ZEYNEP GÜVEN ÜNLÜ
Bir aileden iki kişiye büyük ikramiye çıkma olasılığı nedir? Çok düşük olsa gerek. Bilkent Üniversitesi öğretim üyeleri Serim ve Ömer İlday çifti Avrupa’nın en prestijli araştırma ödülünü ayrı ayrı aldı.
Belirtmeye gerek yok, bu ödül elbette şansla değil, akılla ve emekle geldi.
İlday çiftine, toplam 4 milyon avroluk (67 milyon lira) ödülü nerede nasıl kullanacaklarını sorduk, aynı alanlarda üretmenin evlerine ve evliliklerine nasıl yansıdığını konuştuk.

Hangi araştırma ödülünü aldınız, miktarı ne ve bu fon kimlere veriliyor?
Serim 2019 yılında Avrupa Araştırma Konseyi (European Research Council: ERC) tarafından Başlangıç Hibesi (1,5 milyon avro), Ömer ise bu yıl Gelişmiş Hibe (2,5 milyon avro) ile ödüllendirildi. Bu hibe ile beş yıl boyunca araştırmalarımızı yürütebilmek için kullanacağız. ERC Avrupa’nın en prestijli araştırma hibesi, araştırma alanlarında uluslararası başarılara ulaşmış ve çığır açıcı fikirleri olan araştırmacılara veriliyor.
Nasıl araştırmalar için kullanacaksınız?
Serim bu hibe ile dinamik ve adaptif sistemlerin birden çok seçenekle karşılaştığında hangisini seçeceğini ve bunun nedenlerini araştıracak. Dinamik ve adaptif sistemler çevremizde gördüğümüz, tam olarak anlayamadığımız, kontrol edemediğimiz ve gelecek öngörülerinde bulunamadığımız sistemler. Örneğin, biyoloji, ekonomi, ekoloji, sosyoloji gibi kategorize edilen her sistem bu çatı altında buluşuyor. Tabii Serim sorduğu soruya tüm bu alanlarda çalışarak cevap aramıyor. Onun yerine bu sistemlerin temel özelliklerini gösterebilen, bunun yanında anlaşılması ve kontrol edilmesi çok daha kolay, basit kurgulu koloid sistemlerini kullanıyor.
Işıktan oluşan kristal
Ömer, bugüne kadar yapılanlardan kavramsal olarak çok farklı bir ultrahızlı lazer geliştirecek. Ultrahızlı lazerler insanlığın yapabildiği en kısa olaylar olan lazer atımlarını oluşturuyor. Bu atımların uzunluğu bir saniyenin milyon kere milyarda biri mertebesinde. Bu atımların oluşumu lazerin içinde fotonların kendiliğinden bir araya toplanması ile oluyor. Bu açıdan Serim’in çalıştığı dinamik ve adaptif sistemlere birer örnekler. Ancak, bu yöntem lazerde aynı anda sadece tek bir atımı oluşturabiliyor. Ömer’in önerdiği binlerce atımın arasında da bir kendiliğinden organizasyon oluşturup, tüm bu atımları bir kristalde atomlar nasıl yanyana diziliyorsa, o şekilde dizmek, yani ışıktan oluşan bir kristal oluşturmak.
Bu çalışma bilime ve gündelik hayata nasıl yansıyacak?
Serim’in amacı bu sistemlerin karar haritasını ortaya çıkartmak. Bu harita da sistemin kendisi gibi dinamik olacak ve dışsal uyaranlar ile iç dinamiklerin değişimlerine göre sistemin hangi kararı alacağını önceden yüksek doğrulukta tahmin edebilecek. Bu projenin çok sonrası için uzun dönemli ve belki de kariyerinin sonuna kadar takip edeceği hayali ise koloid sistemi için geliştireceği bu haritayı biyoloji, ekonomi, ekoloji, sosyoloji gibi sistemlere genişletmek ve bunlar için genel bir kuram oluşturmak.
Ömer’in hayal ettiği, ışıktan bir kristal oluşturabilirse, bu şimdiye kadar yapılmış en hızlı ve yüksek frekanslı lazer olacak. Böyle bir lazerin lazer cerrahisinde, üç boyutlu yazıcılarda, endüstriyle metal veya cam işlemede ve daha birçok alanda çok sayıda uygulaması olacak. Ancak, onu daha da heyecanlandıran, kavramsal yeniliği olacak — ilk kez insan yapımı kendiliğinden organize olan bir şey ikinci kez ve daha karmaşık şekilde kendiliğinden organize olmuş olacak. Buna hiyerarşik kendiliğinden organizasyon diyoruz. Düşünürsek, canlı hayat bunu sürekli yapıyor, moleküllerden organeller, organellerden hücreler, hücrelerden doku, organlar, bunlardan da, örneğin, biz ortaya çıkıyoruz. Her canlının doğumu ve büyümesi hiyerarşik kendiliğinden organizasyon sayesinde, ancak bunun fiziğini ve matematiğini henüz anlamaktan çok uzağız. Ömer lazerde bunu elde ederek arkasında yatan temel matematiği anlamaya başlamayı umuyor.
Aynı ailede iki kişi, Avrupa’nın en prestijli bilim ödülünü ayrı ayrı aldı. Teşbihte hata olmaz, bu bir eve iki kere piyango çıkması gibi bir şey olsa gerek. Tabii sizinki şansla değil emekle geldi.
Gerçekten de piyango kazanmış gibi mutlu olduk. Geçen yıl Ömer bir de Kavram İspatı (Proof of Concept: PoC) hibesi aldı. Şu an ailede üç aktif ERC hibesi var. Şimdi aramızda bir yarışa dönüştü, Serim de seneye PoC için başvurmayı planlıyor.
Birbirinize ne kadar destek olabiliyorsunuz?
Hem hayatta hem araştırmada birbirimize çok ve eş destek oluyoruz. Tam senkronize olmuş takım arkadaşları gibiyiz. Bunu bilhassa pandemi sürecinde daha iyi kavradık ve daha da geliştirdik. Bir kere her gün araştırmalarımızla ilgili fikir alışverişi yapıyoruz. Bu en büyük zevk ve bu sayede ikimizin de fikirleri daha da derinleştirip zenginleşiyor. Bunun yanında her türlü ev işini de paylaşıyoruz. Yoğun çalışma temposuna girdiğimizde, seyahatlerde veya hastalık durumlarında hemen diğerimiz destek oluyor. Bu sayede güzel bir iş-hayat dengesi oluşturduk.
Bilim insanı çiftler daha çok ilgi görüyor
Özlem Türeci-Uğur Şahin çifti çalıştıkları konudan bağımsız olarak çift oldukları için de çok ilgi gördüler. Bilim insanları çift olunca neden daha çok ilgi görüyor sizce?
Çok haklısınız, bilim insanı çiftler toplumda ilgiyle karşılanıyor. Sanıyoruz bu biraz da toplumun bakış açısından kaynaklanıyor. Sonuçta genel anlayış bilim insanının gece gündüz çalıştığı, neredeyse sosyal hayattan kopacak kadar meşgul olduğu yönünde. Yine geleneksel anlayış bilim insanında hemen erkek cinsiyetini gördüğü için, kadına da bu çok yoğun ve çok kafası meşgul olan erkeğe bakacak ve gündelik işlerini görecek kişi gözüyle bakıyor. Bilim insanı çiftler bu tablonun çok dışına çıkıyor, erkek izole değil yardımcı ve otonom, kadın üzerine giydirilen bakıcı elbisesini çıkarıyor ve eş üretken konuma yerleşiyor. Bu tablo genel kanılara ters olduğu ve bu mekanizmanın çalıştığı görülünce de şaşkınlıkla birlikte ilgi doğuyor. Biz bunu olumlu karşılıyoruz çünkü toplumsal düşünce ve normları somut örneklerle sınıyorsunuz. Ne kadar çok örnek o kadar kolay sosyal değişim diyoruz. Sonuçta kemikleşmiş normlar beraberinde öğrenilmiş çaresizlik de getiriyor. Toplum kadını bir yere konumlandırdığında çoğu kadın da o yerde kendini çaresiz hissedip çıkmak için bir çabaya girmiyor. Ancak, aksi örnekler artarsa bu cesareti bulabiliyorlar. Dolayısıyla Özlem Türeci ve Uğur Şahin gibi dünyaca alkışlanan başarılara imza atmış çiftlerin topluma düzenli ve artarak çeşitli medya ortamlarında tanıtılmasının çok faydalı olduğu görüşündeyiz.

Salonumuzda kara tahta var
İşi eve ne kadar taşıyorsunuz?
Bizim evimiz tipik bir aile evinden çok uzak! Salonumuzun bir duvarında dört buçuk metrelik bir karatahta var, karşı duvarı tamamen bir kitaplık kaplamış vaziyette. Ömer’in kuzeninin çocukluğundan kalma bir küçük okul sırası var onu çalışma masası gibi kullanıyoruz. Bir piyano, bir tekli oturma koltuğu, bir sandalye ve üç-dört tane de hem oturak hem sehpa olarak kullandığımız tabure var. Belki olan kadar olmayanı da söylemekte fayda var: Televizyon yok. Bizim en büyük şansımız her ikimiz için de işimiz hobimiz. Dolayısıyla gündelik hayatımızın içinde hep işimiz, yani okumak ve düşünmek var. Sekiz yaşında bir oğlumuz var, Kayra. O da matematiği oyun olarak görüyor ve çok seviyor. Onunla her gün salondaki tahtada ‘matematik oyunları’ oynuyoruz. En büyük keyfi okuldan döndükten sonra tahtada onun için hazırlanmış bir soru bulmak!

Kayra’nın aileye katılması çalışmalarınızı nasıl etkiledi? Bilim de çocuk da ilgi ve zaman istiyor.
Kayra ilk ve tek çocuğumuz o yüzden ilk yıllar oldukça afalladık. Bu durum her ikimizin çalışmalarını da etkiledi. Örneğin çalışmaya ayırdığımız vakit her ikimiz için de yaklaşık yarıya indi. Ancak fark ettik ki bu durum toplam çıktımızı etkilemedi. Bilakis fikirlerimiz anlayışımız çok gelişti. Sonuçta her ikimiz de ‘öz-birleşme, kendiliğinden organizasyon nasıl oluyor’ sorusunun cevabını arıyoruz. Yani ‘bir yapı ve davranış nasıl oluyor da basit parçalardan kendiliğinden ortaya çıkabiliyor’ bunu anlamaya çalışıyoruz.
Bir bebeğin anne rahminde oluşmaya başlaması, doğduktan sonra dış dünyayla tanışıp bir çok uyarana uyumlu davranışlar geliştirmesini incelemek bizim için müthiş bir deneyimdi. Sanki uzun dönemli bir deney yapıyoruz gibi hissediyoruz. Elbette bu gözle Kayra’nın fiziksel, bilişsel ve sosyal gelişimine tanık olmak fikirlerimizi çok geliştirdi ve araştırmamıza pozitif etki etti. Elbette ilk yıllar Serim daha çok zorlandı çünkü anne ve bebeğin birbirlerine bağlılıkları ilk yıllar baba ve bebek ilişkisine göre kat be kat fazla. Ancak belli bir yaştan sonra baba-çocuk ilişkisi de aktif hale gelince bu durum dengelenmeye başlıyor. Dolayısıyla ortalamada her ikimiz de eşit etkilendik diyebiliriz.