M. MURAT KUBİLAY
mmkubilay@gmail.com
Finansal piyasalar hafif hafif gerginleşmeye devam ediyor. Dolar kuru 8,97 ile rekor kırdı. 10 yıllık devlet tahvilleri getirisi yüzde 19,10’a çıkarak Naci Ağbal’ın görevden alındığı dönemdeki zirvesine geldi. Diğer taraftan 2018 ve 2020’dekilere benzer bir finansal çalkantı yok. Belki henüz yok ya da birçok fiyatlama bunu yansıtamayacak kadar kötüleşmiş bir halde.
Piyasalardaki durumu gerginleşmeye benzetmiştik. Bir taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temelini oluşturduğu ‘enflasyon sebep faiz netice’ düşünce sistemi, bunu uygulayabilecek Merkez Bankası (TCMB) yönetimi ve olası erken seçimlerde para ve maliye politikalarındaki disiplinin tümden yitirilme riski var. Diğer taraftan ABD Merkez Bankası (Fed) başta olmak üzere sıkılaşmaya meyilli merkez bankaları ve pandemiyle belirginleşen batık firmaların (Çin’deki Evergrande gibi) yaratabileceği sarsıntılar var. Bu yazıda dış şoklara odaklanacağız.
Fed süreci başarıyla yönetiyor
Fed konusuyla başlayalım, çünkü konuya ilişkin fazla bilgi kirliliği mevcut ve tartışma düzeyi kahvehanelerdeki gibi. Mevcut durumda bir sürpriz yaşanmazsa eğer, Fed kasım veya en geç aralık ayında varlık alımları neticesinde piyasaya verdiği paranın hızını azaltacak ve dört ila sekiz ay içerisinde alımları tamamen durduracak. 2022 sonu itibarıyla muhtemelen tek bir faiz artırımına (yüzde 0,25) gidecek ve orta vadenin sonunda, yani 2024 sonunda ancak yüzde 2 politika faizine ulaşabilecek. Tabii bu hem Fed üyelerinin hem de yabancı yatırımcı ve ekonomistlerin ortalama beklentisi. Yani özellikle enflasyonda kalıcı bozulma bekleyen, bu nedenle daha hızlı faiz artırımı ve varlık alımlarının durdurulmasından sonra piyasadaki paranın ivedilikle çekileceğini düşünenler de mevcut. Bu beklentilerin doğal sonucu ise piyasaların daha da hareketlenmesi ve 2013’teki gibi bir şok yaşanarak (tapering tantrum) Türkiye gibi ülkelerin derinden sarsılması, hatta olağan para politikası izleseler bile ağır hasarlı çıkması.
1970’lerde başlayan ve 2020’lere uzanan, gittikçe yakıtı azalan neoliberalizm isimli iktisadi, siyasi ve sosyal düzenin sonuna yaklaşıyoruz. Bunun büyüme üzerindeki etkisi daimi durgunluk (secular stagnation), yani yapısal ve hatta sistemik nedenlerden ötürü ne yapılırsa yapılsın ABD’nin büyümesinin dinamik olamaması. Fakat eş anlı bir başka sonucu daha var, emtia fiyatlarında artış ve emek ücretlerinde kalıcı yükseliş olsa dahi, gevşek para politikaları 1970’lerdeki düzeyde enflasyon yaratamıyor. Üstelik tüm bu süreçte uygulanan parasal genişlemeler öyle büyük ki hisse senedi piyasaları zirveden düşse bile 2008’deki gibi çöküş yaşamıyor ve 1978’deki gibi yüzde 10 düzeyinde enflasyona neden olmuyor. Beklenmedik bir şok yaşanmazsa eğer, yüzde 1-3 arası ABD büyümesi ve yüzde 3-5 arasındaki enflasyon oranı yeni normal haline geliyor. Artan kamu borçluluğu ve batık kredilerin yükü ağırlaşıyor ancak en azından bir müddet daha yüzdürülerek sürdürülebiliyor.
Çin sıkıntıların gecikmeli farkında
Çin tarafı ise biraz daha sıkıntılı. Uzun yıllardır döndürülen batık krediler ve finansal sistemdeki yapısal zayıflık, alarm zillerini çalmaya başladı. Tarihte eşi benzeri görülmemiş büyümenin düşük işgücü maliyeti ve yüksek teknolojiye yatırım haricinde bir diğer ayağı denetimsiz verilen devasa ölçüde kredilerdi. Çin birkaç istisna dışında içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler arasında en yüksek kredi kullanılan ülke. Büyüme ivmesindeki düşüşün ilelebet daha fazla krediyle sürdürülemeyeceği zaten aşikârdı, fakat mevcut durumun Çin Komünist Partisi (ÇKP) tarafından gecikmeli tespiti ve tedavi süreci 30 yıllık trendin sonuna yaklaşıldığını gösteriyor. Çin bir yandan Kuşak ve Yol Girişimi ve Asya Altyapı Yatırım Bankası ile ABD’nin kendisine karşı kurmaya çalıştığı çitleri aşmaya çalışacak; diğer taraftan büyümede başarılı ama dengesizliklere meyilli kendine münhasır kapitalist sistemini tamir etmeye çalışacak. Konut piyasasına yapılan yatırımlar ve bu yatırımların kaynağını sağlayan gölge bankacılık sistemi gözetim altına alınacak. Dahası ÇKP ile Çinli milyarderler arasındaki güç savaşı sürecek. Yani neoliberalizmin Almanya ile en büyük kazananı olan Çin için yüzde 5 büyümeyle tatmin olma ve cari fazlasına rağmen sermaye çıkışı yaşama dönemine giriliyor.
Hafif sarsıntılar olası
Peki, küresel piyasalardaki gerici süreç Türkiye’de bütünüyle fiyatlandı mı? Elbette ki hayır, fakat ABD ve Çin’deki yönetimlerin özeni neticesinde büyük şoklara neden olmuyor. 2013’teki sarsıntının yaşanmaması için ABD ve 2014’tekinin tekrarlanmaması için Çin hayli temkinli. Hemen ekleyelim: Ne derece dikkat gösterilirse gösterilsin, inişe geçen uçaklarda mutlaka sarsıntı gerçekleşir. Fakat bunun süresinin uzaması Türkiye’nin lehine, çünkü piyasalar geleceği daha sakin bir şekilde fiyatlıyor, bu esnada Türkiye henüz ne zaman ve nasıl gerçekleşeceği belli olmayan iktidar değişimine yaklaşıyor. Hiç şüphesiz ABD ve Çin’de olduğu gibi Türkiye’de de süreç sükûnetle gerçekleşmeyecek, fakat maliye politikasındaki ölçülülük ve para politikasında kantarın topuzunun -en azından şimdilik- kaçırılmaması, en kötü senaryolar yaşanmadan çıkışa ulaşılabileceği ihtimalini artırıyor.