İstanbul Sözleşmesi etrafında oluşan yeni gündem, Ayasofya gündeminden farklı. Ayasofya, ekonomik sıkışmanın arttığı ve muhafazakâr rakiplerin AKP içinden çıkmaya başladığı bir dönemde, iktidarın muhafazakâr milliyetçi seçmen kitlesini etrafında tutmaya dönük stratejisinin parçasıydı.
İstanbul Sözleşmesi’ne karşı oluşan basınç ise başka bir şeye işaret. Özellikle Ayasofya kararından da cesaret alan tarikat, cemaat yapılarının neredeyse uzun süre sonra ilk kez kendi iç birliklerini bu talep etrafında sağladıklarının ve iktidara “toplumsal alanı, toplumsal yaşama dair kuralları benim istediğim şekilde belirle” demeye başladıklarının işareti.
Tarikat, cemaat aktörleri, Fethullahçı yapının tasfiye edildiği süreçte iktidarın arkasında hizalanmanın karşılığında, doğmakta olan boşluğa hamle yapıp etki alanlarını genişlettiler. Şimdi gördüğümüz, İstanbul Sözleşmesi bahanesi altında, toplumsal iktidarın kimde olacağı konusunda yeni bir güç savaşına işaret ediyor.