• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Cümle kurmanın binbir yolu

29/10/2023 13:13

MUSTAFA ALP DAĞISTANLI

mustdagistanli@gmail.com

Nasıl böbürlendiklerine bir bakın hele: “Sözdizimimizdeki özgürlük ve gevşeklik” diyor English Language and Literature, İngilizcenin öteki Avrupa dillerine üstünlüklerini sıralarken.

Sözdiziminde özgürlük ve esneklik görmemişler, Türkçenin eline su dökemez İngilizce bu konuda. Ragıp Gelencik’ten (Dil ve Politika) aktarıyorum: “Çaylak güvercini gördü” cümlesi altı türlü söylenebilir Türkçede:


Çaylak güvercini gördü.

Çaylak gördü güvercini.

Güvercini çaylak gördü.

Güvercini gördü çaylak.

Gördü çaylak güvercini.

Gördü güvercini çaylak.

Dört ögeli “Çaylak güvercini havada gördü” cümlesi ise 24 ayrı şekilde yazılabilir.

Bu da bir şey mi, beş ögeli “Çaylak güvercini havada süzülürken gördü” cümlesi 120 türlü, altı ögeli bir cümle 720, yedi ögelisi 5040, sekiz ögelisi 40.320, dokuz ögelisi 362.88, on ögelisi 3.628.800 türlü yazılabilir.

Aritmetiği bırakalım, üç ögeli cümlemize dönelim, çünkü Ragıp Gelencik’in dikkat çektiği gibi, üç ögeli altı cümlenin hepsi de anlamlı olmayabiliyor. Çaylak su görmüş olsun mesela:

Çaylak su gördü.

Çaylak gördü su.

Su çaylak gördü.

Su gördü çaylak.

Gördü çaylak su.

Gördü su çaylak.

Gelencik’in açıklaması şu: “Son beş sıralanışta anlam kaymaları gene vardır. Yalnız, su göremediği için, bu kaymalar doğru anlama doğru düzeltilebilir.”

Gelencik’in yazısının başka önemli boyutları var, ama oraya girmeyelim şimdi de çıkardığı bir sonuca kulak verelim: “En uygun sıralanışlar [sözdizimi] öncelikle anlatılana ve anlatılışına bağlı olarak değişir.”

Halbuki, dilbilgisi kitapları düzgün ve kurallı cümleyi “eyleyen – eylenen – eylem” olarak tanımlar, yüklem sondadır hep.

Gelencik’in çıkardığı sonuca, onun kadar analitik formüle etmemiş olsalar bile başka yazarlarımız da varmıştı daha önce.

Falih Rıfkı Atay cümlenin neredeyse tek bir kurala bağlanmasını kusur sayıyor:

“… fail, meful ve fiil [eyleyen, eylenen, eylem] diye bir kaide çemberi içine alınan Türk cümlesi, suni, uydurma bir Türkçedir. (…) Dikkat ediniz: en iyi konuşanların nutuklarına ve hikayelerine baktığınız zaman hemen hiç bir cümleyi gramer kaidelerine muvafık bulamazsınız. Fiil, cümledeki fikre göre, kah başta, kah sondadır. Bütün bir milletin baştan başa kendi gramerine zıt konuştuğu iddia edilemez. Gramer yanlıştır. Gramere göre konuşanlar, en soğuk konuşanlardır…” (Bugün de Diyorlar ki, Hikmet Feridun Es)

Ataç da tabii ki bu fikirdedir, devrik cümleyi baştacı etmiştir. Uzun bir alıntı olacak, cümlelerini nasıl kurduğuna da dikkat edip tadını çıkarın:

“Gene kızacaksınız ama Allahın bildiğini kuldan ne saklıyayım? Benim böyle yazışım, herkese benzemeğe özeniyorum da ondan… Bir yazı dili uydurmuşsunuz, kimse ayrılmasın ondan diyorsunuz. Tatsız, ölü bir dil. Ne yüreğin çarpmalarına uyuyor, ne de düşüncenin yürüyüşüne. Kokusu yok, rengi yok, sesi yok… Dili daracık sınırlar içine kapatmışsınız, züğürtleştirmiş, yoksullaştırmışsınız; sonra da istediğinizi söylemeğe yetmiyor diye hadi bakalım her dilden kelime almağa kalkıyorsunuz. Zengin dil sözü bol olan dil değil, asıl nahvı [sözdizimi] kullanışlı olan dildir. Yunus’un çok mudur kullandığı sözler? Gene de neler anlatmamış!.. Çarşıya pazara çıkın da konuşan insanları bir dinleyin; sizin bir türlü adını bulup da söyliyemediğiniz neleri bakın diyiveriyorlar. Saz şairlerini, Divan şairlerini okuyun, sesin bir kıvrılmasiyle bütün bir duygu, düşünce dünyasını sezdiriverirler… Ama çarşıyı pazarı dolaşmaz, şairleri okumazsınız ki! Dolaşsanız, okusanız da iyice bir dinlemezsiniz. ‘Biz aydınlar… Biz neler neler öğrenmiş bilginler…’ diyip koltuklarınızı kabartır, kendi büyüklüğünüzden başka bir şey düşünmezsiniz.

Herkeslerin konuşmasına, şairlerimizin diline özeniyorum da onun için böyle yazıyorum. Başarabiliyor muyum, başaramıyor muyum, o ayrı bir iş. Ama bilmiş olun: sizin yazdığınız dil sessiz bir dildir, yalnız gözle okunsun diye dizilmiş kara kara birtakım işaretler, işte o kadar. Bir şey duyurmuyor insana. Bellediğinizi değil, düşündüğünüzü söyleyip de söylediğinizi kulağa duyurmak, kafalara, gönüllere duyurmak istiyorsanız, o daracık kalıpları bırakacaksınız, sesi yakalayıp satırlar arasına sindirmeğe çalışacaksınız, yoktur başka yolu. Dilimiz de o işe öyle bir elverişlidir ki!” (Karalama Defteri)

Yukarıdaki “Çaylak güvercini gördü” cümlesinin çeşitlerini düşünün, herbirinde vurgu başka yerdedir, dolayısıyla anlam da farklılaşır. Demek ki cümleniz de anlatmak, vurgulamak istediğiniz şeye uygun olarak dizilmelidir. Hep aynı tür cümleyi niye dizelim de mesela Sabahattin Eyuboğlu’nu niye kızdıralım:

“Cümlenin kuruluşunda da konuşma dilinden uzaklaşmak için elimizden geleni yapmışız. Fiili cümlenin sonuna koymak okur yazarlığın, fikir adamlığının şartı olmuş nerdeyse. (…) Türkçeyi can evinden vurmaktır fiili her cümlede sona koymak. (…) Fiilin manaya göre yer değiştirebilmesinden gelir Türkçenin tadı tuzu, inceliği, derinliği.” (Mavi ve Kara)

Yüklemin sonda olmadığı cümlelere devrik cümle deniyor ya, Memet Fuat şöyle tanımlıyor cümledeki dizilim farklılıklarının değerini:

“Devrik tümcenin gerçeğini anlamayanlar konuşma dilinin inceliklerine varamamış kişilerdir. Konuşma dili devrik cümleden anlam olarak yararlanır. ‘Buraya gel’ sözü ile ‘Gel buraya’ sözü arasında gözden kaçmaması gereken bir anlam ayrılığı var. Konuşmalarda kendiliğinden olagelen bu işi yazarların bilerek yapması beklenir; beklenir ya, devrik cümleyi salt bir üslup işi sananların az olmadığı da bir gerçek. Devrik tümcenin kullanılışında üslup kaygısının hiç etkisi bulunmamalı, denemez. Ne var ki bu kaygı arkada olmalı. Anlamın itişiyle gelmeyen devrik tümceye pek bir önem verilemez kanısındayım.” (Dil Üstüne)

Anlamın itişine örneğimizi Akşit Göktürk’ten verelim. Akşit Göktürk, Okuma Uğraşı‘nda, İspanyol ressam Juan Gris’in “Açık Kitaplı Ölüdoğa” adlı yapıtını betimlediği paragraftaki on cümlenin ikisini devrik kurmuş:

“Kitabın sayfalarındaki yazılar, belli belirsiz lekeler biçiminde sunulmuştur. Seçilir nitelikte değildirler. Ama resme ilk bakışta, tam ortada duran bu koca açık kitap, bildik nesneler dünyasıyla kuşatılmış bir başka dünya gibi çeker gözü. Sayfalara eğiliverir kişi ister istemez. Resmin bütün anlamının kavranışında, gözün bu edimi bir başlangıç noktası olur.”

Ama’yla başlayan üçüncü cümle “gözü” diye bitmeseydi, göz kurallı cümleye uygun yerinde bulunsaydı (“gözü … bir başka dünya gibi çeker” ya da “gözü çeker”) kaybolup gidecekti. Akşit Göktürk sona atmakla göze bir dikkat çekmiş oldu. Tam burada başka bir ustalık daha gösterip sonraki cümleyi de yüklem başa gelecek şekilde devrik kuruyor. Birbirini tamamlayan bir devrik cümle çifti kurmuş: İlkinde vurgu sonda, gözde, sonraki cümlede vurgu başta, gözün eğiliverdiği sayfalarda – e göz zaten oraya gitmişti ya.

Demek ki Türkçede güçlü, etkili cümle kurmanın bin türlü yolu var, mesele, bunlardan hangisinin en uygunu olduğuna karar vermek. Ataç şöyle örnekliyor durumu (şiir için konuşuyor ama olsun, düzyazıda işimiz şiir kadar zor olmasa da aynı dikkati, özeni göstermemiz gerekir):

“‘Efendim sevdiğim devletli sultanım gözüm canım’ diyebilmek hiç de zor değildir, bir zaman uğraşır, dilinizi alıştırırsınız, olur biter; ama Fuzuli gibi: ‘Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım’ demek, o sırayı bulmak zordur, ancak iyi bir şairin elinden gelir.” (Günlerin Getirdiği)

Falih Rıfkı’nın Gezerek Gördüklerim‘deki şu italik verdiğim cümleyi öyle kurmak da iyi bir yazarın elinden gelir:

“Dağ sırtlarını deniz tarafından ve yüksekten dolaşan yoldan Alanya kalesini bir görüp bir kaybediyoruz. Sağımızda alabildiğine Akdeniz, akşam karartısı içinde sönüyor.

Bu yalçın yamaçlardan kaleyi ve Alanya kıyılarını seyretmek kadar hiçbir şey Akdeniz korsanlık destanlarını gözde canlandırmaz. Adacıkları, koyları, yakın dağları ve mağaraları ile bütün Antalya kıyıları tarihte korsanların ve esir kaçakçılarının yatağı idi. Deniz kenarları talan eşyasını saklamak için hisarlarla donatılmıştı. Alanya hisarı da bunlardan biridir.”

İtalik verdiğim cümleyi kaç kişi öyle kurar? Pek çoğumuz şu iki şekilde kurarız sanırım:

“Hiçbir şey bu yalçın yamaçlardan kaleyi ve Alanya kıyılarını seyretmek kadar Akdeniz korsanlık destanlarını gözde canlandırmaz.” İyi değil bu, zayıf hem; “hiçbir şey … canlandıramaz”ın keskinliğini ve gücünü yakalayamıyor.

“Akdeniz korsanlık destanlarını bu yalçın yamaçlardan kaleyi ve Alanya kıyılarını seyretmek kadar hiçbir şey gözde canlandırmaz.” Burada da gözde canlandırılacak şey çok geride kaldı, ta cümlenin başında. Zaten cümle de karmaşıklaştı.

Hem zaten “bu yalçın yamaçlardan kaleyi ve Alanya kıyılarını seyretmek” önceki paragrafla da bağ kuruyor, hani yükseklere çıkarmıştı ya bizi, cümle başında olması iyi. Ayrıca hiçbir şeyin onunla boy ölçüşemeyeceğini de bu kuruluşta daha güçlü vurguluyor.

Hikmet Birand’ın Dikmen’e baharı nasıl getirdiğine bakalım bir de:

“Dikmen sırtları yemyeşil olur; allı morlu, elvan elvan bozkır çiçeklerine bürünür, çitler yaban bademlerinin çiçekleri ile tozpembe olur; iğdeler açar, kekikler sürer. Dikmen sırtlarında adım attıkça havaya burcu burcu kokular yayılır. Ne güzel olur Dikmen’de bahar!” (Alıç Ağacı İle Sohbetler)

Kurala uygun giden cümleler, cümlecikler ve en sonunda kısa bir aykırı cümle. O aykırılık size de yaşama sevinci, bahar tazeliği, güzelliği getirmiyor mu?

Cemil Meriç’in cümleleri de kendine özgüdür:

“Birer çocuktu Genç Osmanlılar… yaramaz, serkeş. Mefhumlar ve müesseselerle oynuyorlardı. Mehlika Sultan’a aşık yedi gençtiler. Meçhulü arıyorlardı, meçhulü ve mutlakı. Sonunda hepsi uslandı. Kanatları yorgun, kalpleri yaralı yurda döndüler. Gurbet kocatmıştı genç şahinleri… gurbet ve tecrübeler.” (Bu Ülke)

Son cümle devrik olmasaydı etkisi de az olurdu. Yorgundular, yaralı döndüler, peki ama gurbetin kocatmış olması yeni bir haber, acı bir gerçek, hemen veriyor bu haberi. Hem zaten kimi kocattığını biliyoruz, onu araya sokup (Gurbet genç şahinleri kocatmıştı) saptamanın vuruculuğunu zedelemenin ne alemi var?

Peki ya medyada hergün karşılaştığımız cümleler? Kaydetmişim zamanında bir kenara bir iki örnek, yeni değil ama olsun. Önce bir haberden:

“Açıklamada Boğaçayı tesislerine ihbar üzerine baskın yapıldığı ve Cumhuriyet Savcısının talimatıyla yakılmak istenen evrakın muhafaza altına alındığı belirtildi.”

Gördünüz mü, evrak, ‘Cumhuriyet Savcısının talimatıyla’ yakılmak istenmiş.

Hayır tabii. Sözdizimi, bazan, anlamı/olguyu değiştirecek kadar önemlidir. Doğrusu şöyle olacaktı: “… yakılmak istenen evrakın Cumhuriyet Savcısının talimatıyla muhafaza altına alındığı belirtildi.”

İkincisi de bir akademisyenin makalesinden:

“1937 Master Planı’nda güzelleştirme ve kenti açmak için etkin yol ağı kavramlarını ödünç alan Menderes kentte rahat akan bir trafik için modern bir yol ağı, camilerin yenilenmesini ve kentin güzelleştirilmesini hedefler.”

Bu cümlenin doğru halini yazamayacağım, anlamadım bir şey. Ama bana Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şu sözünü hatırlattı:

“Kimilerinin başındaki dil, daha doğrusu dil saydığı karışık sözler yığını o kişinin düşünürken tam bir değirmi çizmesini, anlamı çeviren sözün değirmisinin kapandığı yeri bulamaz. Oradan, o aralıktan anlatmak istediğimiz sanki mikrop kapmıştır.” (Dağlarca ile, Yasemin Arpa)

Kapmış da fena halde hasta da olmuş. Halbuki sağlam bir cümle kurmaktır her yazının başı. Cümle konusu öyle çabuk bitmez, bir ucundan dokunmuş olduk. Sağlam fikir sağlam cümlede bulunur, cümle fikrin, düşünüşün bedenidir, deyip kapatalım şimdilik.

Kategori:Agora, Vitrin-mobil

Tüm yazılar: Mustafa Dağıstanlı

SON HABERLER

'Saraysız başkan' Mujica hayatını kaybetti

Uruguay’ın eski devlet başkanı, namı-diğer ‘Saraysız başkan’ Jose Mujica 89 yaşında hayatını kaybetti.

Boğaziçi'nde Nurettin Yıldız protestosu: 97 gözaltı

Boğaziçi Üniversitesi İslam Araştırmaları Kulübü’nün (BİSAK) ‘altı yaşında evlenilebileceği’ne dair fetvasıyla hatırlanan ilahiyatçı Nurettin Yıldız için düzenlediği etkinliği protesto eden 97 kişi gözaltına alındı.

Nvidia, Suudi Arabistan'a yapay zeka çipi satacak

ABD’li çip şirketi Nvidia, Suudi Arabistan şirketi Humain’e yapay zeka çipi satacak.

Bayrampaşa'da eski eşini arabayla ezmeye çalışan adam tutuklandı

Bayrampaşa’da eski eşini arabayla ezmeye çalışan şüpheli tutuklandı.

Diploma raporu hazırlayan akademisyenle ilgili haberlere erişim engeli

Tutuklu İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptaline ilişkin rapor hazırlayan akademisyenlerden Doçent Yasin Çetin’le ilgili haberler erişime engellendi.

10 kişiden dördü yurt dışında yaşamak istiyor
Prof. Dr. İmran Özalp binlerce çocuğu zeka geriliğinden kurtardı: Cumhuriyet'e borcumuz var

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 751 gündür hapiste

YAZARLAR

Yeşil zeytini neden yemedin Sait?

Ayhan Tinin

Editör eksikliği fazlalık yaratır

Mustafa Dağıstanlı

Anne dediğin başlangıçtır

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Dilsiz bir ülkenin çığlığı

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Sırrı Süreyya Önder'in 'Cumhuriyet' eleştirisi üzerine…

Murat Sevinç

Silmek isteseler de silemezler

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Füruzan'ın röportajlarındaki dil dikenleri

Mustafa Dağıstanlı

GÜNÜN 11’İ

Mehmet Metiner: İyi ki arşiv var

Akif Beki: Bahçeli'nin 'yapılacaklar' listesi 

Abbas Güçlü: Çin'in binlerce yıllık sembolü ejderhaydı şimdiyse panda

Servet Yıldırım: Türkiye'de konut talebi genelde krediyle desteklenen bir niteliğe sahip

Nevzat Evrim Önal: Bu ahmaklara göre işçi Erol 'AKP'liydi' ve olay da 'bir AKP'liyi başka AKP'lilerin yok etmesi'nden ibaretti

Esfender Korkmaz: Asgari ücret masasında işçi yok

Abdulkadir Selvi: PKK'nın silah bırakma kararı MİT tarafından sahada kontrol edilecek

Nevşin Mengü: Muhtemelen 'yeni anayasada yüzde 50 şartı da aranmasın, ilk turda en çok oyu kim alırsa seçilsin' denecek

Hasan Cemal: PKK'nın silahları gömme ve kendini feshetme kararını önemsiyorum

Taha Akyol: Öcalan belki de 'Meclis'e gelip DEM grubunda konuşma' yapabilecek…

Timur Soykan: Bugün Soma Katliamı'nın 11'inci yıldönümü

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×