Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Milliyetçilik literatürünün üzerinde geniş bir mutabakat sağlanmış kabullerinden biri ulusların milliyetçiliği değil, milliyetçiliğin ulusları yarattığı yönündedir. Yani tarihsel olarak sahneye önce milliyetçilik çıkmış, milliyetçi entelektüeller, tarihçiler, dilbilimciler ve sonra da devletler ulusları yaratmışlardır.
Bu kabul doğrudur; yani bundan iki yüz yıl öncesine kadar dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse kendisini “ulus” adlı bir kolektif kimliğin parçası olarak görmemekte, buradan bir kolektif aidiyet geliştirmemekte ve “İngiliz, Alman, Fransız, Türk, Kürt” diye tarif etmemektedir, çünkü ortada henüz ulus diye bir şey yoktur.
Bu söylediklerimiz etnik olarak İngilizlerin, Almanların, Fransızların, Türklerin, Kürtlerin vs.nin iki yüz yıl öncesine kadar var olmadıkları anlamına gelmez. Bunlar belli bir soydan gelip belli bir coğrafyada yaşayıp belli bir dili konuşmaları anlamında elbette ki birer etnik grupturlar ama bir kolektif kimlik ve aidiyet duygusu olarak İngilizlikten, Almanlıktan, Fransızlıktan, Türklükten, Kürtlükten söz etmemiz mümkün değildir. Bu kimlik ve aidiyet duygusu modern zamanlarda, modern devletlerle ve elbette ki kapitalizmle birlikte icat ve inşa edilecektir.