Eğitim-Sen’in Boğaziçi Üniversite’sinde 5 Şubat 2021 tarihli bir cumhurbaşkanı kararıyla açılan hukuk ve iletişim fakültelerinin anayasaya aykırılığı ve iptali için açtığı davada, Danıştay Savcısı Fikriye Doğru, Danıştay 8’inci Daire için yazdığı görüşte konunun Anayasa Mahkemesi’ne taşınması gerektiğine işaret etti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ocak 2021’de Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne Melih Bulu’yu atamış, hemen ardından bugüne kadar devam eden ‘kayyım rektör’ protestoları başlamıştı. Bulu’nun yardımcılık, danışmanlık gibi pozisyonlara getirmek istediği akademisyenler görevi kabul etmemiş; bunun üzerine Erdoğan yeni bir hamleyle, şubat ayında üniversiteye hukuk ve iletişim fakültelerinin kurulmasına karar vermişti. Akademisyenler, iki fakülteyi ‘Truva atı’na benzetmiş; rektörü meşru kılmak için gerekli kadroların bu fakülteler üzerinden verileceği savunulmuştu.
Eğitim-Sen, Cumhurbaşkanlığı kararıyla fakülte açılması uygulamasının Anayasa’nın 130’uncu Maddesindeki üniversite özerkliğini ihlal ettiği gerekçesiyle konuyu Danıştay’a taşımıştı.
Danıştay savcısının hazırladığı görüş, sendikanın iddialarıyla uyumlu bir görünüm sergiliyor. Öncelikle üyeleri arasında akademisyenlerin olduğu Eğitim-Sen’in davayı açma yeterliliği olduğunu ortaya koyan savcı, 2809 sayılı Yükseköğretim Teşkilatı Kanunu’nun Ek 30’uncu Maddesi’nde, fakülte kurma hakkının cumhurbaşkanına verilmesini, Anayasa’nın 130’uncu maddesine uymadığını, üniversite özerkliği doğrultusunda fakültelerin kanunla kurulması gerektiğine işaret ediyor.
Görüşün büyük bölümünde Ek 30’uncu maddenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulması gerekliliğini temellendirirken, Danıştay 8’inci Dairesi bu yola başvurmadığı takdirde, bu defa da var olan yasal yapı üzerinden fakültelerin kuruluşunun iptal edilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.
Eğitim-Sen, Boğaziçi davasına benzer biçimde, 2 Haziran 2021’de yine benzer bir cumhurbaşkanı kararıyla kurulan Ege Üniversitesi Hukuk Fakültesi için de iptal davası açmıştı.
Kadrolaşma
Bulu’yu görevden alan Erdoğan’ın atadığı ikinci ‘kayyım rektör’ Naci İnci’nin göreve gelmesiyle beraber üniversitede ‘kadrolaşma’ tepkileri artmaya başlamıştı.
İnci, 19 Ocak’ta eğitim, fen-edebiyat ile iktisadi ve idari bilimler fakültesi dekanlarını 18 Ocak tarihli YÖK toplantısının kararını gerekçe göstererek görevden almıştı. İnci sonrasında söz konusu fakültelere vekaleten kendisi ve iki yardımcısını atamıştı.
Bu yeni atamalarla birlikte 2 Şubat 2022’de hukuk fakültesi lisans programı senato üyesi akademisyenlerin itirazlarına rağmen usule aykırı olarak seçilmiş bir dekanın bulunmadığı senatodan geçmişti.
5 Mart’ta Boğaziçi Üniversitesi’nde 1988’den günümüze üst yönetiminde aktif rol almış 46 akademisyen, bu üç fakülteye dışarıdan dekan atandığını açıklamış, bu atamaları kabul etmediklerini beyan etmişti.
Yönetim, farklı tarihlerde de adrese teslim kadrolarla akademisyen işe almıştı.
Avukat Bahçetepe: Temennimiz Danıştay savcılığının görüşü doğrultusunda bir karar verilmesi
Eğitim-Sen avukatı İlkay Bahçetepe şunları söyledi:
“Dava dilekçemizde fakültelerin kanunla değil Cumhurbaşkanlığı kararıyla kurulmasının Anayasaya, bilimsel özerklik ilkesine, Anayasa Md. 104’te düzenlenen Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacağına ilişkin hükmüne aykırı olduğunu ifade etmiştik. İşlem sadece bu yönüyle değil kamu yararı ve hizmet gereklerine de aykırıydı. Zira Türkiye Barolar Birliği, Adalet Bakanlığının verileri, iletişim fakültelerinin her yıl verdiği mezun sayısı gibi veriler de bu gerekçemizi doğrulamaktaydı. Yine üniversitenin ilgili organlarının görüşü alınmadan fakülte kurulması da hukuka aykırıydı.
Savcılığın sadece rektörün yazısıyla, üniversitenin akademik organlarının herhangi bir görüşüne başvurulmadan, bilimsel ve akademik gerekliliklere uyulmadan alınan kararın bilimsel özerklikle de bağdaşmadığına, dava konusu işlemde amaçlanan kamu yararı ve gözetilen hizmet gereklerinin davalı idarelerce ortaya konulamadığına, işlemin iptali gerektiğine ayrıntılı bir şekilde yer vermesi olumlu bir gelişme. Temennimiz, Cumhurbaşkanlığının keyfi kararlarına karşı yargısal denetimin hukuk devleti ilkesine uygun şekilde yapılması, bilimsel özerklik, demokrasi ilkelerinin hayata geçirilmesi için Danıştay savcılığının görüşü doğrultusunda bir karar verilmesi.”