
PELİN YENİGÜN DİLEK
1980 ve 1990’lı yıllarda Türkiye’de enflasyon yine yüksekken hep ‘canavar’ diye anılırdı. Hatta enflasyon haberlerinde ağzından alev çıkan bir ejderha görseli eksik olmazdı.
2000’li yıllarda enflasyon kontrole alınmaya başlayıp tek haneye düştüğünde bu benzetmeyi unuttuk; fakat son üç yılda, enflasyonun hane halkı refahını yok eden bir canavar olduğunu hatırlamaya başladık.
Enflasyon, pandemi sonrası bütün ülkeleri zorlayan bir ekonomik durum yaratıyor; fakat Türkiye’deki enflasyonun tahribat gücü diğer gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırdığımızda bile hayli yüksek.
Neden peki?
Dünya Bankası’nın geçen hafta yayınlanan Avrupa ve Orta Asya Ekonomik Güncelleme Raporu‘nda Türkiye’nin diğer ülkelerle karşılaştırmalı verileri var. Türkiye’deki enflasyonunz neden daha vahim olduğu verilerden anlaşılıyor.
Seviye daha yüksek: Çok bariz bir sebep gibi gözükebilir ama genellemelerin gücüne inanıldığından olsa gerek Türkiye’deki politika yapıcıları enflasyonun bütün dünyada da yüksek olduğunu söylüyor. Enflasyonun bütün dünyada yüksek olduğu ve son 30 yılın en yüksek seviyelerine çıktığı doğru; fakat yüzde 8 enflasyon ile yüzde 80 enflasyon arasında tahribat gücü açısından çok büyük bir fark var. Özellikle de farklılıklar gıda ve konut gibi insanların geçinmesiyle kalemlerde.
2022 sonunda Türkiye’de tüketici enflasyonu yüzde 64 iken, Avrupa ve Orta Asya’daki gelişmekte olan ülkelerde yüzde 15’ti.
2022 sonunda Türkiye’de gıda enflasyonu yüzde 78 iken, aynı bölgede yüzde 23’tü.

Fiyat dağılımı daha bozuk: Pandemi sonrası dönemde kapanmalar bitmeye başladığında fiyatlar önceki dönemlere göre daha hızlı artmaya başladı. Ürün ve hizmetlerin arz-talep dengesindeki duruma göre bazı alt kategorilerde bu artışların çok yüksek olduğunu gördük. Örneğin yine aynı ülke grubunda (Avrupa ve Orta Asya’daki gelişmekte olan ülkeler) 2022 sonunda konut ve enerji fiyatlarındaki artış yüzde 19 iken, iletişim fiyatlarındaki artış sadece yüzde 1’di.
Fiyat artış dağılımının ürün grupların arasında yüksek olması, tüketicilerin en iyi fiyata ulaşmasını zorlaştıran bir durum. Markette bir ürünün fiyatının yüzde 100 arttığını gördüğünüz zaman, iletişim ücretlerinin yüzde 20 arttığını görmek size makul gelebilir; ancak bu ürün grubundaki ortalama artışın yüzde 8 olduğunu öğrendiğiniz zaman yanıldığınızı anlarsınız.
Tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye 2022’de Avrupa ve Orta Asya’da fiyat artış dağılımının en yüksek olduğu üçüncü ülke. Sigorta ücretlerindeki yıllık artış yüzde 120, giyimdeki yüzde 24. Tüketiciler açısından ürün grupları bazında yüzde 100’e varan enflasyon farkı olması, kolay takip edilebilir bir durum değil. Bu da fiyatlama politikalarının tüketicinin aleyhine işlemesine ve enflasyon beklentilerinin kontrol edilememesine sebep oluyor.
Gelir dağılımındaki tahribat gücü daha yüksek: Bazı ürün ve hizmet gruplarındaki artışın daha yüksek olması, farklı gelir gruplarını daha fazla etkiliyor. Özellikle gıda ve konuttaki artışların yüksek olması, sabit ve orta-düşük gelirli gruplar açısından daha büyük bir problem. Bu yüzden, içinde bulunduğumuz döneme sadece bu gruplardaki artışları hesaplayarak ‘yaşam maliyeti krizi’ diyenler de var.
Dünya Bankası’nın hesaplarına göre Avrupa ve Orta Asya’daki gelişmekte olan ülkelerde yaşam maliyet enflasyonu yüzde 19 civarında ama daha önemlisi gelirden en az pay alanlarla en fazla pay alanların yaşam maliyetlerindeki artış farkı sadece 0,1 puan.
Türkiye’de ise gelirden en düşük payı alanlar 5 puan daha yüksek yaşam maliyetiyle karşı karşıya: Gelirden en düşük pay alanların enflasyonu yüzde 70.7, en fazla alanların yüzde 65.8.
Türkiye’de enflasyonun gelir dağılımı üzerindeki tahribat gücü diğer ülkelere göre daha yüksek. Bu bağlamda, gelir dağılımı da açıklanan Gini katsayısından daha bozuk olabilir.
Türkiye’de enflasyonun yarattığı sıkıntının bölgemizdeki benzer gelir grubundaki diğer ülkelere göre daha yüksek olması, arz yönlü sıkıntılarımızın özellikle gıda ve konutta daha fazla olmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu sıkıntıları, özellikle gıdada yapısal olarak düzeltecek tarım ve iklim politikalarına ihtiyaç var. O zamana kadar da gelir dağılımındaki bozulmaya karşı vergi politikalarıyla çözüm üretilmeli; kredi politikalarıyla bu dağılım daha fda bozulmamalı.
Fakat, enflasyonun seviyesi ve dağılımındaki bozukluk gibi problemler enflasyonda para politikasının sıkılaştırıcı yönde kullanılmamasıyla ilgili. Diğer bütün ülkelerden en büyük farkımız da zaten bu. Sıkılaştırıcı para politikası uygulamamak ve faizleri kullanmamak, enflasyon beklentilerinin bozulmasına ve dönemsel arz-talep dengesine göre ürün bazında fiyatların kontrolden çıkmasına sebep oluyor (bakınız soğan fiyatları, bölgesel konut fiyatları).
Hızlı, kontrolsüz giden, yolcularını savuran bir arabada, freni kullanmamak makul değil; kredilerle daha da gaza basılıyor üstelik.