Çocuk sahibi olmaya karar verirken mali durum, kariyer planı, nasıl bir partnerle birlikte olduğunuz gibi faktörler hesaba katılıyor. Peki iklim krizi bunlardan biri olmalı mı?
İnsan eliyle gezegenin sürüklendiği iklim krizi konusunda farkındalık giderek artıyor. Ancak çözüm için de zaman daralıyor. Bilimsel veriler, en kötü senaryonun gerçekleşmesinin önüne geçmek için son şansımızı iyi değerlendirmemiz gerektiğini gösteriyor.
Hükümetlerin ve küresel şirketlerin çevre politikalarında radikal değişiklikler yapması gerektiği bir gerçek. Bireysel olarak yapılabilecekler arasındaysa temelde araba ve uçak yolculuklarını azaltmak, bitki temelli beslenme şekline geçmek, geride bıraktığımız karbon ayak izinin bilincinde yaşamak sayılabilir.
“Çocuk sahibi olma kararı alırken bunun gezegen üzerindeki etkisini düşünüyor muyuz ya da düşünmeli miyiz” sorusu diğerleri için artık çok geç olduğundan genç nesilleri ilgilendiriyor. Sürdürülebilirlik ve gezegenin geleceği meselelerinin hiç olmadığı kadar gündemde olduğu günümüzde gençlerin omuzlarına bir yük daha biniyor.
Britanya’da geçen yıl 27-45 yaş arası 600 kişiyle düzenlenen bir anket, katılımcıların yüzde 96’sının gelecekteki potansiyel çocuklarının iklim değişikliğiyle sarsılan bir dünyada iyi olamayacağı konusunda aşırı endişeli olduğunu gösterdi. Katılımcıların gelecek hakkında derin endişelerini gösteren bir başka veri ise yalnızca yüzde 0,6’sının olumlu bir görüşe sahip olmasıydı.
Bilim insanları, çocuk sahibi olmanın, bir bireyin karbon emisyonu üretmede ömrü boyunca en yüksek etkiye sahip eylemi olduğunda uzlaşıyor. 2017’de iklim bilimciler Kimberley Nicholas ve Seth Wynes gelişmiş ülkelerde doğan bir çocuğun yıllık 58,6 metrik ton (58 bin 600 kilo) karbon ayak izi bıraktığını ortaya koydu.
Artan karbon ayak izi, iklim değişikliğinin başlıca sorumlularından biri olarak gösteriliyor.
Environmental Research’te yayınlanan araştırma, bireylere daha az çocuk sahibi olarak, arabasız bir hayat yaşayıp uçak yolculuklarından kaçınarak ve bitki temelli beslenme düzenine geçerek sera gazı emisyonlarını azaltmasını önerdi.
Araştırmacılar ayrıca bu önerilerin yaygın şekilde teşvik edilen yöntemlerden daha etkili olduğunu yazdı. Örneğin geri dönüşümün emisyonları azaltmada bitkisel temelli beslenmeden dört kat daha az etkili olduğu belirtildi.
Yine de çocuk sahibi olmaya karar verirken ya da ‘en az üç çocuk‘ gibi ‘teşviklerde’ bulunurken, “Gezegene etkisini ne kadar hesaba katmalıyız” sorusunun net ve kısa yoldan bir cevabını bulmak zor.
Dünyada kaynaklar sınırlı olduğundan sınırsız bir nüfus artışını kaldıramayacağı gerçek. Ancak nüfus artış oranının dünyanın geri kalanına kıyasla düşük olduğu yüksek gelirli ülkelerin tüketim alışkanlıklarının, kaynakların tükenmesiyle ilişkisi de göz ardı edilemez.
Bu noktayı gözden kaçırmadan bir başka araştırmaya değinmekte fayda var: İklim değişikliği aynı zamanda hanelerden kaynaklanıyor. 2019’da yayınlanan bir araştırma, hanelerin tüketim yoluyla küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 72’sinden sorumlu olduğunu gösterdi. Bu da her bir hanenin tüketim alışkanlıklarının Paris İklim Anlaşması’nın belirlediği hedeflere ulaşılmasında kilit rol oynadığını gösteriyor.
Sürdürülebilir insan nüfusu üzerine çalışan Britanya merkezli yardım kuruluşu Population Matters’dan Alistair Currie Independent’a konuyla ilgili şunları söyledi: “Avrupa Birliği İklim Programı’na göre bütün emisyonların yaklaşık üçte ikisinden haneler sorumlu. Ortalama olarak Britanya’da yaşayan bir kişi, Hindistan’da yaşayana kıyasla 4,5 kat, Burkina Faso’da yaşayan birine göre 25 kat daha fazla emisyondan sorumlu. Bunu azaltmamız gerekiyor. İnsanlar halihazırda bitki temelli beslenmek gibi yöntemlerle olumlu yönde adım attı. Bu birkaç yıl öncesine kadar çok az insanın yaptığı bir şeydi. Artık daha küçük ailelere sahip olmanın atılabilecek en etkili adımlardan biri olduğunu biliyoruz. Bu artık uç bir fikir değil. Hatta son dönemde 18-24 yaş arasında kişilerle yaptığımız bir anket, çevreye etkisinden duydukları endişe nedeniyle üçte birinin çocuk yapmak istemediği ya da daha az çocuk sahibi olmak istediğini gösterdi.“
‘Çocuk sahibi olmak istiyorsanız olun’
İklim krizi ve çocuk konusunda farklı düşünenler de var. Onlardan biri de geçmişte daha az çocuk politikasını savunan iklim bilimcilerden Kimberly Nicholas.
Nicholas 2017’de yazarlarından biri olduğu araştırmada insanlara daha az çocuk sahibi olmasını önermişti. Bu yıl yayınladığı kitabı ‘Under The Sky We Make‘te ise ‘gerçekten çocuk sahibi olmak istiyorsanız olun’ mesajı veriyor.
Vox’a konuşan Nicholas, nüfusu azaltmanın iklim krizine çözüm olmadığını belirterek, iklim değişikliğini tersine çevrime girişimlerinde sürdürülebilir tarıma geçiş ve fosil yakıtlardan vazgeçmenin daha acil önlemler olduğunu anlattı. Korkutucu ve tehlikeli sınıra yaklaşıldığını vurgulayan Nicholas, iklim krizini çözmek için önümüzde yalnızca birkaç yıl olduğunu söyledi.