Hedef AKP içinde bir ayrışma yaratmak ya da böyle bir ayrışmanın varlığını konu ederek iktidarı siyasi bir yanlışa zorlamak. Bunun için iki müsait alan var. Biri başkanlık sistemi, diğeri Merkez Bankası’nın tutumu… Her ikisinde de dolaylı olarak Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında bir mesafe oluştuğu ve bu mesafenin giderek açıldığı izlenimi verilmek isteniyor. AKP’lilerin isteseler de istemeseler de bu iki siyasi kişilikten birinin yanında durmak zorunda kalmaları için çalışılıyor.
Tabii ki bu noktada asıl sorumluluk söz konusu iki siyasetçiye düşüyor. Onlar halen sürdürdükleri ilişkiyi geleceğe taşıdıkları sürece AKP’nin ne parti ne de yönetim olarak bir zaafa düşme ihtimali pek yok. Bütün ‘alternatif’ siyaset arayışlarının olmazsa olmaz koşulunun söz konusu ilişkinin bozulması olduğu açık.
Öte yandan ne başkanlık ne de parlamenter sistemler kategorik olarak ‘iyi’ ya ‘kötü’ değiller. Mesele bunları nasıl tasavvur ettiğiniz ve nasıl hayata geçirdiğiniz. Türkiye şu anda kötü bir parlamenter sistemle ve delik deşik, tutarsız, çoğu noktada arkaik bir anayasa ile yönetiliyor. Bunun komple değişmesi lazım. Sonuçta hangi yönetim sisteminin tercih edileceği ise ikincil ve daha teknik bir konu… Düşünülmesi gereken sistemin adı değil, ima ettiği zihniyet olmalı.