Ülkemizin gazetecilik alanı gerçek hikayeler anlatma konusunda zaten sorunlu. Popüler dünyanın olağanüstü insanlarıyla sıradan zamanlarda yakınlık kurmayı başarabilmiş olan gazeteci sayısı da az.
Pop müzik dünyasının ünlüleriyle oturup kalkan, yiyip içen, bedava konserlerin kulislerinde bedava içkiler içerek kendilerine sunulan ayrıcalıkların keyfini süren gazeteci sayısı çok belki. Ancak özenle takip ettiği, gözlemlediği, bir parçası olduğu hayatlardan gerçek gazetecilik hikayeleri bulup çıkartabilecek gazeteci pek yok.
Popüler âlem zaten her gün birbirlerine pabucunu ters giydirmeye çalışan kapkaççılarla dolu. Düzeyli magazin yazarlarının sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Haliyle, bu dünyada yaşarken üretip zenginleştirmiş, ama artık aramızdan ayrılmış olağanüstü insanların hayatlarına dair anlamlı, kayda değer anlatı üretebilecek yazar yok.
Şu çok açık ki, genç yaşta kaybettiğimiz değerli müzisyen Harun Kolçak’ın kişisel hikayesinin çok azını biliyoruz. Çünkü o hikayenin aslı henüz yazılmadı. Kendilerine magazin gazetecisi diyenler de onun hakkında bizim bildiklerimizden daha fazlasını bilmiyor; ya da bildiklerini anlamlı, etik bir şekilde yazmayı beceremiyorlar.
Sıradan hikayeleri, sıradan bir dille yazmayı marifet sayan bu gazeteciler, Harun Kolçak’ın müstesna müzisyenliğinin ve narin kişiliğinin yanında hiç de dikkate almadığımız bazı olumsuz şeyleri onun ölümünden sonra gözümüze sokmayı gazetecilik sanıyorlar.
Ülkemiz magazin basını keşke dedikoducu komşu kızı Süheyla seviyesinin üzerine çıkabilseydi.