
H. AYHAN TİNİN / Sanat da var / Sinema
Donadona bildiğinizi zannettiğiniz dünyanın, bilmediğiniz halleri üzerine bir film.
Yine bir deneme çekimine davet gelmiştir.
Yine gidersin.
Yine eve dönüp haber beklersin.
Yine yarın akşam oyunun vardır.
Yine tiyatroya geldiğinde gişeye sorarsın, “Kaç bilet satıldı?”
Oyunculuğun gazete sayfalarına taşınıp, ismin ünlüler arasında yer almıyorsa; birbirine benzeyen yüzlerce öyküden biridir bu…

Sonra günün birinde beklemek canına tak eder!
Joan Baez’in ünlü ‘Dona Dona’ şarkısında, gözleri hüzünle bakan buzağı gibi, kendi tutsaklığına dönersin.
Magazin sayfalarında ya da programlarında, oyuncuların ışıltılı dünyasını bildiğimiz sanrısına kapılırız çoğu zaman.
Oysa bildiğimiz birkaç kişidir.
Diğerleri ‘Donadona’ filminin baş karakteri ‘Ali Ilıksüt’ gibi, yükselip alçalan duygularının dalgalarında kırılgan bir martı gibidirler.
Bu haftanın keyifli sanat izlencesi yine MUBİ’den geldi.
Festivalde izleyemediğimiz ‘Donadona’ filmi, bu kadar az bahsedilmeyi hak etmemiş, tertemiz bir yapıt.
Oyunculuğa tutkun, ancak henüz piyasanın kabul etmediği yüzlerce, binlerce hevesli insandan ikisinin öyküsünü izliyoruz filmde…
Senaryo Ahmet Kürşat Öçalan’a ait, aynı zamanda ‘Ali’ karakterine de hayat veriyor. İsmet Kurtuluş ile Kaan Arıcı’nın çektiği filmin diğer karakteri ‘Ceren’i ise Elif Gizem Aykul canlandırıyor.
Öykü, çoğu kimsenin sonradan anımsamak istemediği, ünlü olmadan bir eşik öncesini anlatan samimi ve gerçekçi bir içeriğe sahip…
Genellikle o semtte oturulur.
Gerekirse bodrum katında…
Buzdolabı her zaman biraz eksiktir.
Genellikle en beklenmedik saatte kapı çalınır, arkadaşlar gelir.
Konuşma konuları genellikle haber beklenen projeler üzerinedir.
Bir de yeni ünlü olmuş eski arkadaşlar… Ve onların yaptığı yeni işler… Olmamıştır!
Filmin yönetmenleri de bütün oyuncular da bu samimi öyküye uygun, tertemiz bir iş çıkartmışlar.
Ali karakterinin hayatın içinde farklı ortamlarda oyuncu olduğunu söylediğinde aldığı tepkiler, karşılaştığı cümleler, ‘Oyuncu musun, kimlerin taklitlerini yapabiliyorsun?’ gibi… Ya da eski lise arkadaşlarının yemeğinde ‘Aferin Ali sen hayallerinin peşinden gittin’ cümlesinin yarattığı iç sarsıntı gibi anlar güzel yakalanmış.

Film önemli bir soruyu tartışıyor; Ne zaman hayallerinden vazgeçmeli insan? Yoksa direnmeli mi?
Ya mutlu son değilse? Ya çok iyi bir finali kaçırırsa?
Kim bilir kaç binlerce insan, adını silip oyunculuğun o büyülü dünyasından, olmayan bir yolu epey yürüdüğünü zannederek, ‘Hayat işte’ diyerek sürüklemiştir yaşamını?
Ya karar vericiler? Kapitalizm seçer! Büyüklenerek, yukarıdan bakarak, sahte bir samimiyet gösterisi içinde beyaz yakalı dünyasında mülakat, sanat dünyasında audition adı altında seçer…
Peki seçenlerin performansını kim ölçer? Verimliliğini kim hesaplar?
Kimlerin hayalleri kırılır bu hengâme içinde?
Fasulyeciyan tiradında, ‘Teatro dediğin nedir ki, iki heves bir kalas…’ diye başlayan olağanüstü replik elimizde kalan tek gerçeklik olabilir mi?
‘Donadona’ filmini izleyin, palyaçonun gözyaşlarını izler gibi… Sorunun yanıtını siz bulun.
Bir heves yaşayacak. Bir heves ölecek. Birileri hikâyeyi hatırlayacak.