Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Trump 2024 seçim kampanyasında da göçmenlerin hayvanları yediği gibi hiçbir kanıta dayanmayan iddiaları yenileyecek, rakiplerini cinsiyetçi bir dille sürekli aşağılayacak, Amerikan seçmenlerinin kendisine oy vermeyen bölümünü düşman ilan edecek, ve kendisine karşı cadı avı başlattığını ilan ettiği tüm kurumları seçilirse yargı eliyle alaşağı edeceğini söyleyecekti. 6 Ocak’ta Amerikan Kongre binasına yapılan saldırıyı ise “bir sevgi günü/day of love” olarak nitelendirecekti.
Ancak retorikte bu sertleşmeye rağmen Amerikan seçmenlerinin Trump’a yönelik tavrı 2016 ya da 2020 seçimlerinden farklıydı. Trump karşıtı seçmenin 2016 seçimlerindeki dalgacı tavrı, 2020 seçimlerinde yerini ciddi bir korku ve mobilizasyona bırakmıştı. Ancak 2024 seçimlerinde Trump artık “yeni normal”di.
Trump’ın bir zamanlar radikal bulunan görüşleri artık sadece destekçileri tarafından değil ama ana akım medya tarafından da akla yatkınlaştırılıyordu (bu duruma sanewashing denmekte). Üstelik Başkan yardımcısı adayı J. D. Vance, Trump’ın tutarsız bölük pörçük fikirlerine ve aşağıdakilerin “seçkinci” öfkesine yeni bir çerçeve kazandıracaktı. Bu durum Trump’dan uzak duran seçmenlerin de onu makul/akılcı bir seçenek olarak değerlendirmesine ve geleneksel olarak Demokrat Parti’nin tabanı olan gruplar arasında desteğinin yaygınlaşmasına neden olacaktı. Ama bundan daha önemlisi Demokrat Parti’nin kendi seçmenini Trump’a karşı tıpkı 2020 seçimlerinde olduğu gibi mobilize etmesini zorlaştıracaktı.
Trump’a yönelik kaygı dozunun giderek azaldığı bir ortamda Kamala Harris Amerikan siyasetçilerinin (ve hatta siyaset bilimcilerinin) bir zamanlar kullanmaktan imtina ettiği faşizm terimini geçtiğimiz hafta yaptığı bir röportajda ilk kez açıkça kullandı ve Trump’ın vizyonunu faşizm olarak tanımladı.