiyordum. “Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Diyarbakır Sur’da” demeyi de düşündüm tabii ama o zaman da listede yer alanın Diyarbakır olduğu zannedilebilir diye ürktüm.
Daha önemli dördüncüsü, Sur’u çıplak bırakmak, Sur’la tescilli binalar arasında bir ayrılmazlık, bir özdeşlik yaratmak istiyordum, hemen arkasından gelen ‘tescilli bina‘yla arasına bir şey koymak istemiyordum. Sur tescilli binalar demekti, ama aynı zamanda, devletin vahşice tarumar ettiği bu mekan tescilli olan olmayan binalarıyla, sokaklarıyla, arsalarıyla, dut ağaçlarıyla, güvercinleriyle de kendine özgü bir yerdi.
En son bir daha bakar, düşünürüm deyip bu konuyu bıraktım.
Cümleyi ikiye bölerken hissettiğim bit yeniği huzursuz etmeye başladı beni. Huzursuzluğumun sebebi, ilk cümlenin edilgen olmasıydı. Edilgen cümle faili saklar ya…
Bilgi Üniversitesi’nde gazetecilik dersi veren gazeteci arkadaşım Gökhan Tan’a danışayım dedim. Orijinal cümleyi ve benim değiştirdiğim halini gönderdim, “Başka önerin var mı?” diye sordum.
İlk cümle biraz farklı -belki daha iyi- şekillerde de yazılabilirdi; Gökhan’a ve Zeynep’e gönderdiğim şunlar gibi:
“Diyarbakır’ın Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan ilçesi Sur’daki kaçak bir yapıda, tescilli bir binadan alınan insan başlı sfenks kullanıldığı saptandı.”
“Diyarbakır’ın Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan ilçesi Sur’da, insan başlı bir sfenksin tescilli bir binadan alınıp kaçak bir yapıda kullanıldığı saptandı.”
Gökhan, “Burada insanı (editörü) tereddüte götüren şey haber değeri taşıyan iki unsurun, tarih tahribatı (sıradışılık) ve AKP adayının (tanınırlık) iç içe geçmiş olması” dedi. Editör ya da muhabir her ikisini de zikretmeden giriş yazmaya kani olamıyordu. Ama sfenks, yani sıradışılık bir adım öndeydi: “Bunu sıradan biri de yapsa haber değeri taşıyor çünkü. Bu nedenle tanınır kişi ikinci cümleye geçebilir.”
Ama Gökhan’ın gönlünde yatan aslan başkaydı:
“Bir başka alternatif ise pattadanak her ikisini de yazmak. ‘AKP’nin Diyarbakır Sur ilçesi belediye başkanı adayının tescilli bir evdeki sfenksi sökerek kaçak inşaatına taşıdığı ortaya çıktı’ gibi… Her ne olursa olsun, öznesi belli bir eylem için edilgen fiil kullanmak çok içime sinmiyor. UNESCO munesko ikinci üçüncü cümlelere kayıyor haliyle ve bence de öyle olmalı.”
İşte, Gökhan da beynimdeki biti kanlandırmıştı. “Evet, haklısın, o pasif cümle benim de içime sinmemişti. Zaten cart diye söylemek en iyi yoldur” dedim.
Gökhan’ın edilgen cümle uyarısını Zeynep’e aktardım; hak verdi ama burada bu ilkenin görmezden gelinebileceği kanısındaydı.
Gökhan’ın önerdiği cümle en net olandı, güzeldi, fakat bana eksik geliyordu. Evet, Unesco, Dabanoğlu mahallesi sonraki paragrafa kalabilirdi, ama ‘dünya mirası listesi‘ ibaresi ilk cümlede olmalıydı. ‘Tescilli‘yi yeterli görmüyordum, okur anlamayabilirdi diye; ‘dünya mirası listesi‘ işte o ‘tescilli’nin ne demek olduğunu da okur için tescil eder, çalınan sfenksin özel bir yerden alınmış özel bir taş olduğunu vurgulardı; Gökhan da bunu pekiştirici buluyordu zaten ama ona göre sonraki cümleye atılabilirdi. Bunları söyleyip Gökhan’a yeni bir cümle önerdim:
“Diyarbakır’ın Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan ilçesi Sur’da, AKP’nin belediye başkanı adayının tescilli bir binadan söktüğü insan başlı sfenksi kaçak yapısında kullandığı ortaya çıktı.”
Peşinen de söyledim ki bu cümle pek iyi değil, çünkü üç kere -in -nin var: Diyarbakır’ın, AKP’nin, adayı’nın. İlki ‘Diyarbakır’da‘ yapılıp nin’ler ikiye indirilebilirdi ama yine iyi değil tabii.
Bu arada, Gökhan’ın gönlünde bir aslan yatar, benim beynimdeki bit faaliyetini sürdürürken, içime de kurt düşmesin mi: Acaba ilk yazdığım edilgen cümleli versiyon daha mı iyi, daha mı vurgulu? Edilgen cümle sineye çekilebilir mi? Rezaleti söylediğimiz ilk cümle evet edilgen, ama arkasından pat diye bu rezaletin sahibini adıyla sanıyla, çifte sıfatıyla bildiriyoruz, cart diye söylemiş oluyoruz. Bu da etkili değil mi?
Zeynep yazdığım ilk versiyonu doğru ve güzel buluyordu, ama bir eleştirisi de vardı: İkinci cümledeki ‘Kaçak yapıyı yapan, tescilli yapıdan taşı alan‘ tekrarını eğer bilinçli yapmadıysam atmalıydım, ‘Bunu yapan‘ demek yeterdi. Haklıydı.
Gökhan en son yazdığım şu cümleyi iyi buldu:
1) “Diyarbakır’ın Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan ilçesi Sur’da AKP’li belediye başkanı adayının tescilli bir binadan söktüğü insan başlı sfenksi kaçak yapısında kullandığı ortaya çıktı.”
2) “Diyarbakır’ın Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan ilçesi Sur’da, tescilli bir binadan alınan insan başlı sfenksin kaçak bir yapıda kullanıldığı saptandı. Bunu yapan Ömer Evsen, 2019 yerel seçimlerinde Sur belediye başkanı adayıydı, şimdi de Diyanet-Sen Genel Başkan Yardımcısı.”
Elimizde iki versiyon var, sizce hangisi güçlü? Belki de siz daha güçlü bir giriş önerirsiniz. Gökhan’a bu yazdıklarımı gönderdim, şu iki versiyondan ilkinin daha iyi olduğunu söyledi yine. Haklı galiba, tek cümlede durumu anlatıyor.
Amacım, kelimeler seçilirken, kullanılırken, bir cümle kurulurken, bir yazı yazılırken nelerin nasıl düşünüldüğünü, düşünülmesi gerektiğini gösterebilmek. Gazetede, televizyon kanalında çalışırken bunları çok hızlı yapıyorsunuz tabii ama yapıyorsunuz, yapmalısınız.
Şu da denebilir: Bir belediye başkanı adayının böyle kepazece bir iş yapmış olmasını hangi cümleyle vurgulasak daha iyi diye düşünmeniz pek safça bir çaba; görmüyor musunuz ki, belediye başkanlarının kentlerimize ettiği kötülükler saymakla bitmez; herkes kanıksadı bunları.
Olabilir, evet öyle, ama yine de biz en iyi, en güzel, en doğru cümleyi arayalım, işimizi güzel yapalım. Yoksa biz gazeteciler için de aynı şey söylenir ve manzaraya bakılırsa da zaten söylenmelidir: Gazetecilerin Türkçeye ettiği kötülükler saymakla bitmez, belediye başkanlarına laf edene kadar kendinize bakın.
Dilimizi bu zulümden, kendimizi bu ayıptan kurtarmalıyız…….