FREDERIKE GEERDINK
Saat sabahın bir buçuğuydu, balkondaki yatağıma henüz uzanmıştım., Ramazan davulcusu sokağımdan geçtiğinde. Dindar biri olmadığım için oruç tutmuyorum ama gürültüden de rahatsız olmuyorum, beni uykumdan uyandırsa bile. Aksine, bir tür rahatlatıcı etkisi olduğunu söyleyebilirim.
Diyarbakır’da oturduğum mahallenin davulcusunun sağlam ve ritimli bir çalışı var, onu dinleyerek rahatlıkla uykuma kaldığım yerden devam edebiliyorum. Fakat düşünmeden edemiyorum, neden sahur saat 3’te, yani güneşin doğmasına daha iki saat varken? Devlet bu şekilde olmasını istediği için mi?
Diyarbakır’da bir ‘Katolik’
Dediğim gibi, ben şahsen hiç dindar biri değilim. Ailem Katolik, fakat onlar da kiliseye gitmeyi bırakalı yıllar oldu ki bu aynı anne-babanın her zaman sorgulayıcı olmalarını öğütledikleri, o zaman henüz ergenlik çağında olan üç kızının da artık kiliseye gitmenin bir anlamı olmadığını düşündüğü döneme denk geliyor. Fakat ailemin Katolik olmasının Türkiye’deki yaşamım açısından epey yardımı oldu. Bana hangi dine inandığım çok sorulur ve ben de dinsiz olduğumu söyleyip de herhangi bir tartışmaya girmek istemediğimden, “Katolik olarak yetiştirildim” gibi pratik ve aslında yalan da olmayan bir cevap verebiliyorum.
Tabii kimi konuşmalarda inançsız olduğumu söylemişimdir. Israrla, “Bir inancın olmadan nasıl yaşayabilirsin?” diye sorduklarında, kendimi ‘hümanist’ olarak tanımlarım. Ki bu, halihazırda yaşadığım yer olan Diyarbakır’da, başka yerlere kıyasla, örneğin daha önce yaşadığım yer olan Üsküdar’a, veya Türkiye’de bulunduğum başka yerlere nazaran daha bir kabul görüyor.
İstanbul’dan bir Türk arkadaşım bir süre Diyarbakır’da yaşamıştı. Kendisi dindar bir aileden geliyor. Bir keresinde bana bu farkı şöyle tanımladı: “Müslüman Kürtler, nasıl Kürtse öyle de Müslüman: Bu onların doğal bir parçası. Ne Kürt, ne de Müslüman olmaktan koparılamayacaklarını biliyorlar. Bu yüzden onların din üzerinden politika yapmaya ihtiyacı yok, Türklerin sürekli yaptığı gibi. Ayrıca bu durum, bir kimsenin inançsız olması gibi bir fikre Kürtlerin neden daha anlayışlı olabildiklerini de açıklıyor. Zira bu onları ya da inançlarını etkilemiyor.”
‘Diyanet öyle istedi’
Bunun doğru olup olmadığından emin değilim (ve bu konuda sizin de düşüncelerinizi duymak isterim!) ama benim yaşadıklarıma mantıklı bir açıklama getiren güzel bir değerlendirme olduğunu düşünüyorum. Ve eğer bu doğruysa, bu durum ayrıca dindar Kürtlerin neden Türkiye’de inançlarını sorgulamadıklarını açıklamaz mı ? Çünkü bu, temelde benim de cevabını bulamadığım bir soru ve Ramazan davulcusunu duyduğumdan beri düşünmeden edemiyorum.
Diyarbakır’daki sosyal çevrem epey çeşitli ve ayrıca inançlı arkadaşlarım da var. Günde beş vakit namaz kılarlar, oruç tutarlar, alkol içmezler ve kadınların başı örtülüdür. Çoğu bu seçimlerde HDP’ye oy verdi ki yine çoğu önceki seçimlerde de HDP’ye oy vermişti. Gayet açık fikirli, akıllı, eğitimli ve eleştireller.
Bu Ramazan onlara sordum: Neden sahur gün doğumundan hemen önce değil de saat 3’te? Kur’an’da, oruç gün doğumundan gün batımına kadar olmalı diye yazmıyor mu?
İtiraf etmeliyim ki sonunda aldığım cevap beni biraz hayal kırıklığına uğrattı: ‘Diyanet böyle karar verdi’. Diyanet, yani din işlerinden sorumlu devlet kurumu. Benim için bu konuşmanın doğal olarak noktalandığı an oldu. Yani ya öyle oldu ya da benim için yeni bir sürü soru daha ortaya çıkmış oldu ama sonuçta o geceki tartışmamız oldukça gergin geçti (Diyarbakır’da hep öyle zaten, kiminle konuşursam konuşayım). Konuyu o noktada bıraktım artık.
Kişisel mesele
Peki onlara ne sormak isterdim? Nasıl olur da etnik kimliğiyle ilgili olarak gayet bilinçli Kürtlerken, bir taraftan özgürlük mücadelesini destekler ve devleti bir çok anlamda sorgularken, diğer yandan Diyanetin kurallarını kayıtsız şartsız kabul ediyorsunuz? Devletin bir kurumu olan Diyanet’in sizi tek bir kimliğe bürünmeye zorladığını görmüyor musunuz?
Yoksa ben hızlı mı sonuç çıkarıyorum? Siz belki de, devletin dininizi yorumlama biçimini sorguluyorsunuz. Eğer öyleyse, hangi konuda? Nasıl olur da hem Türkiye’deki bütün inançların özgürlüğünü savunuyor, hem de Diyanet‘e itaat ediyorsunuz ? Neden Diyanet’in kaldırılması sizin için bu kadar zor?
Allah’a inanmak için Diyanet’e gerek yok, öyle değil mi? Din, hele hele İslam inancı, sizinle Allah arasındaki kişisel bir mesele değil mi ? Neden Diyanet’in aranıza girmesine izin veriyorsunuz?
O arkadaşlarımla bir dahaki konuşmamızda bu noktalardan bahsedeceğimizden eminim.Her zaman olduğu gibi, karşılıklı görüşlerin samimiyetle sorgulanacağı, gerçek fikir alışverişlerinin olacağı ve benim bir sürü şey öğreneceğim bir konuşma olacak. Ve yine sorular doğmuş olacak.
Ramazan davulcusu geçerken cevaplarını bulmaya çalışacağım.