H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / İnsan
Perdeler kapandı.
Müzik sustu.
Renkler dağıldı.
Masallarla uyanmak hakkı olan çocuklarımızı, elleri öpülesi büyüklerimizi; çalışkan, üretken, katma değer yaratan insanlarımızı gökyüzüne uğurladık.
Nesneleri insandan daha çok sevenlerin yazdığı bir hikâye bu…
Bizim değil!
Zamanı kaplayan bir sarsıntının paydaşları olduk yalnızca…
Kederin diğer kıyısından yaraları sarmaya çalıştık, çalışıyoruz.
Ne öğrendik bu uzun acısından şubatın?
Ne zaman pişman olur insan? Yaşlanınca mı? Gücünü kaybedince mi? Sevdiğinin başına gelince mi geri döndürülmez acılar?
Hukuk, soruşturma, mahkeme… Onu sormuyoruz.
Vicdan üzerinden konuştuğumuz.
İnsan olmak üzerinden…
Yazarken, oynarken, çizerken, çamura biçim verirken de insan olmaktı derdimiz.
İnsan yaşarken ölüm, öldüğünde hayat yok!
Ölümün yol ayrımında, yeniden hayata dönenler… Nasıl sağaltacak acılarını?
Çağın hangi sınırlarının gerisinde kaldığımız için öldük?
Ansızın tükenen; geride söylenmemiş çok söz, yaşanmamış çok anı bırakanların günahı, hangi vicdanın boynuna sarılacak?
Duvar fotoğraflarında, kırık çerçevelerde kalan gülümsemeler…
Yeni gün henüz doğmadan…
Uykunun kayıtsızlığında rüyalar görürken…
Bir sarsıntı ve binlerce enkaz…
O yıkık binalardan kurtulanlara sevinmekle, kaybettiklerimize üzülmek arasında bir sarkacın adaletsiz salıncağında savrulup duruyoruz.
Bu uzun şubatın sonuna geliyoruz.
Daha yalnız, daha mutsuz, daha soğuk geçiyor günlerimiz.
Gelecek günlerden ve hayattan tereddüt ediyoruz. Ölüme hazırız.
Ne çayın tadı kaldı ne muhabbetin!
Büyük bir parçamızı kaybettik. Birileri bizden çok önce vicdanını ve aklını kaybettiği için…
Dün, bugün değil…
40 yıldan bu yana kimlere güvendik, kime teslim ettik ömrümüzün anahtarını?
Yaşanılmış ve kaybedilmiş zamanlar…
Benim, babamın, dedemin…
Yeniden başlamak isterken, başlarken sanat ne söyleyecek? Nasıl söyleyecek? Yeni cümlelerle aydınlatacak mı aklımızı? Ya vicdanımızı? Ya adalet duygumuzu?
Şikâyet ile şükür arasında 96 saniye olduğunu gördük.
Ama ne öğrendik?
“Derin bir sonsuzluk zaman / Gülerdi bakışımızda / Sönen ateşi yeniden / Gökyüzünde yaksanız ya!”
Nerval’in dizeleri… Kavrulmuş bir hüzünle bitiyor şubat.
Pink Floyd’un o şiir şarkısında söylediği gibi zihnimizde düşünceler…
“Ne dersin, nasıl olmalıydık biz? Daha mı yakın olmalıydık birbirimize?”
‘Orada kimse var mı?‘ diye seslendiğimiz zaman; bilimin, aklın ve sanatın yankılanan sesini duyuyor muyuz?
“Bir enkazın altında kaldı kelimelerim. Yeni sözcükler, yeni cümlelerle çağırırsanız… Belki yine gelirim.”