TUNCA ÖĞRETEN
tuncao@gmail.com/ @tuncaogreten
Eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun danışmanı olarak tanıtılan Atılgan Bayar, geçen hafta kişisel Twitter hesabından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ilgili yaptığı çıkışla gündem oldu.
Üzerindeki ‘Pelikan’ tesirinden kurtulsun diye AKP’ye oy vermeyeceğini ancak cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a oy vereceğini belirten Bayar, şöyle dedi: “Sayın Recep Tayyip Erdoğan benimle aynı kanaatte olanlara ‘münafık’ dedi. Münafık olmuş olsa idim; Fuat Uğur, Cemil Barlas, Haşmet Babaoğlu, Hilal Kaplan gibi en uzağımdaki figürlerle gider aynı partiye oy verirdim. Hali hazırda, bu ‘münafık’ açıklamasını tashih etmez ise, Erdoğan’a oy vermem de imkansız hale geldi. Münafıklık yapacak insan değilim. Sayın Erdoğan’ı bu sözü söyletecek kadar kimler doldurmuşsa, oraya bir bakmakta fayda var. Elveda AK Parti ve elveda Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Sizleri çok sevmiştim. Sayın Erdoğan için verdiğim emek, aldığım riskler, yaptığım her şey helal olsun. Ama şunu iyi bilsin ki, ben münafık değilim. Yolu açık olsun.”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Davutoğlu arasında oluştuğu yazılıp çizilen ayrışma ilk kez ayrıntılı biçimde Mayıs 2016’da dile getirilmişti. ‘Pelikan Dosyası’ ismiyle açılan bir blogda yayınlanan bir yazıda ‘Reis’in gözünden ‘Hoca’ yerden yere vurulmuştu. Yazıdan kısa bir süre sonra Davutoğlu görevden alınmıştı.
Araştırmacı gazeteci Efe Kerem Sözeri tarafından yapılan araştırmada, ‘Pelikan Dosyası’ dışında @gununyalanları ve @tam_olsun gibi sosyal medya projelerini de üreten @BosphorusGlobal’in, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ve Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın sağladığı 1 milyon 724 bin lira ile faaliyet gösterdiği öne sürülmüştü.
Teşvikiye’de bir kafede buluştuğumuz Bayar’la eski bir ‘Erdoğancı’ olmasına karşın kendisini AKP’ye oy vermekten vazgeçiren ‘Pelikan’ı ve bu organizasyonun Erdoğan’a etkisini konuştuk.
Geçen hafta hakkınızda çıkan haberlerde, bir dönem Davutoğlu’nun danışmanlığını yaptığınız söylendi. Siz kimsiniz? ‘Pelikan’ nedeniyle AKP’ye oy vermeyecek olmanız neden bu kadar önemsendi?
Beş kez sayın Erdoğan’ın seçim kampanyasında, bir kez de sayın Davutoğlu’nunkinde strateji danışmanı olarak görev yaptım. Rahmetli Erol Olçok ile birlikte çalıştım.
Bir dönem hizmet ettiğiniz AKP ve Erdoğan’a yüz çevirmenize neden olan bu ‘Pelikan’ nedir?
‘Pelikan’, parti tabanından gelmeyen, lejyonerlerden oluşan bir ekip tarafından yönlendirilen ve AK Parti’ye intihar geni aşılamış bir oluşum.
Ne zamandan beri faaliyetteler?
Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığından altı, yedi ay önce başlayan bir süreç. AK Parti içerisinde Tayyip Erdoğan sonrasını hesaplayan bir iktidar mücadelesi başladı.‘Pelikan’, her ne kadar Erdoğan’ın yanında görünse de ondan sonrası için yatırım yapan ve rekabet eden bir ekip. Yöntemlerini çok zararlı buluyorum. Zira bunlar AK Parti’yi bitirebilecek yöntemler. Benim yaptığım çıkış, bu olan bitene bir uyarı niteliğinde.
‘Pelikan’, Erdoğan sonrası için mücadele ediyor’
Erdoğan’dan sonrası derken neyi kastediyorsunuz?
Seçim kaybedebilir, emekli olabilir, rahatsızlanabilir… Bu gibi şeylerden bahsediyorum.‘Pelikan’, ABD’ye, Erdoğan sonrası ben varım ve bu göreve talibim mesajı vermiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bizzat uyarıda bulunmayı düşünmediniz mi?
Erol Olçok’un ölümünden sonra ve girdiğimiz yeni ‘Pelikan’lı süreçte, Erdoğan’a direkt ulaşabilecek iletişim kaynaklarım kalmadı.
İmkanınız olsa ne derdiniz?
‘Pelikan’, sayın Erdoğan’a bir oyun oynadı ve kendisine gidip “Sizi topal ördek yapacaklar. Cumhurbaşkanlığı seçiminde size oy verecekler ama AK Parti’ye vermeyecekler. Bir komplo söz konusu. Sizi güçsüz bırakmak istiyorlar” dedi. Böylece Tayyip Erdoğan da o meşhur ‘münafıklar’ çıkışını yaptı.
Pelikan hakkında pek çok şey yazıldı, çizildi. Berat Albayrak’ın finanse ettiği dahi öne sürüldü. Kim yönetiyor bu ‘Pelikan’ı?
Bu, Tayyip Erdoğan’ı kuşatmaya çalışan gayrimilli bir akıl. ‘Pelikan’, kendisi haricinde herkesi hain olarak gören lümpen, sekter bir organizasyon. Zamanında Soros’la işbirliği yapmış, halihazırda Bilgi Üniversitesi üzerinden ABD ile irtibatlı, eski solculardan oluşan bir akıldan bahsedebiliriz.
Biraz daha açar mısınız?
Ben, Can Paker ve Barlas ailesinin ‘Pelikan’ içerisinde çok etkili olduğunu düşünüyorum. Can Paker, “Başbakan olacağım” diye ortalarda dolaşan bir adamdır zaten. Paker ve Barlas’ların küçümsenmeyecek güçleri var.
Sizin gördüğünüz bu tehlikeyi nasıl oluyor da Erdoğan göremiyor?
Belki de görüyordur… Fakat hem görüyor, hem de harekete geçmiyorsa buna karşı da tutum alıyorum. Görmüyorsa, ben bir kampana çalıyorum buna dikkat etsin. AK Parti organik yapısından kopmaya başladı. ‘Pelikan’, yalnızca güçlü olduğu medyada operasyon yapan bir ekip değil. Partinin il ve ilçe yönetimlerine dahi adam sokmaya başlamış bir ekipten bahsediyoruz. Artık siyasete ve bürokrasiye de nüfuz etmeye başladılar.
‘AK Parti, popülist sol bir partiydi’
Siyasete nüfuz ettiklerini Davutoğlu’nun görevden alınmasına mı bağlıyorsunuz?
‘Pelikan’ bir reçete yazdı ve Davutoğlu’nun tasfiyesini istedi. Bu aynı zamanda partinin sağcılaşma reçetesiydi de. Partiyi biraz daha MHP’lileştirecek yani dindarlıkla milliyetçiliği mecz edecek (bir araya getirecek) bir rotaya sokmaya çalıştılar.
AKP’yi sağcılaştırmadan bahsettiniz. Daha önce sol bir parti miydi?
Sağcı da değildi. Parti, başarısını sağcı olmamasına borçluydu. AK Parti, özgürlükçü politikaları ve Kürt sorununa dair çözüm süreciyle popülist sol bir partiydi aslında.
Partinin o haliyle başarılı olduğunu söylüyorsunuz. Size göre bu haliyle 24 Haziran’da başarısız mı olacak?
24 Haziran’da bu kavramlara, ‘Pelikan’ın söylem ve operasyonlarına önlem alınmazsa başarısız olacağını düşünüyorum.
AKP’nin başarılı olması için MHP ile olan ittifaktan da vazgeçmesi mi gerekiyor?
Bunu önermek doğru olmaz ama AK Parti’nin MHP’lileşmemesini önerebiliriz. Yani AK Parti’nin Kürtlerle ilişkilerini güçlendirmesi gerekir. Toplumun demokrat kesimleriyle ilişkilerini de onarmalı.
Afrin harekatı devam ederken, Sur ve Cizre’de operasyonlar yapılmışken AKP’nin Kürtlerle arasını düzeltmesi mümkün mü?
Tabii ki mümkün. Harekatlar Kürtlüğe yapılmış değil ki. Orada bir örgüt var ve o örgüt hedef alındı. Türkiye’deki Kürtler kaderlerini YPG’ye bağlamış da değiller. Bu işin diğer bir boyutu da Selahattin Demirtaş’ın hapiste olması. Seçimin kaderini belirleyecek olan şey de onun partisi HDP. Elimdeki araştırma sonuçlarına göre cumhur ile millet ittifaklarının oy oranları kafa kafaya. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başkanını seçecek olanlar aslında Kürtler. Tayyip Bey’in bir hatayla seçime girdiğini düşünüyorum.
Nedir o hata?
Seçim erkene alınmadan önce Tayyip Bey’in önüne konan anketlerde AK Parti-MHP ittifakı yüzde 57 olarak gösteriliyordu. Fakat bu araştırmalar İYİ Parti’yi ve yükselişteki Saadet Partisi’ni kapsamıyordu. Erdoğan da seçim kararını bu tabloya bakarak aldı. Seçim sürecine girildiğindeyse cumhur ittifakının oyu artık yüzde 52’nin altındaydı. Bahsettiğim bu MHP’lileşme ve ‘Pelikan’ tesiri nedeniyle oy oranları düşmeye başladı.
‘Pelikan’, Erdoğan’ı ve Türkiye’yi izole etti’
‘AKP’sizler’ diye bir kavram attınız ortaya. Bunu biraz açar mısınız?
‘Pelikan’ ve MHP’lileşme nedeniyle AK Parti’lilerde oluşan bir tavır bu. Tavır alanlar, AK Parti’ye kızıp bir başka partiye gitmiş de değiller. Ben de bunlardan biriyim ve ‘Pelikan’ tasfiye edilene dek AK Parti’ye oy vermeyeceğim.
‘Pelikan’ın, cumhurbaşkanı Erdoğan’ı izole ettiğini mi söylüyorsunuz?
Evet. Üstelik sadece Erdoğan’ı değil, Türkiye’yi de izole ettiğini düşünüyorum. 15 Temmuz’da eli silahlı teröristler darbe yapıyordu. Devletin bunlara karşı sert olması gerekiyordu. Darbe tehlikesi atlatıldıktan ve devlet kurumları çalışmaya başladıktan sonra yine FETÖ ile sert mücadele edilebilir ancak topluma karşı yumuşama içinde olunmalıydı. İktidar bunu gerçekleştiremedi.
Daha önce Tayyip Erdoğan’a halifelik atfetmiş, ümmetin lideri olarak gördüğünüzü söylemiştiniz. Artık Erdoğan’ı desteklemeyişinizden, onu ümmetin lideri olarak görmediğinizi mi anlamalıyım?
“Tayyip Erdoğan de facto halifedir. Ben de ona biat ediyorum” demiştim. Bunu da Fethullah Gülen’in Türkiye’ye halife olarak getirilmek istendiği tarihte söylemiştim. Sözüm, o günkü projeye karşı bir çıkıştı. Halifelik, seküler bir kavramdır, Müslümanların siyasi lideridir. Halife seçilik, getirilir, indirilir… Kendisi istediği için değil, ona biat edenler istediği için halife olur. Batı’nın, Fethullah Gülen’li hilafet planına Erdoğan ile bir tavır koyulması gerekiyordu. Kastettiğim buydu.
Söylediklerinizin Erdoğan cephesinde ciddiye alındığını düşünüyor musunuz?
Alınır ya da alınmaz… Bilmiyorum. Ama benim AK Parti’ye bunca yıllık emeğim var ve bu uyarıyı yapmak zorundayım. Benim derdim bu ülkenin geleceği. Tayyip Erdoğan’ın kara kaşı, kara gözü için değil; bu ülkenin geleceğinde oynayacağı rol için sistemde kalması gerektiğini düşünüyorum. Ancak bu Kürtlerle barışarak, demokratikleşerek, Türkiye’nin bütün renklerini yeniden AK Parti’ye aktarmayı başararak mümkün.
Erdoğan’ın demokrat olmadığını mı söylüyorsunuz?
‘Pelikan’ ve MHP etkisi, Tayyip beyin kişisel sert üslubuna bir de sert içerik enjekte etmeye başladı. Milliyetçileşme Türkiye için tehlikelidir.
Tayyip Erdoğan, her şeyi kontrol altında tutuan güçlü bir figür olarak biliniyor. Oysa siz, tamamen iradesi dışında hareket eden birinden bahseder gibisiniz…
Tayyip Bey, kamuoyundaki imajının aksine sekter bir insan değildir. Bir şey anlatıldığında iyi bir dinleyicidir. Not alan, yeni fikirlere açık bir insandır. Ancak medya yönetimi operasyonlarından etkileniyor.
Medyanın yüzde 90’ı iktidarın elindeyken, hangi operasyonlardan bahsediyorsunuz?
Medya Erdoğan’ın elinde falan değil. Örneğin Sabah gazetesi… Sabah’ta çalışan, Erdoğan’a yakın kim var?
Sabah gazetesinde Erdoğan’a yakın kim var diye soruyorsunuz. Ancak gazetenin bağlı olduğu grubun başında Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın kardeşi Serhat Albayrak var… Onu yeterince yakın görmüyor musunuz?
Öyle bakılmaz bu işe…
‘Erdoğan’ın medyasında bir tane İslami hassasiyeti olan gazeteci yok’
Nasıl bakılır?
İktidara yakın gazetelerdeki isimlere bakalım. Mesela eski solcu Haşmet Babaoğlu ve Fuat Uğur… PKK itirafçısı Kurtuluş Tayyiz… Eski ÖDP’li Melih Altıok… Bu isimlerden hiçbiri Milli Görüş ya da İslamcı gelenekten gelen insanlar değil. Bu durum size ilginç gelmiyor mu? Düşünün, Milli Görüş gömleğini çıkarıp gelmiş bir lider söz konusu ama onun medyasında bir tane İslami hassasiyeti olan gazeteci yok. Burada bir tuhaflık var.
Nedir o tuhaflık?
Demek ki Tayyip Erdoğan’ın nüfuz edemediği bir irade var. Erdoğan’ın yeğeni A Haber’de yöneticiydi ve kovuldu. Erdoğan’ın gücünün yetmediği durumlar da söz konusu…
Erdoğan’ın gücünün yetmediğini söylüyorsunuz ama beri yandan Ziraat Bankası’ndan alınan krediyle ona yakın bir işadamı Doğan Medya’yı satın alabiliyor…
Bu medyayı satın almak değildir. Medya böyle kontrol edilmez. Medya bir boru hattıdır, patronlar da para bırakıp geçerler. Bu sırada da medya işini yapar.
Cem Küçük gibi isimler, aylar öncesinden işten çıkarılacak ya da tutuklanacak gazetecilerin listesini yayınlayabiliyor ama…
Cem Küçük bunları istihbari bir bilgi olarak söylemiyor. Hangi gazetecinin çalıştığı kurumda rahatsızlık yarattığı biliniyordur. Yeni patronun da onu işten çıkaracağı bellidir. Cem Küçük gibi bunu önceden tahmin etmek öyle zor bir şey değil. Uyanık olduğu için oradan bir prim elde etmenin peşinde. Cem Küçük benim için yalnızca bir komedi figürü. Sanılanın aksine Erdoğan’la bir bağlantısı falan da yoktur.
En son 28 Şubat’ın medya ayağıyla ilgili soruşturmanın başlatılacağını ve Ertuğrul Özkök, Fatih Altaylı gibi isimlerin yargılanacağını yazdı…
Yahu 28 Şubat’ın medya ayağı şu an Sabah gazetesinin genel yayın yönetmeni. Özkök ve Altaylı gibi isimlerin yargılanacakları bazı konular vardır elbette ama bunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok ki. Burada başka bir şeyi sorgulamak gerekir. Örneğin, Can Dündar yargılanırken, “Türkiye terör örgütlerine yardım etti” diyen Mehmet Barlas neden yargılanmıyor?
Sizce Erdoğan, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu ve Abdullah Gül gibi eski yol arkadaşlarıyla artık neden birlikte yürümüyor?
Davutoğlu ve Arınç’la yürüyor. Seçim öncesinde ikisi de desteğini açıkladı. Yalnızca Abdullah Gül ile yürümüyor çünkü o farklı bir figür. Bu arada 16 yıllık iktidarda ayrılıkların olması normal değil mi?
Gül ile yürümezken Arınç ile neden yürüyor peki?
Demek ki onunla anlaşıldı.
Gül ile neden anlaşılmadı?
Gezi’den örnek vereyim; eğer Gezi başarılı olsaydı, Gül iktidar olacaktı.
Gül o dönemde zaten cumhurbaşkanıydı…
Gezi, Abdullah Gül ful iktidar olsun diye yapılan bir hareketti.
Sokağa dökülen yüz binlerce insanın Gül’e hizmet ettiğini mi söylüyorsunuz?
Evet. Tayyip Erdoğan düşseydi, toplumsal karşılığı ve oyu olan Gül’den başkası onun yerine gelemezdi. Dolayısıyla bu insanların tümü Gül’ü tam saha iktidar yapmak için Gezi’ye gittiler.
Yüz binlerin, özel yaşama müdahale gerekçesiyle de sokağa çıktığı, Gül’ün de o insanların hayat tarzına hiç uymadığı gerçeğini bir kenara bırakarak soruyorum… Abdullah Gül o gün iktidara gelseydi ne olurdu?
Türkiye, daha dindar, Batı’ya göbekten bağlı bir ülke olurdu. Dolayısıyla Gezi direnişinin bastırılması, Türkiye’de laikliği koruyan bir yapı oldu. Ve Erdoğan, Gezi’de de laikliği muhafaza eden bir duruş sergiledi.
Peki, ya bugün… Gül, muhalefetin ortak cumhurbaşkanı olsaydı?..
Tayyip Erdoğan çok yüksek bir oy alırdı.
O zaman Hulusi Akar ve İbrahim Kalın neden Gül’e gönderildi?
Bence Akar ve Kalın, Gül’ü “Aday olma” demek için ziyaret etmedi. Erdoğan, Gül’ün aday olmasını çok isterdi. Erdoğan karşısında aday olmuş Gül, 24 Haziran’ı ona hediye ederdi.
Sizin gibi 24 Haziran’da Tayyip Erdoğan’a oy verecek fakat AKP’ye oy vermeyecek kişi sayısı çok mu?
Çevremde aynı saiklerle hareket edecek çok insan görüyorum.
Bu insanlar AKP’ye oy vermediklerinde Meclis çoğunluğunun kaybedileceğini, böylece Erdoğan’ın etkisiz bir ‘başkan’ olacağını bilmiyor mu?
Belki de bu insanların bir kısmı Erdoğan’a “Burada yanlış giden bir şeyler var, bu yanlışın üzerinde çalış” mesajı vermek istiyor olabilirler. Hem başkanlık, hem Meclis çoğunluğu bir tek elde toplandığı zaman güç de çok yoğunlaşıyor. Türk seçmeni bu tür seçimlerde tuhaf kararlar verebilir. Seçmende “Bu gücü biraz dağıtayım” motivasyonu olabilir.
O zaman 16 Nisan’da neden ‘Evet’ dediler? Parlamenter sisteme devam edilseydi?
Dikkat edin, ‘Evet’ ve ‘Hayır’ oyları arasında çok az bir fark vardı. Ben nasıl ki Erdoğan’a oy vereceğim ama AK Parti’ye oy vermeyeceğim diyorsam, “AK Parti’ye oy vereceğim ama Erdoğan’a vermeyeceğim” diyenler de çıkabilir. “Eski AK Parti’yi istiyoruz” diyebilirler.