Hürriyet Gazetesi’nin ve Aydın Doğan’ın öyküsünü anlattığım bir yazıda şöyle demiştim: “Bir işadamı olarak faaliyetlerini Milliyet ve Hürriyet’in öncülüğünde genişletti, gazete ve televizyon alanında neredeyse tekel sınırlarına gelecek kadar güçlendi…”
Yazımın çıktığı günün sabahı Aydın Doğan aradı: Ben yazımda, Emin Çölaşan’ı, Bekir Coşkun’u, Yılmaz Özdil’i yolladığını, son zamanlarda AKP’ye kayıtsız koşulsuz destek verdiğini filan da yazmış olduğum için bunlara itiraz ve sitem edecek sandım.
Ama hiç beklemediğim bir açıklama yaptı: “Sayın Kongar, bana ‘işadamı’ demişsin, bütün bunlar benim başıma ‘işadamı’ olduğum için değil, ‘gazeteci’ olduğum, ‘gazetecilik’ yaptığım için geldi” dedi.
Hiç kuşkusuz, ürettiği mal ve hizmetin kalitesini düşünen, müşterisini memnun etmek isteyen, medya sektöründe patronluk yapan bir işadamı olarak, doğru söylüyordu.
Bu açıklama o sabah gerçekten yüreğimi burktu: Türkiye’de gazetecilik yapmak artık olanaksızlaşmıştı!
Doğan Medya’nın zorla, yandaş sermayeye satılmış olması, demokrasi açısından önemli bir gerilemedir.