
LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk
Dünyadaki ve dahi Türkiye’deki solcularla ilgili birçok eleştiride bulunabiliriz.
Mesela dünyadaki gelişmeler çerçevesinde kendilerini yeterince yenileyememeleri, farklı toplum kesimleriyle diyalog kurmada yetersiz kalmaları, bazı üslup sorunları ve benimsedikleri değerleri topluma anlatmada eksik kalmaları… bütün bunlar solla ilgili yapılacak eleştirilerden bazıları.
Fakat tüm bunlara rağmen yaşanan son olaylar bize bir kez daha gösterdi ki sol dünyanın vicdanıdır.
İsrail-Filistin savaşı başladığından beri dünya insanlığını kaybetmiş gibi davranıyor.
İsrail’in kadın, çocuk, hasta demeden işlediği katliamlara neredeyse bütün dünya sessiz.
Sessiz kalmanın ötesinde destekliyorlar bile.
Dünyanın farklı ülkelerinden Filistin’le inanç bağı olmadığı halde bir itiraz geliyorsa o da sadece solculardan geliyor.
Mesela İsrail’in Filistinlere yönelik katliamlarına en güçlü itiraz İsrail’in sol eğilimli gazetesi Haaretz’den geliyor.
Ülkede ciddi bir terör saldırısı yaşanmış olmasına rağmen solcu aydınlar, yazarlar iktidarı eleştirmekten, Filistinlilere karşı yıllardır uygulanan haksızlıklara, hukuksuzluklara dikkat çekmekten, yaşanan olaylardaki asıl sorumluluğun Netanyahu’da olduğunu söylemekten geri durmuyorlar.
Vatan hainliği, devlet düşmanlığı gibi muhtemel ithamları zerre umursamıyorlar.
Sadece yazarlar değil, İsrail’deki solcu toplum kesimi de benzer bir tavır alıyor.
Diğer yandan neredeyse bütün Batılı iktidarlar İsrail’in katliamlarına sessiz kalırken ya da destekleyici bir tavır alırken bir bakıyoruz İspanya’nın iktidar ortağı Sosyalist Parti’den Sosyal Haklar Bakanı Ione Belarra, kendi hükumetini İsrail’e ambargo uygulamaya çağırıyor ve Natenyahu’nun savaş suçları mahkemesine çıkarılması gerektiğini söylüyor.
Yani koca dünyada iktidarlar düzeyinde İsrail’e karşı en güçlü tepki -Filistin’le inanç bağı olanlar hariç- bir tek İspanya’nın sosyalist iktidar ortağından geliyor.
Yunanistan’da, ABD’de, İngiltere’de ve daha birçok ülkede İsrail’in yaptığı katliamlara yönelik en güçlü itirazlar yine solculardan geliyor.
Gösteri yapıyorlar, miting düzenliyorlar, kendi ülkelerindeki iktidarların sessizliğine isyan ediyorlar.
En küçük bir inanç ya da kimlik bağı aramadan yaşanan acılara karşı seslerini yükseltmekten geri durmuyorlar.
Sadece İsrail-Filistin meselesinde de değil.
Dünyanın herhangi bir yerinde bir haksızlık, hukuksuzluk olduğunda kimliğine, inancına, hangi ülke vatandaşı olduğuna bakmadan mağdurla duygusal bağ kurmayı daha çok solcular başarabiliyor.
Sadece insanlara da değil, bir çevre katliamı yaşandığında da en güçlü itiraz yine solculardan geliyor.
Genellemeleri pek sevmem ama -bazı istisnalar dışında- muhafazakârlar veyahut sağcılar daha çok mağdurla inanç ya da kimlik üzerinden bir bağ kuruyor.
Elbette farklı davranan muhafazakârlar da var ama çoğunluk böyle.
Kendilerine yakın hissettikleri mağdura sahip çıkarken kendilerinden görmediklerinin yaşadığı haksızlıklara yeterince ilgi duymuyor veyahut duyamıyorlar.
Milliyetçiler ise -istisnalar olsa da- genel olarak daha çok mağdurun etnik kimliğine yani ırkına bakarak tavır alıyor.
Farklı ırktan olan insanların yaşadığı haksızlıklar, hukuksuzluklar pek ilgilerini çekmiyor.
Esasında bu durum gayet anlaşılır bir şey.
Çünkü bana göre zaten vicdanı hassas insanlar genellikle solcu oluyorlar.
Yani sol demek vicdan demek.
Vicdanın hassas olması, yani duygusal hassasiyetin yüksek olması, beraberinde bazı sorunlar da getiriyor.
Katılır mısınız bilmiyorum ama yazımın başında solculara yönelik eleştiriler diyerek sıraladığım bazı eksikliklere de bu durumun, yani hassas vicdanlı olmanın, daha doğrusu yüksek duygunun kaynaklık ettiğini düşünüyorum.
Çünkü vicdani hassasiyet insanın hesap kitap yapmasına, strateji kurmasına pek fırsat vermiyor.
Bu durum onları bazen öfkeli, bazen duygusal yapıyor ve farklı toplum kesimleriyle diyalog kurmalarını zorlaştırıyor.
Dünyada olup bitene siyaset değil, vicdan penceresinden baktıkları için onlardan beklenen değişim bir türlü gerçekleşmiyor.
Sağ daha pragmatik davranırken, sol meselelere daha duygusal ve tepkisel yaklaşıyor.
Bu da doğal olarak toplumun farklı kesimleriyle aralarında bir mesafe oluşmasına sebep oluyor.
Bütün solcular böyledir demek istemiyorum, elbette çok farklı davrananlar da var
Neyse lafı daha fazla uzatmadan şunu söylemek istiyorum.
Solculara kızabilir, eleştirebilir, her türlü itirazda bulunabilir, bazı söylemlerini beğenmeyebiliriz.
Ama kabul etmeliyiz ki kendisini solcu olarak tanımlasın ya da tanımlamasın vicdan penceresinden bakan insanların olmadığı bir dünya, haksızlıkların, hukuksuzlukların daha da pervasızca işlendiği, cehennem gibi bir dünya olacak.
Solcular kendi ülkelerinde iktidar olamasa da en azından iktidarlar üzerinde kurdukları baskı ve dile getirdikleri itirazlarla dünyanın daha da karanlık bir yere dönüşmesine engel oluyorlar.
Bu da az bir şey değil.