
SELİM BAŞARIR
iletisim@selimbasarir.org
Andrzej Wajda’nın 1983 yapımı ‘Danton‘ adlı sinema filmine damgasını vuran bu ünlü sözler, 1789 Devrimi ile Fransız halkının özgürlüğüne kavuşabilmek için onca çaba ve kayıplar sonucunda kurduğu Cumhuriyet’in öncülerinden Danton’un mahkemedeki savunmasına aittir. Danton’un bu psikososyolojik saptaması, birçok ülkede yönetimlerin totaliter davranışlara yöneliş nedenlerinden birisidir.
Bir toplumda insanlar, istisnalar dışında, barış ve huzur içinde yaşamak ve kendi işlerini yapmak, mesleklerini icra etmek isterler. Bu isteklerinin içinde, devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esasları ile her gün ilgilenmek, uğraşmak bulunmaz. Çünkü bu uğraşa ‘siyaset‘ denir ve kural olarak siyasetçilerin günlük işi ve görevidir.
Toplumun temel çıkarları konusunda farklı çözüm arayış ve fikirleri, siyasi eğilimleri ve gruplaşmalar da farklı siyasi partileri ortaya çıkarır. Demokrasiye uygun seçimlerle, siyasi partiler devlet yönetimi görevini üstlenirler ve temsil ettikleri arayışlara ve fikirlere çözümler sunarken, eğer toplumsal dengeyi yüksek strese sokarlarsa, toplum o devletin yönetimini bir sonraki seçimlerde farklı adaylara teslim eder.
Peki ya bir büyük grup, kendisi için yaratılan efsane ve destan sonucunda, en temel haklarına asla saygı duyulmadığına, toplumun diğer grupları tarafından hep ezildiğine, gaddarlığa maruz kaldığına, yani aslında yaşadığı topraklarda dil, tarih, duygu, gelenek ve görenek birliğinin olmadığına, özetle, birliği güçlü bir ulus bulunmadığı yanılsamasına ikna edilirse ne olur?
Böyle bir grubun bulacağı ilk çarelerden biri, kendi içinde güçlü bir şekilde kenetlenip, çabalayıp, siyaset yolu ile devlet yönetimine ağırlığını koymak ve maruz kaldığına inandırıldığına uygun ölçüde sert tutum ve tarzı, diğer gruplara karşı sergileyerek, kendisini koruyacağına inanmak olur. Bu tutum doğası gereği zamanla totaliter bir hal almaya, dışlamacılık sergilemeye mahkumdur.
Siyaset dilinde ‘ötekiler, onlar, bunlar’ ve benzeri sözcüklerle vurgulanacak olan dışlama tutumu, o gruptaki bireylerin zihninde ulus kavramını ve temel güveni gitgide daha da belirsiz hale getirir, kaygılarını arttırır. Çaresizlikten sadece ‘en kuvvetli’ olarak algıladığı kişi ya da kişilerin kendisi için en iyi yönetici olduğuna inanır ve çevresinde kenetlenir. Yol gösterici olduğunu sandığı yanılsamaya dayalı efsanesi, tekâmül edememeyle sürecek olan kısır döngüsünü yaratmıştır…