Güzel, demek ki içeride ve dışarıda yeni bir konsensüs ortaya çıkmaktadır: “Türkiye’de bir rejim vardır ve bu rejimin devrilmesi/değiştirilmesi gerekmektedir.” Gidişatın, trendin, yönelimin buraya doğru olduğunu söyleyebiliriz. Bu ise ana hatlarıyla şuna tekabül etmektedir: Sarayın ve mukiminin siyasi denklemin dışına çıkarılması, parlamenter rejime dönüş, bir tür “demokratikleşme” hamlesi, düzenin uluslararası çıpaları olan ABD, AB ve NATO ile ilişkilerin yeniden “sağlıklı” bir zemine çekilmesi, emperyalist merkezlerle yıpranan ilişkilerin yeniden tesisi ve hem yerli hem uluslararası sermayenin rahatsızlık duyduğu icraatlardan vazgeçilmesi…
Ana hatlarını böyle tarif edebileceğimiz bu plan ve etrafında oluşan konsensüsün bileşenleri, yani “rejim karşıtları” kimlerdir peki? Burada ABD, AB, Almanya, CHP yönetimi, liberaller, muhalif ülkücüler ve elbette ki Cemaat vardır, bu illa aralarında organik bir bağlantı ya da bir hiyerarşi olduğu anlamına gelmez elbette, ortak payda “rejim” ve “rejim karşıtlığı”dır ve orada buluşulmaktadır.