FREDERIKE GEERDINK
Türk basını haberi, ‘’Diyarbakır’da hayat normale döndü‘’ diye veriyordu. Birkaç gün süren sokağa çıkma yasağı kaldırılmıştı. Kahvemi içerken dışarıdan biber gazı fişeklerinin sesi geliyordu. Akşam saat 7 sularında bir eylem başladı; insanlar Kobani’ye destek vermek ve AKP’nin hiçbir şey yapmamasına karşı çıkmak için balkonlarında tencere tava çalıyordu.
Son üç günde en az 10 Diyarbakırlı hayatını kaybetti ve bazı gerillaların cansız bedenleri, cenazeleri için şehre getirildi. Askeri havaalanından F-16’lar havalanıyor, askerler sokakları arşınlıyor, tepemizde dönüp dolaşan bir helikopter sokaktaki halkı gözetliyordu.
Türk basını bir kez daha haklıydı. Diyarbakır’da herşey normale dönmüştü!
Kürtler barış sürecine iki yıldır bağlıydı

Fotoğraflar: DHA
Yaklaşık iki yıldır, Diyarbakır’da hayat alışılmışın dışındaydı. 2013 başında başlatılan barış sürecinin bir sonuç sağlayacağı konusunda, fazla güven olmasa da, en azından umut vardı.
Tabii ki son 20 ayda kentte şiddet vakaları yaşanıyordu. Mesela Kürt hareketi, hükümeti demokratikleşme yolunda ciddi adımlar atması ve barış sürecini hızlandırması konusunda çağrı yapmak için yürüyüş düzenlediğinde, polis barışçıl göstericilere saldırıyordu. Gözyaşartıcı bomba saldırısının başlaması için bir Öcalan bayrağı yeterliydi. Fakat bu şiddet ne kadar haksız olursa olsun, çok önemli değildi. Kürtler barış sürecine bağlıydı.
Son iki senede, neredeyse hiçbir gerilla veya asker savaşırken hayatını kaybetmedi. Diyarbakır’dan bir tane bile PKK cenazesi kaldırılmadı ve hiçbir aile kızını ya da oğlunu barış ve adalet mücadelesi uğruna kaybetmedi. Barış sürecinin ilk başlarında bir taksi şoförü ile konuşmuştum; ona sürecin hayatında ne değiştirdiğini sormuştum. ‘Askerliğimi hep erteliyordum. Şimdi gitme zamanı. Ateşkes olduğu için artık gitmek daha güvenli’ demişti. Bugünlerde onu düşünüyorum da; umarım askerliğini yapıp bitirmiştir.
Kürtlerin özgüveni arttı
Ortamın nispeten sakin olduğu dönemde Kürt hareketi, barış sürecinin nihai ve kaçınılmaz neticesi olarak istediği otonomiyi kurabilmek için bir fırsata sahipti. Yerel seçimlerde güneydoğudaki varlıklarını genişlettiler, böylece otonomi yolundaki özgüvenleri de arttı. Sözgelimi yerel meclisler kurdular, kadınların politika ve toplumdaki rolünü daha da ilerlettiler, azınlık haklarını tanımakta daha hassas davranmaya başladılar ve Kürtçe eğitim veren okullar kurmaya çalıştılar.
Hükümet tarafından engellenseler bile, ne iradeleri ne de doğru şeyi yaptıklarına olan inançları kırıldı. Daha parlak bir geleceğe doğru ilerlediklerini biliyorlardı; dolayısıyla önlerine çıkan engelleri protesto ederek olsa bile göğüslediler. Evet, engeller… Barış sürecinin başlamasından bu yana, 15 Kürt sivil devletin elinde can verdi. Son günlerdeki olaylarda hayatını kaybedenleri saymıyorum bile…
Rojava’yı ‘beğenmeyen’ barış sürecini niye sürdürür?

Fotoğraf: Reuters
Kobani, bardağı taşıran son damla oldu. Kobani Türkiye sınırları içinde olmadığı için bazıları bunu garipseyebilir. Fakat Kobani Kürdistan’da; Türkiye’nin güneydoğusundaki (kuzey Kürdistan’daki) Kürtlerin, tam da hazırlığını yaptıkları demokratik modelin hayata geçirildiği Rojava’nın, yani Batı Kürdistan’ın üç kantonundan biri. Eğer Türkiye’nin dış politika amaçlarından biri Kürtlerin Suriye’de otonom olmasını engelemekse, o zaman (tüm devletlerin uluslararası alanda tanınmış bir hakkı olan) özyönetimi amaçlayan bir barış sürecini devam ettirmenin ne alemi var?
Öcalan, 15 Ekim’den sonra elinden bir şey gelmeyeceğini söyledi. Daha evvel de tarihler ve son tarihler konuşuluyordu ama bu sefer durum farklı. Ordu Kürdistan’ın başkenti Diyarbakır’a girdi. Son birkaç günde 40’a yakın sivil öldürüldü. Ve Kobani hala düşmek üzere. Karadan müdahale olmadıkça, IŞİD’e karşı oluşturulan uluslararası koalisyonun hava saldırıları sınırlı kalacaktır. Bu saatten sonra, 2012’den sonraki ilk PKK saldırısının düzenlenip düzenlenmeyeceğini değil de, ne zaman düzenleneceğini konuşmak lazım.
İşte Diyarbakır o zaman tamamen normale dönmüş olacak. Gerillaların cenazeleri, barış sürecinin zayıflaması nedeniyle artık itidal göstermeyen polis, öncelikle yenilenen şiddetle meşgul olması gereken Kürt hareketi, dolayısıyla yerel demokrasi üzerine çalışmak için daha az enerji… Diyarbakır’ın tadına çok az vardığı yeni yaşamın sona ermesi ve karanlığa dönülmesi an meselesi…