KAAN SEZYUM
Şizofrenik bir haftaydı. Olmayan şeyleri görenler, gördüklerini anlamayanlar, yağcılar, istismar dostları, kurumsal kimlik meraklıları, sansürcüler, tek adamcılar, bakanlar, bambaşbakanlar, başbakanlar, başkanın tüm adamları, taraftarlar ve bilimum vatandaşlar olarak tuhaf bir hafta geçirdik.
O yüzden gelin biraz rahat bi şeyler okuyalım…
Şeytan inside
Mantıklı bir açıklama. Herkes yanlış yapar, yanlışları da şeytan yaptırır. Hiç karar veremeyiz içimize o girdiğinde. Politikacı bu bahaneyi sevdi!
Günaydın Papa
Haberin devamını merak ettiniz mi? Papa acaba ne diyecek?
Peki bu haberin dost çevrenizde konuşulduğunu duydunuz mu?
Ya da içinizden Papa’nın artık “Karı istirem yeter” dediği konusunda kötü şakalar mı yapıyorsunuz?
Yakıştıramadım.
Papa şunu demiş: “Cinselliği yaratan Tanrı’nın kendisidir. Cinsellik, O’nun yarattıklarına muhteşem bir armağanıdır… Aşkın erotik boyutunu hiçbir şekilde, müsaade edilen bir kötülük ya da ailenin iyiliği için katlanılması gereken bir yük olarak değerlendiremeyiz.”
Bunları söyledikten sonra tansiyonu çıktı dediler ama yaştan normal öyle şeyler.
Açıyoruuuum-aaaaççççtım!
Beşiktaş’ın yeni stadı bir robot gibi kademe kademe açıldı.
Önce protokol açılışı gibi ilginç bir konsept geliştirildi, sonra konsept gereği önce protokolün elit ve elle seçilmiş özel ve sessiz isimleri açılışa geldi, sonra ertesi gün taraftarlar stada çağırıldı. Önce taraftarlara güzel bir gaz basıldı, sonra ilk gol atıldı falan filan…
Neyse en azından kendi kendine yeten, kendi kendini karşılayan, pohpohlayan, pışpışlayan güçlü bir yönetim sınıfına sahibiz. Zaten protesto olsa da ‘Aeeööğğğ’ diye bağıranlar da yetiştiriliyor, o yüzden o da sorun değil.
Bu arada şu da Galatasaray’ın sahasının açılışı. Belki de protokol açılışı bu açılıştan sonra icad olunmuştur.
Allah Allah, insan hayret ediyor
Anadolu Ajansı bir haber ajansı olması sebebiyle ara sıra beni şaşırtıyor. Bu hafta da nefis bir kombinasyon haberciliğiyle karşı karşıya kaldım. Adeta bir anti-Müslüman olan Ensar tecavüzcüsü özellikle çok kitap okumasıyla zaten her şeyi yapabileceğini belli etmişti. Vay canına! Çok okumak mı çok cahil olmak mı derseniz, ben yine cahilliği seçeceğim. Mesela bu haberi okuyan insan kafayı yer. Okumayan bir insan olsaydım akıl sağlığım bana kalacaktı.
Ajans haklı dağılalım.
Alkışlarla değil hayallerle
Dogrulukpayi.com sitesi bir sivil girişim. Siyasilerin açıklamalarındaki doğruluk paylarını, gerçeklikle olan oranlarını takip ediyorlar.
Bu haftanın en hayalperest açıklamalarından biri buydu bence.
Bir politikacı nasıl bu kadar gerçeklerden kopuk bir açıklamada bulunabilir? Bu açıklamayı yaparken kimlerden bilgi almaktadır? Ya da daha ilginci bu anlattıklarına inanmakta mıdır?
Hadi gülümse!
Morallerin başkalarının mantıksal gelgitleri yüzünden bozulduğu bir coğrafyada yaşamak insanı ister istemez gergin yapıyor. Ben böyle zamanlarımda artık Sayın Temel Kotil’in şu fotoğrafındaki gülümsemesine bakıyorum. Benim için ne Mona Lisa, ne Melih Gökçek’in içleri ısıtan tebessümü.
Mutlu olmak istediğiniz zaman siz de bakın. En son Temel Bey apronda deve keserken kendisine katılmak istemiştim ama yetişememiştim.
Belki başka bir apronda ya da daha güzeli Develi’de görüşürüz.
Hayaller gerçek olsa
‘Bir Şans da Sen Ver’ derneği olsa, bu vekilimizin hayalleri gerçek olsa. İstismarcıları topluma katabilsek, cezalandırmasak kimseyi, herkese bir şans daha versek, sonra bir şans daha versek, sonra bu olaylar artık genel geçer olsa, kendimize bir şans daha versek. Olur mu olur…
Yalnız ne kadar kötülük fenalık varsa korumaya öyle bir alıştık ki, artık geleneksel taciz festivali düzenleyecek hoşgörüye ve seviyeye geldik. İyilik out, kötülüğü desteklemek in…
Ayna
Özgür medya çok önemli. Aksi takdirde şu tarz olaylarla karşılaşmak mümkün. Birbirinin aynı manşeti atan gazeteler, aynı başlıklarla yazılan köşeler, müthiş bir koreografi ve düzenin bir göstergesi.
Bir yandan da insanlık hali. Bir tanesi dikkat etmemiş, diğeri de hiç dikkat etmemiş. İkide iki hatalı. Belki de bu açıdan da bakmak lazım. Rastlantılar neden aynı yerlerde oluyor?
Kayıp kafatasının peşinde!
Geçtiğimiz günlerde ilginç bir açıklama okudum. Başbakan ‘Mimar Sinan’ın kafatası’ndan bahsediyordu. Kafatası arada kaybolmuş, acı dolu bir hikaye. Sonrasında başbakanımız çıktı da kafatasını bulacağına dair açıklama yaptı. İndiana Jones’a Türkiye’den güzel bir cevap oldu bu bence.
Bu arada ‘Mimar Sinan’ın Kafatası’ eski İstanbul mekanlarında geçen ilginç bir İstanbul ya da Mimar Sinan filmi olabilir.
TEB-RİK-LERRR
Bu hafta ilginç bir şey daha oldu. “Bir kereden bir şey olmaz” açıklamasından dolayı ‘çocuklara yönelik cinsel istismarı ve kadınlara yönelik şiddeti önlemede ihmali bulunduğu’ gerekçesiyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu hakkında verdiği gensoru önergesinin gündeme alınması reddedildi.
TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmelerde HD Partisi ve Cumhuriyet H. Partisi milletvekilleri ‘evet’ oyu verdi ancak gensoru, Adalet ve K. Partisi’nin oyları ile reddedildi…
Tamam bu da olabilir, sonuçta, meclisin çoğunluğu çocuk istismarı için “Ya tamam bi kereden bi şey olmaz” demiş olabilir… Bu da tamam da, sonrasında bakanı kutlamak bir tuhaftı…
Ne diyerek kutladılar birbirlerini merak ettim. Benimki de lafın fazlası işte. Bir de neyin zaferi ya da kutlaması ki gülmelerdir, sevinmelerdir yaşanan?
Ah bir bilebilsem rahat edeceğim.
Nasıl yazılırsa öyle biter
Haftayı anında bir habercilik klasiği haline gelen şu videoyla kapatalım da keyfimiz yerine gelsin…
Ciddi ciddi de havalara girmeler, otoparkta duran adamlara tebelleş olmalar, adamların medeniyetleriyle hiç rahatsız olmadan işlerine güçlerine bakmaları, tek el ayak temasının yine bizim muhabir tarafından neredeyse babası yaşındaki bir görevliye yapılması filan hoş detaylar.
Bir de ısrarla “Özgür gazetecilik” diyor ya, en çok onu sevdim. Cesur Yürek’teki Mel Gibsın gibi. “Friiiiğğğğdım of pressss” diye bağıracak sandım bir an ama korkulan olmadı. Mel Gibsın’ın bağırsakları ilerleyen özgürlük talebi nedeniyle tedavi amaçlı almışlardı filmin sonunda, Allah sonunu benzetmesin.
Zaten ikisi de film, nasıl yazılırsa öyle biter. Değil mi yoksa?
Bir belgesel
Bir belgesel bölümümüzde bu hafta sizlere Duygusal Halı Yıkama Belgeseli öneriyorum. Başta dalga geçeceksiniz, ilerledikçe hayatta yaptığınız şeyi ve işinizi sorgulayacaksınız. Kişisel gelişim için büyük bir adım.
Kapatırken sizleri Dave Brubeck’ten ‘Unsquare Dance’ adlı parçayla yolluyorum. Parça 7/8’lik. Saymak istiyorsanız 1-2, 1-2 , 1-2-3 diye sayıp eşlik edersiniz.
Tam bir yılan
Hazır müzikle bitiriyorsak, bu hafta çok dinlediğim bir The Doors parçasını da şuraya iliştireyim. Parça, Morrison’un ölümünden birkaç yıl sonra bitirilmiş. The Doors’da pek alışmadığımız bir enstrüman olan bas gitar bu parçada tam bir yılan!
Sevginin gücü sizinle olsun.