MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
“Bir gün, herkesle aynı anda, erişilebilir biçimde,
Her görsel içeriğe erişinceye,
Her filmi izleyinceye,
Her kitabı okuyuncaya,
Her eğitim kurumuna engelsizce girinceye,
Üretime eşit katılıncaya,
İmzalarımızı bağımsızca atıncaya,
Oyumuzu tek başına verinceye,
Her yazılım, donanım ve web sayfasını dolu dolu kullanıncaya,
Her cadde, sokak ve mekânı özgürce gezinceye,
Tüm yaşamı, eşit, erişilebilir, engelsiz kılıncaya dek mücadelemize devam edeceğiz.”

Yukarıda okuduğunuz satırlar, Engelsiz Erişim Derneğinin Erişilebilirlik Sözü. Yemini de diyebiliriz. Kendilerine ‘engelli’ denmesini asla istemiyorlar. Çünkü onları sokaklar, kaldırımlar, ulaşım araçları, okullar, sinema, tiyatro, işyerleri kısacası akla gelen tüm yaşam alanlarını herkesle paylaşmaktan alıkoyan farklılıkları değil, hepimizin tek tek döşediği engeller.
Türkiye’de toplam 5 milyon engelli/engellenen olduğu tahmin ediliyor. Yüzde 77’si sosyal dışlanmışlığa ve ayrımcılığa uğruyor.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 220 bin kişi görmüyor. Görmeyenler için üç B çok önemli. Çünkü onları özgürleştiriyor. Braille alfabesi, beyaz baston ve bilişim.
Derneğin 13-14 Ekim günleri İstanbul Üniversitesi Engelliler Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin ev sahipliği ve işbirliğiyle düzenlenen 10’uncu Beyaz Baston ve Erişilebilirlik Festivali’nde, körler beyaz bastonlarını yere vura vura, haklı taleplerini haykırdı.
Festivalde görüştüğümüz Engelsiz Erişim Derneği Başkanı Nurşen Sunar Korkmaz, üstüne basa basa her hangi bir ayrıcalık değil eşit, erişilebilir ve engelsiz bir yaşam talep ettiklerini söyledi.

Körlüğün bir yeti farkı olduğunu belirten Korkmaz “Bizi engelli yapan şey fiziksel ya da organlarımızdaki farklılıklar değil. Çevresel düzenlemeler, toplumsal tutum ve önyargılar” dedi.
Ne negatif ne de pozitif ayrımcılık istiyorlar
Ne negatif ne de pozitif ayrımcılık bekliyorlar. En yalın ifadeyle eşit koşullarda yaşamak dertleri. Herhangi bir yaşam alanına herkes kadar erişebilmek. Erişilebilirliğin sağlanmasının lüks ya da masraf olarak görülmemesi gerektiğini söyleyen Korkmaz, şöyle devam etti:
“Yapılması gereken bu. Eşit koşullarda bir yaşam istiyoruz. Erişilebilirliği sağlamanın ön şartı, kişinin farklılıklarının bir anormallik ve eksiklik olmadığını benimsemek. Noterden bankalara, eğitimden sosyal yaşama, web sayfalarından sinema filmlerine kadar yaşamın her alanına erişebilmeliyiz. Örneğin bir kitabın sadece mürekkep baskısı varsa sizler okuyabilirsiniz ama beni kapsamaz. Çünkü okuyamam. İşte orada sizinle eşit olmuyorum. Braille ve dijital formatı olursa kitaba ikimiz de erişebiliriz. İşte o zaman eşitiz demektir. Braille yazılması, ayrıcalık değil. Benim de o kitaba erişebilmem için bir uyarlama.”
‘Derdimiz bedava binmek değil!‘
Korkmaz başka örnekler verdi: “Otobüslerde sesli anonsların olması ve tekerlekli sandalyelilerin binebilmesi de o hizmete eşit ulaşmamızı sağlar. Amacımız otobüslere bedava binmek değil. Asıl o ayrımcılık. İş sahibi olabilirsek, herkes kadar biz de paramızı veririz.

Kör ve duymuyor olabilirim, tekerlekli sandalye kullanabilirim. Bunlar benim yeti farkım. İş görüşmelerinde yeteneklerim ve niteliklerimle değerlendirilmek isterim. Baştan ‘yapamaz’ deniyor ve eleniyoruz.
Kendi başımıza, kimsenin yardımı olmadan oy kullanabiliriz. Bunun için uygun şablonlar hazırlanabilir.
Her filmde sesli betimleme istiyoruz. Siz görüyorsunuz. Filmlerin sessiz kısımlarını görerek takip edebiliyorsunuz ama ben edemiyorum. Bu eksikliğim değil, bireysel farklılığım. Körüm, vücudum böyle. Sesli betimleme olursa herkesle eşit bir şekilde filmi izleyebilirim. O zaman filmin sonunun nasıl bittiğini bilebiliriz.
Kaldırımların ağaçlarla, direklerle, masalarla, sandalyelerle işgal edilmesi beni yola inmek zorunda bırakıyor. Yolda kılavuz çizgilerin olmaması, bastonumla gideceğim yolumu daha pratik ve kolay bulmamıza yarıyor. Bu da benim hakkım.”