ARZU UZUNALİ
Bir gün daha eşit daha adil bir dünyada yaşayabilmek hayaliyle yaşayan kadınlar teknolojik gelişmelerin onları ileriye taşıyabileceği umudu taşırken, sistem erkek egemen dili ve davranış şeklini dijital dünyaya da kopyalıyor.

Görseller: Canva
Dijital dünya, yani aslında oradaki yansımalarımızla var olduğumuz sosyal medya, tartışmasız gerçek dünyanın bir temsili. Dolayısıyla içerisinde maalesef gerçek dünyamıza ait ayrımcılığı ve eşitsizliği de barındırıyor. Sadece erkeklere gösterilen ‘mühendislik’ iş ilanlarından, sadece kadınlara gösterilen ‘aşçılık ve temizlik işçiliği’ iş ilanlarına, seçim dönemlerinde siyasi içeriklerin sadece erkeklere gösterilmesinden kadınların şimdiye kadar süregelmiş sterotiplerin (kalıp yargıların) içine hapsedilmesine kadar pek çok talihsiz ayrımcı tutum bu dünyada da devam ediyor. Bu sebeple kadınlar olarak, yediğimiz içtiğimizden, satın alıp, hayal ettiğimize her hareketimizi izleyen Big Tech’le masaya oturup, savaşımızı burada da devam ettirmemiz büyük önem taşıyor.
(Big Tech, Amerika’da bilgi teknolojileri sektöründe beş büyük firma olan Google, Amazon, Apple, Facebook ve Microsoft’a verilen bir ad.)
Peki kurulan bu dünya -üstelik daha yeni kuruluyorken- kadınlar üzerinde var olan tahakkümü nasıl devam ettiriyor, hayatımıza sinsice nasıl müdahale ediyor ve bunu değiştirmek için kadınlar olarak neler yapabiliriz?
Bahçeşehir Üniversitesi Yeni Medya Bölümün’de öğretim üyesi, yeni medya ve haber medyasında antisemitizm, yeni ırkçılık, nefret söylemi, mültecilere ilişkin dezenformasyon ve popülist söylemler, göçmenlerin ve azınlıkların medyada temsili ve spor sosyolojisi gibi konularda akademik araştırmaları ve yayınları olan Dr. Melis Öneren Özbek’le konuştuk.

Dr. Melis Öneren Özbek
Melis Hanım, Bahçeşehir Üniversitesi Yeni Medya Bölümün’de öğretim üyesisiniz ve dijital dünyada ayrımcılık ve cinsiyet eşitsizliği üzerine çalışmalar yapıyorsunuz. Cinsiyet eşitsizliğinin pek çok sektöre yayılmış halini biliyoruz ama sizin konunuz yeni ve ilginç. Kadınlar olarak dijital dünyada nasıl ve ne tür ayrımcılıklara maruz kalıyoruz?
Diğer alanlarda olduğu gibi bugün de kadınlar dijital dünyada ayrımcılığa uğruyor. Dünden bugüne en büyük fark eskisine oranla artık çok daha gözle görünür vaziyette olmaya başlaması. Dijitalleşmeyle birlikte bilginin dolaşımı ve haber edinme gibi pratikler ivme kazandı. Yeni medya araçlarının yardımıyla geniş kitlelere ulaşarak dijital mecralarda bilginin daha geniş kitlelere yayılmasını sağladı. Tabii bu durum aynı zamanda daha önce nispeten rahatlıkla örtbas edilen ayrımcılık, ırkçılık gibi olaylara dair haberlerin, kadınlara ve farklı ırk, etnisite ve kültüre ait temsillerin belli kalıp yargılar üzerinden paylaşılmasına ve yayılmasına daha çok olanak sağladı. Yaklaşık son on yıldırsa Big Tech diye tabir ettiğimiz Google, Meta, Amazon, Microsoft gibi büyük teknoloji firmalarının dikkat ekonomisi üzerinden kullanıcı verilerini, bir diğer adıyla büyük veri (big data) kullanıp reklam verenlere satmasıyla milyonlarca para kazandıklarına ve dijital pazarda daha çok hüküm sürdüklerine şahit oluyoruz. Dijital sermayedeki bu egemenlik sosyal medya ve dijital reklamlarda, sosyal medya platformlarının içeriklerinde ve aynı zamanda yapay zekâ temelli teknolojiler kullanan şirketlerin uygulamalarında kadınlara yönelik önyargıların ve ayrımcılığın daha çok görünür olmasını sağladı.
Dijitalleşmenin ilk yıllarında cinsiyetsiz ve anonim bir alan vardı aslında. Bu sistemin yararına işlemedi sanırım?
Evet bir açıdan öyle de ifade edebiliriz. Her ne kadar dijitalleşme birçok alanda toplumlara, bireylere ve hatta ülkelere fayda ve olanak sağlasa da yapay zekanın hayatımıza girmesiyle hayatımız başka bir hal aldı. Ancak burada şunu belirtmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Bu, “Dijitalleşme öncesi ayrımcılık yoktu ya da çok azdı, dijital devrim ile birlikte yeni medya çağında ayrımcılık daha çok var” demek değil. Aksine özellikle yapay zekâ temelli teknolojiler, belli algoritmalar üzerinden eskiden kadınlara yönelik önyargı ve ayrımcılığa dair ne varsa günümüz yeni medya ekosisteminde daha çok görünür hale getirdi diyebiliriz.

Yapay zekanın kendisi çok tartışmalı bir şekilde hızla gelişiyor. Bize ilerleme vadetse de sanırım cinsiyet eşitsizliğini yeniden yapılandırdığı ve beslediği yerler var. Bu nasıl oldu? Yapay zekâ neden kadınların karşısında duruyor?
Tabii ki de her yeni teknolojik yenilikte olduğu gibi o teknolojinin insan hayatına olumlu ya da olumsuz etkileri oluyor. Ancak son zamanlarda yapay zekâ kadar insan hayatının her alanına, ekonomiye, siyasete, sanata, emek pazarına doğrudan kuvvetli bir şekilde etki eden bir teknolojik yenilik olmamıştı. Yapay zekanın cinsiyet eşitsizliğini nasıl yapılandırdığını, beslediğini ve yaydığını anlamak için Big Tech üzerinden dijital kapitalist sisteminin nasıl işlediğini anlamamız gerekir. Günümüzde hemen hemen hepimiz sosyal medya kullanıcısıyız, değil mi? Ya da hepimiz sosyal medyayla bir nevi haşır neşiriz. Telefonlarımız, bilgisayarlarımız, tabletlerimiz üzerinden sosyal medya ile kurduğumuz ilişki buradan edinilen verileri belirliyor. Bu verilerin hepsi de Big Tech’in elinin altında. Örneğin Instagram’da bir içeriği beğendiğimizde, X’de paylaşım yaptığımızda, herhangi bir web sitesinde bir haber okuduğumuzda, video izlediğimizde, o sayfayı aşağı yukarı oynattığımızda, bir şeyi ‘google’ladığımızda, ne zaman mağaza gezdik, hangi saatlerde yoldayız hangi saatlerde evdeyiz gibi durumlarda isteyerek ya da istemeden kendimizle ilgili birçok veriyi vermiş oluyoruz. Bu sebeple bu teknoloji firmalarının para kazanmak için yaptıkları şey dikkat ekonomisi üzerinden biz kullanıcılara benzer içerikler göstererek mümkün olduğunca bu platformlarda vakit geçirmemizi sağlamak. Bunu da Big Tech belli algoritmalar oluşturarak yapıyor. Yapay zekâ algoritmaları özetle, büyük veri kümeleri kullanılarak eğitilir, böylece kalıpları tanımlar, tahminlerde bulunur, yanıtlar üretir, eylemler önerir, beklenmeyen durumlarda ne yapılacağını söyler ve yeni verilerden öğrenerek zamanla gelişebilirler. Yani algoritmalar gökten inen şeyler değil. Burada daha çok, etik değerlerden bağımsız olmayan teknoloji devlerini yönetenlerin önyargılarını ve çıkarlarını yansıtan bir durum söz konusu. Bu sebeple bu firmaların oluşturduğu algoritmalar üzerinden sosyal medya platformlarında ve bunların yapay zekâ temelli otomasyonlarında karşılaştığımız önyargıların, ayrımcı temsillerin, söylemlerin, ifadelerin bütününü ‘algoritmik ayrımcılık’ altında değerlendiriyoruz. Yani yapay zekâ değil; kadınlara yönelik yarattığı, beslediği ve yaydığı kalıpyargılar, önyargılar ve ayrımcılıkla aslında Big Tech kadınların karşısında.
Türkiye’den ve dünyadan hangi örnekleri verebilirsiniz? Dijital dünyada sistem biz kadınlara hangi oyunları oynuyor?
Algoritmik ayrımcılık özelinde büyük tartışmalar Microsoft’un 2016 yılında Tay isimli chatbot’u piyasaya sürmesiyle başladı. Tay isimli chatbot antisemit, kadın düşmanı ve ırkçı ifadeler kullandığı için 24 saat içerisinde kapatılmıştı. O zaman ilk defa algoritmaların nasıl işlediğine tartışmalar olmuş, bu eksende Big Tech eleştiri yağmuruna tutulmuştu. Bundan birkaç sene önce Google, çeviri uygulamasındaki meslek tanımlarında cinsiyet farkı gözeten çevirileri sebebiyle tepki almıştı. Örneğin doktor kelimesi içeren bir cümleyi erkek zamiri kullanarak (he) çeviriyordu. Şu an hem kadın hem de erkek seçeneğini İngilizce-Türkçe çevirilerde görebiliriz. Ancak bir araştırmam için Google Translate’e baktığımda Türkçe-Almanca çevirilerde doktor yazdığımda yine erkek zamirinin çıktığını tespit ettim. Görüyoruz ki hala o konuda epeyce kat edilmesi gereken yol var. Bunun yanı sıra iş ilanlarında cinsiyet ayrımının yapıldığını gördük. Mühendislik gibi meslek gruplarına ait iş ilanlarının sosyal medyada sadece erkeklere, kadınlaraysa aşçı, temizlik çalışanı gibi tarihsel temsillerini destekleyen ilanlar gösterildiği tespit edilmişti. Bu da kadınların iş istihdamı konusunda erkeklerin gerisinde bırakıldığı anlamına geliyor.
Türkiye’deyse Gözlemevi’nin bir araştırması algoritmik ayrımcılık adına önemli veriler sunuyor. Türkiye’deki 2023 başkanlık seçim döneminde siyasi liderlerin Meta’daki reklamlarını inceledikleri bir araştırmada Facebook ve İnstagram’daki siyasi reklamların ağırlıklı olarak erkeklere gösterildiğini ortaya koyuyorlar. Bu ne anlama geliyor? Kadın seçmenlere bilgi ulaşımının sağlanması sekteye uğruyor, siyasi katılımın hakkıyla yapılabilmesine engel teşkil ediyor, kadınlar siyasi tartışmalardan ve söylemlerden dışlanıyor ve demokrasi doğru işlemiyor. Önümüzdeki yerel seçimlerde bu bağlamda neler olacak göreceğiz.

ABD’de de çok tartışmalı durumlar yaşandı. Big Tech algoritmik ayrımcılığı nasıl besliyor?
ABD yapay zekayı çeşitli sektör ve iş kollarına entegre eden yegane ülkelerden biri. Bu alandaki cinsiyet eşitsizliği ekseninde algoritmik ayrımcılığın öne çıkan örneklerinden bir tanesi Amazon’un 2014-2018 yıllarında işe alımlarda yapay zekayı kullanarak kadınlara ait başvuruları otomatik olarak reddetmesi. Amazon, 2014’ten beri iş başvurularının özgeçmişlerini incelemek için bilgisayar programları geliştiriyordu ve bununla en iyi yetenekleri otomatik olarak seçmeyi amaçlıyordu. Amazon, algoritmalarını şirkete son 10 yıl içinde gönderilen özgeçmişlerdeki ‘pattern’leri gözlemleyerek başvuru sahiplerini değerlendirmek için eğitmişti. Ancak o zaman birçok başvuru erkeklerden geldiği için bu, kadınların teknoloji sektöründen dışlanmasına önayak olmuştu. Bu da aslında teknoloji endüstrisindeki erkek egemenliğinin bir yansımasıydı.
Bir başka örnek; CCDH’in Meta’nın kadınları sistematik olarak çevrimiçi tacizlerden korumadığını ortaya çıkardığı araştırma. Instagram’ın DM üzerinden gelen mizojinist raporların yüzde 90’ına müdahale etmediği görüldü. Bu da taciz, şiddet tehditleri ve görüntü temelli cinsel istismarın, onay almadan ve platformların engel olmamasıyla, başka kişiler tarafından DM’lere büyük miktarlarda gönderilebildiğini maalesef gösteriyor.
Bir diğer tartışma da Facebook algoritmalarının ayrımcı olup olmaması. Facebook’ta beyaz erkeklerin karşısına geliri daha yüksek iş ilanları çıkarken, kadın veya beyaz ırktan olmayanlar içinse daha az ücretli iş ilanları gösterildiği tespit edilmişti. Bunun yanı sıra yüz tarama sistemleri erkekleri tanımlarken kadınların bu alanda yine geri kaldığı ortaya çıkmıştı. Ayrıca kadın temsilleri açısından baktığımızda; Midjourney, Dall-E gibi yapay zekâ temelli uygulamalarda kadınların çoğunun tarihsel değer ve yargıları sterotipler üzerinden resmedilmeye devam ediyor. Bu bağlamda beyaz erkeklerin egemen olduğu teknoloji dünyasında bu temsillerin onların bakış açısını yansıttığını söylemek mümkün. İyi haber, kullanıcıların geribildirimleri ve internet gözlemevlerinin çalışmalarıyla bu uygulamalar gün geçtikçe kendini olumlu yönde güncellemeye devam ediyor. Böylelikle daha az ayrımcı temsiller görmeyi umuyoruz.

Siber feminizm kavramı tüm bu süreçte ortaya çıkıyor sanırım. Tam karşılığı nedir ve ne öneriyor kadınlara?
Siberfeminizmi toplumdaki cinsiyet eşitsizliğine yönelik başkaldırının teknolojik ayağını oluşturan ve teknolojinin eril önyargısını ve bu önyargının sonuçlarını açıklayan bir hareket olarak özetleyebiliriz. Siberfeminist bakış açısı, yeni medya çağında algoritmik ayrımcılığı önlemek için çeşitli çözüm yolları önerir ve insanların cinsiyete dayalı hiyerarşik sınıflandırılmasının eleştirisini özellikle teknolojik ve dijital alanlarda tartışır. Sadece dünyada değil Türkiye’de de önemli bir konu olan bilgi-iletişim teknolojilerine erişimde cinsiyet eşitsizliğini, dijital bölünmeyi, önlemeyi amaçlar. Kadınlar son dönemlerde sosyal medya kullanımı konusunda erkeklerle kafa kafayalar. Peki dijital erkek şiddeti, dijital taciz, dijital gözetim, siber zorbalıklara karşı bu platformlar tarafından ne kadar korunuyorlar? Vücutlarına veya genel olarak dış görünüşlerine yönelik reklamlarla bedenlerine dair algıları ne kadar manipüle ediliyor? Mizojinist içerikler hangi oranda engellenebiliyor? Genç kızlar kimlikleriyle ilgili ne tarz içeriklere maruz bırakılıyor? Bu ve bunun gibi soruların cevaplarını düşünürken de güvenli ve nitelikli bir şekilde bilgiye ulaşmanın temel bir yurttaşlık hakkı olduğunu da unutmamalıyız.
Kadınlar olarak kendimizi bu eşitsizlikten nasıl koruyabiliriz? Bireysel ve topluluk olarak hangi konuda bilinçlenmemiz çok önemli?
Öncelikle şunu bilmeliyiz ki bu durum sadece dijital medya okuryazarlığıyla önlenebilecek bir şey değil. Teknoloji devlerinin kullanıcıları bu platformlarda tutmak için birçok mühendis, psikolog ve psikiyatristle çalıştığını biliyoruz. Yani biz kullanıcılar, hele ki kadınlar bu firmaların karşısında avantajlı bir durumda değiliz. Bu yüzden AB’nin öne sürdüğü ‘Yapay Zekâ Kanunu’, yapay zekâ alanında önyargı ve ayrımcılık riskini en aza indirme konusunda umut veren bir adım olarak değerlendirilebilir. AB’nin özellikle kadınlar ve çeşitli arka planlardan gelen bireyler için daha fazla yapay zekâ uzmanı yetiştirme taahhüdü de bu bakımdan olumlu bir işaret. Yanı sıra Google, yapay zekâ sistemini ayrımcılık ve ırkçılığa karşı korumak amacıyla “Testing With Concept Activation Vectors” (TCAV) adını verdiği yeni bir sistemi test ediyor. Microsoft ve Facebook da benzer şekilde ön yargı tespit araçları geliştirdiklerini duyurdular. Çünkü günün sonunda ön yargıları takip etmek, düzeltmek ve yeni veriler oluşturmak bu teknoloji firmalarının elinde. Bununla beraber devlet, üniversiteler, STKlar, medya vs. dijital eşitsizlik alanında farkındalık yaratacak çalışmalar, haberler yapmalı ve Türkiye çapında şehirlerdeki veya taşradaki dijital eşitsizliği önlemek için daha fazla adım atmalı. Dijital eşitsizlik algoritmik ayrımcılığı körükleyen önemli unsurların başında geliyor. Kadınlar dijital ortamda var olmadıkları sürece kendilerini temsil eden veriler de olmayacak ve veriyi elinde tutan Big Tech, yapay zekâyı eksik verilerle besleyip eğiterek, yaptıkları modellemelerle toplumlar arasındaki asimetriye katkı sağlayacak. Bu da ifade özgürlüğü gibi alanlar için tehdit demek. Bu yüzden sosyal medya platformlarının işleyişinin bilincinde olmaya ve verilerimizin nasıl kullanıldığı hakkında Big Tech’e hesap sormaya devam etmeliyiz.