ZEYNEP GÜVEN ÜNLÜ
zeynep.guvenunlu@gmail.com
Dün, pandeminin başından beri ilk kez sinema salonunda ‘The Father / Baba‘yı izledim. Anthony Hopkins’in En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını aldığı film, bana göre Alzheimer konusunda yapılmış en iyi film. Neredeyse bütün film boyunca, kimin kim olduğunu, olayların nerede geçtiğini, neyin gerçek neyin hayal olduğunu anlamaya çalıştım. Alzheimer’ı bu belirsizlik duygusundan daha iyi ne anlatabilir!
Filmin kendisi huzursuz etti etmesine ama sinemaya gitmek ummadığım kadar keyifliydi. Salonda, arkadaşım ve ben, yalnızca iki kişiydik. Yüksek sesle konuşabildik, acil bir arayan olur diye telefonlarımızın sesini kısmadık, bacaklarımızı öndeki koltuğa çekinmeden uzattık. Nostalji ve konforu bir arada yaşadık. Keşke hep böyle olsa.
Ama olmayacak. Ya sinemalar yine dolacak ve biz gitmeyeceğiz. Ya, seyirci olmadığı için salonlar kapanacak, yine gidemeyeceğiz. Hoş, pandemiden önce de sinemaya pek gitmez olmuştuk. Bütün platformlar evdeki büyük ekran televizyonda, filmleri, dizileri, ekstra içeriği 24 saat boyunca önümüze akıtıyor. Üstelik hepsini toplasanız, beş altı bilet parası ya ediyor ya etmiyor. Değişime direnmenin anlamı yok, film artık sinemada izlenmiyor.
Buraya kadar olan herkesin malumu. Peki bundan sonra ne olacak?
Wall Street Journal, sinema salonlarının geleceğiyle ilgili bir yazı yayınladı ve gelmekte olan ‘eğlenceli’ günlerden haber verdi. Yazıya göre sinema salonları sessizce oturup film seyrettiğimiz yerler olmaktan çıkıp icabında gürültü de yapılan birer eğlence merkezi haline gelecek.
Filmler ise salonları tekrar cazip hale getirecek içeriklerden yalnızca biri olacak. Evet, filmlerden ‘içerik’ diye bahsetmek benim de kalbimi kırıyor ama salon sahipleri açısından bakılınca durum tam olarak bu.
İçerik yelpazesini genişleten ve bunu teknolojinin olanaklarıyla birleştiren salonlar ayakta kalacak hatta altın çağına girecek.
Aslında, sinema salonları dünyanın her yerinde pandeminden çok önce inişe geçmiş, film dışında alternatif içerik arayışına girmişti. Canlı konserler yahut spor müsabakaları bir süredir beyazperdede de gösteriliyordu. Gelecekte, bu havuz çok daha genişleyecek ve internetten yapılan yayınları, iyi bir ses ve görüntü sistemiyle perdeye yansıtan salonlar çok daha geniş bir içerik havuzuna sahip olacak.
Seyirci yalnızca seyretmekle de kalmayacak. İnsanlar video oyunlar için evlerinin salonunda değil sinema salonlarında toplanacak. Artırılmış gerçeklik teknolojileri, beş duyuya seslenen ortam, evdeki kanepeden daha rahat koltuklar sayesinde birlikte eğlenmek için buluşmaya can attığımız yerler haline gelecek.
Film gösterimleri için de yenilik arayışları var. Festivallerde olduğu gibi, film öncesinde özel konukların yer aldığı konuşmalar ya da film sonrasında izleyicilerin de katılacağı eleştiri seansları, sıradan bir gösterimi özel bir deneyim haline getirecek.
Uzun lafın kısası, salonları benim gibi orta yaşlı sadık sinema severler değil, teknolojinin olanakları ve eğlence sektörünün yaratıcılığı kurtaracak.