
MURAT SEVİNÇ
Van’da, insan kaçakçılığı için kullanılan bir minibüse jandarma tarafından ateş edilmiş, yaralılar ve bir de ölü varmış. Resmî açıklama, aracın dur ihtarına uymayıp kaçmaya çalıştığı, lastiklerine ateş edildiği yönünde. Valiliğin açıklaması şöyle: “03.07. 2022 saat 16:00 sıralarında Saray İlçesi Koçbaşı-Turan Mahalleleri istikametinden Karahisar Mahallesine seyir halindeki şüpheli araç, jandarma görevlileri tarafından Karahisar mahallesi girişindeki kontrol noktasında durdurulmak istenmiştir. Şoförünün ‘dur’ ihtarına uymayıp jandarma personelinin üzerine doğru sürdüğü aracın durdurulabilmesi amacıyla, aracın lastiklerine ateş açılmıştır… Lastikler patlatılmak suretiyle araç durdurulmuştur. Aracın göçmen kaçakçılığında kullanıldığı ve içerisinde 40 düzensiz göçmen olduğu tespit edilmiştir. Meydana gelen olayda seken kurşunlardan bir göçmen maalesef hayatını kaybetmiş, 12 düzensiz göçmen ise hafif şekilde yaralanmıştır. Olaydan sonra kaçan Göçmen kaçakçısı ve aracın şoförüne yönelik yakalama çalışması devam etmektedir. Yaşanılan üzücü olayla ilgili olarak ilgililer hakkında adli ve idari soruşturma başlatılmıştır.”
Haber siteleri, meşreplerine göre az çok farklı sözcüklerle vermiş olsalar da bu haberi, sonuç değişmiyor; insan kaçakçıları, kaçmaya çalışanlar, yaralılar, araçtan atlayıp ortadan kaybolanlar ve ölü bir çocuk. Hiçbir haber sitesinde o ölünün adı yok. Benzer vakalarda, yaralananların ya da yaşamını yitirenlerin isimleri haberde geçmiyor genellikle, muhtemelen tespit etmek kolay değil ve aslına bakılırsa içinde bulundukları konum, yalnızca bir rakam olarak anılmalarına da uygun. İsimle çağırmak, eninde sonunda söz edilenin insan olduğunu hatırlatır. Ülkelerin safraları, hiçbir yerde istenmeyen, şu koca dünyada hiçbir yere sığdırılamayan, zar zor tutunabildikleri herhangi bir toprakta oranın kölesi muamelesi gören insan yığınları.
Aynı şeyleri uzun uzadıya yinelemeye gerek yok; doğrudur, düzenli ya da düzensiz yoğun göç her ülke için sorun, soruna insani yöntemler ve uygun hukuki gereklerle yaklaşıp çözüm üretmeye çalışanlar olduğu gibi faşistçe davrananlar da var, sığınmacı aynı zamanda ucuz iş gücü ve sığındığı yerin bir kısım üreticisini ve köle sever haysiyetsizini mutlu eder, siyasi sığınmacılar dünyada ve Türkiye’de kariyerini yabancı düşmanlığı üzerine inşa eden ırkçı siyasetçilere eşsiz imkânlar sunar, vesaire…
Yazının konusu ve yazanın derdi bunlar değil. İsmi bilinmeyen, minibüs içindeyken, seken bir kurşunun öldürdüğü çocuk ve o çocukla babasının fotoğrafına yapılan yorumlar.
Yaşamını yitiren Afgan çocuk, dört yaşındaymış. Fotoğrafta, dört yaşında çocuk yerde yatıyor. Başında, babası. Savcıyı beklemiş bu halde. Fotoğrafı çekeni bilmiyorum. Çocuğun üzerine bir şeyler örtmüşler. Babanın yüzündeki ifadeyi tanımlayamıyorum, ayağında terlik. Yanında iki çanta var, belki anne de orada bir yerlerde. Dört yaşındaki çocuğun ismini bilmiyorum ama dört yaşındaki bir çocuk hangi durumda ne düşünür, nasıl davranır, yaşadığını ne kadar anlar, kavrar, bunları biliyorum.
Dört yaşındaki çocuk o minibüste kaç saat yolculuk yaptı acaba? Muhtemelen çok sıkılmıştır, anlaşılan yaklaşık kırk kişi varmış küçücük araçta, balık istifi. Karnı acıkmıştır, susamıştır, ağlamıştır belki, korkudan açlığını söyleyememiş ya da hiç korkmamış olabilir. Yolda şarkı söylemiş midir, hangi şarkıları öğrenmiştir konuşmayı söktükten sonra? Nasıl çıktı yola, ne söylendi kendisine, nereye gittiğini düşünüyordu. Dört yaşındaki bir çocuk, çoğu durumu kavrayabilse de sürekli açıklama talep eder, her şey yeni onun için, sürpriz, anlamaya çalışır ve sevdiğinin, güvendiğinin sözüne inanır. Babası ve belki annesi, nereye gittiklerini söyleyerek oyaladı, neyle avuttu, sonunda dondurma, güzel ve renkli kaydıraklı bir park mı vaat etti, o çocuk o yaşa dek dondurma yemiş midir, örneğin lunapark diye bir şey duymuş mudur, görmüş müdür, nerede yaşıyordu, kasabasında köyünde böyle şeyler var mıydı, minibüste ne söylendi, kim bilir bunu, babası mı, en son onunla mı konuştu… Dört yaşındaki bir çocuk cin gibi, laf yetiştirir, inatlaşır ve anne babasının söylediğine inanır, sevilmek ister, çok sevilmek, neydi inandığı, ne anlatıldı, anlatıldı mı, mutlaka bir şeyler söylenmiştir. Boyu bir metreyi biraz geçmiştir, kilosu da hadi bilemedin yirmi civarı, elleri yetişkin bir erkek elinin yarısı kadar. Küçücük, mini minnacık bir insan. Ne yaşadığını bilmeden, büyüme şansı bulamadan, hayattan hiçbir şey anlamadan, tıka basa insan dolu bir minibüste, belki uyurken, ölmüş. Dünyaya sığdırılamayan ve isimlerini bilmediğimiz, öldürülen, ezilen, istismar edilen, canı yanan, sömürülen sayısız çocuk gibi. Yere yatırmışlar, üzerine bir şeyler örtmüşler. Babası başında. Afgan çocuk. Dört yaşında bir çocuğun milleti olur mu, ülkesi, geçmeye çalıştığı sınırlar… Oluyor işte.
İnternette, haberin verildiği mecralarda fotoğrafa yapılan yorumları okudum biraz, bir yere kadar dayanabildim. Bir kesim ahali için, her gün bir yerlerde karşılaştığımız, aynı yerde yaşadığımız bir kesim ahali için, dört yaşında bir çocuk can vermemiş gibiydi. Okuduklarımdan burada örnek vermek istemiyorum; o insanlar, ülke, geleceğimiz ve çoluk çocuk için son derece umut kırıcı, üzücü, yaralayıcı. İnsan böylesi bir lümpen ırkçılık hevesi karşısında ne diyeceğini bilemiyor pek, bildiğini de burada yazamıyor.
Reel politika, büyük fotoğraf, devletler arası ilişkiler, uluslararası hukuk, milli menfaatler, sınırlar, iktidarın malum siyaseti, Batılı devletlerin her zamanki riyakârlığı ve acımasızlığı, şu bu… Daha geçen hafta İspanya-Fas arasında bir yerlerde onlarca insan can verdi, cesetleri üst üste yığılıydı medeni dünyanın gözü önünde. Söz konusu gevezeliklerin hiçbiri, dünyanın bizim payımıza düşen bir yerinde, daha önce de yaşandığı gibi, el kadar bir çocuğun, nefes almakta zorlandığı bir minibüsün içinde, toprağından uzakta, nereye gittiğini ve neden kaçtığını bilmeden, umut sözcüğünden habersiz, her coğrafyadaki her çocuğun hak ettiği hiçbir güzelliği yaşamadan, yaşamını yitirdiği gerçeğini değiştirmiyor.
Üzerine bir şeyler örtüp savcının gelmesini beklemiş babası. İsmini hiçbirimiz bilmiyoruz. Dünyanın hali ve olan, bu.