Özhaseki’ye kentsel dönüşüm konusunda yapılan son yasal düzenlemeyi de sordum.
Şunu söyledi:
“Rezerv alan için ‘yeni yerleşim yeri’ ifadesi kullanılıyordu ve bu yüzden yeni yerleşimden kent dışındaki boş alanları anlayan mahkemeler ‘burası yeni yerleşim değil’ gerekçesiyle konut alanlarda rezerv alan ilan edilmesi kararlarını iptal ediyordu. Biz sadece ‘yeni yerleşim yeri’ ifadesini çıkardık. Bunun arkasında bir şey aramak doğru değil.”
Peki bu yasayla vatandaşların mülklerine çöküleceği endişesine ne diyordu Özhaseki?
“Dönüşümden sonra vatandaş değerlenen konutunun parasını ödeyemezse başka yerlere göç etmek zorunda kalır mı?” diye sordum.
Yanıtını aynen aktarıyorum:
“Hayır. Çok net söylüyorum. Konutu dönüştürülen vatandaşın tapusu varsa onu oradan hiç kimse çıkaramaz. Vatandaş ölene kadar orada yaşar. Borcunu da öder. Ödeyemezse varisleri oturmaya ve ödemeye devam eder. Daha önceki uygulamalarda yerlerinden olan vatandaşların hazine arazilerinde oturduğunu, tapularının olmadığını hatırlamakta yarar var.”
Mülkiyet hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ek 1 numaralı protokolü ve Anayasamızın 90. maddesi çerçevesinde vazgeçilmez bir haktır.
Hiçbir yasa maddesi Anayasa’nın üzerinde olamayacağı için vatandaşlar gönüllü olmadıkça mülklerini kentsel dönüşüm gerekçesiyle kimse ellerinden alamaz.
Bu gerçeği, aklımızın bir kenarında tutmalıyız ve aksi yapılmaya çalışıldığında kıyameti koparmalıyız.