LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk
CHP’de ne zaman genel başkan değişse partiye yakın çevrelerde bir heyecan dalgası yaşanıyor.
Fakat bir süre sonra nasıl oluyorsa o heyecan dalgasının yerini karamsarlık ve iç çatışmalar alıyor.
Bugünlerde Özgür Özel’in genel başkanlığıyla yaşanan heyecan dalgasının bir benzeri, hatta daha büyüğü Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2010’da genel başkan seçilmesiyle de yaşanmıştı.
Kimileri Kılıçdaroğlu’nu ‘sakin güç‘ olarak tanımlamış, Ecevit’e benzetmiş ve CHP’nin şaha kalkacağını söylemişti.
Beklenti, CHP’nin aynen Ecevit dönemindeki gibi yüzde 40’lar seviyesinde bir oy oranını yakalayacağı yönündeydi.
Benzer heyecan dalgası neredeyse bütün genel başkan değişikliklerinde de yaşandı.
Fakat hiçbirinin yönetiminde hem beklenen bu değişim gerçekleşmedi hem de umulan oy oranlarına ulaşılamadı.
Peki onlarca yıldır süren bu değişim beklentisi yeni genel başkan Özgür Özel döneminde gerçekleşebilir mi?
Asıl sorun ne?
Sanırım buradaki asıl sorun değişimden herkesin farklı şeyler anlaması.
Özellikle de parti içindeki grupların değişimden anladığı şey epeyce farklı.
Çünkü CHP çok farklı gruplardan oluşan bir parti.
Kendilerini Atatürkçü olarak tanımlayanlar var, sol olarak görenler var, ‘devlet partisi‘ çizgisinin korunmasını isteyenler var, mezhep duygusuyla hareket eden ve Alevi olmayı temel esas olarak görenler var ve bir de toplumun farklı kesimlerine ulaşmayı önemseyen, kendilerini demokrat olarak tanımlayanlar var.
Birinin yaptığını diğeri beğenmiyor, birinin önerdiğine diğeri engel oluyor, birinin elzem gördüğü bir politikayı diğeri CHP kimliğinden uzaklaşmak olarak algılıyor.
Böyle olunca da birinin yaptığını diğeri benimsemiyor ve nihayetinde sağlıklı bir neticeye ulaşılamıyor.
Mesela kendilerini Atatürkçü olarak tanımlayanlar sıklıkla ‘kurucu değerlerden uzaklaşıldığını’ söyleyip CHP’nin kurucu değerlere dönmesini söylüyorlar.
Fakat bu değerlerin tam olarak ne olduğunu, ne yapılması gerektiğini de netlikle ortaya koyamıyorlar.
Daha çok, toplumun farklı kesimleriyle diyalog kurmanın, farklı kesimlerden insanları parti bünyesine katmanın bu değerlerden uzaklaşma anlamına geldiğini savunuyorlar.
Mesela CHP, toplumun Kürt kesimiyle diyalog kurmaya yönelik politikalara yöneldiğinde bu grup “Kurucu değerlerden uzaklaşıyoruz” diyerek itiraz ediyor.
Veyahut muhafazakâr kesime ulaşma, oradan farklı insanları bünyesine katma çabasını partinin sağcılaşması olarak değerlendiriyor ve buna şiddetle itiraz ediyorlar.
Kendilerine sol diyen grup ise CHP’nin daha çok sosyal politikalara ağırlık vermesini savunarak ‘devlet partisi‘ görünümünden çıkmasını ve sol politikaların daha belirgin olmasını istiyorlar.
Partinin sol politikalara yönelmesini isteyenler de kendi içlerinde sol tanımında ayrışıyorlar.
Böyle olduğu için yıllardır beklenen o değişim bir türlü gerçekleşmiyor.
Nihayetinde parti yöneticileri bütün enerjilerini ülke sorunlarının çözümüne yönelik politikalar üretmek yerine bu gurupları bir arada tutmaya, itirazları etkisiz hale getirmeye, parti içindeki pozisyonlarını koruyup bir anlamda ‘gül gibi geçinip gitmeye’ harcıyorlar.
Sonunda da o beklenen değişim bir türlü gerçekleşmiyor.
Halbuki CHP’nin hem cumhuriyet değerlerini önemseyen hem toplumun farklı kesimleriyle diyalog kurabilen hem de sol politikalara ağırlık veren bir politika üretmesi ve bu yapıya kavuşması mümkün.
Fakat böyle bir yapıya kavuşacak bir CHP’de kimileri kendilerine yer bulamayacağının farkında. O yüzden koltuk kavgasını değerler kavgasına dönüştürüyor ve bu sorunun çözülmesine engel oluyorlar.
Özel’in şansı var mı?
CHP’nin yeni genel başkanı Özgür Özel bu sorunla baş edebilir ve toplumun beklediği o değişimi sağlayabilir mi?
Esasında Özel kurultay konuşmasında “Partide kimseyi dışlamayacağız, herkesi kucaklayacağız” diyerek bu sorunun cevabını verdi.
Kimseyi dışlamamayı, partili herkesi kucaklamayı temel politika haline getirmiş bir genel başkanın toplumun beklediği değişimi yapması da doğal olarak imkânsız hale geliyor.
Kimseyi dışarıda bırakmayacağız dediğinde doğal olarak toplumun farklı kesimleriyle diyalog kurmayı ‘kurucu değerlerden uzaklaşma‘ görenleri de ‘devlet partisi‘ görünümünü korumayı önemseyenleri de sol politikalara ağırlık verilmesi gerektiğini söyleyenleri ve bu değerler üzerinden pozisyon kavgası verenleri de partide tutma sözü vermiş oluyor.
Hayal gibi duruyor
Yani görünen o ki, daha önceki genel başkanların ‘Gül gibi geçinip gidelim‘ politikası Özel’in de benimseyeceği bir politika olacak.
Özgür Özel’in hem kurultay konuşmasına hem de parti meclisine tercih ettiği isimlere baktığımızda ortaya yeni bir değişim politikası koymadığı ve yıllardır değerler üzerinden süren bu tartışmaları bitirecek ilkeler, değerler çerçevesi çizmediği ve değişimi genel başkan değişimine indirgediği için büyük bir değişim beklemek biraz hayal gibi duruyor.
Kanaatim o ki kimileri, CHP Genel Başkanı Özgür Özel için ‘Liderlik vasfı yok‘ vurgusuyla aslında parti içindeki bu çatışmaları bitirecek yetkinliğinin, gücünün olmadığına dikkat çekmek istiyor.
İmamoğlu faktörü
CHP’deki muhtemel değişimin önündeki diğer bir engel ise bana göre Özgür Özel-Ekrem İmamoğlu ittifakı.
Çünkü çok farklı üsluba, yaklaşıma, önceliklere, vurgulara, hatta değerlere sahip iki farklı siyasetçinin ittifakı var.
İmamoğlu tatlı bir dille, sıcak bir gülümsemeyle, herkese “Seni de seviyoruz” demekle bu ayrılıkları, tartışmaları bitireceğini düşünen bir anlayışa sahip.
Özgür Özel ise sol söylemi daha ağır basan, daha çatışmacı bir üslup benimseyen, Kılıçdaroğlu’nun toplumun farklı kesimlerine ulaşma çabasını sağcılaşma olarak gören bir anlayışa sahip.
Bu iki farklı kişiliğe, anlayışa, yaklaşıma, üsluba sahip politikacının liderliği paylaşması işleri daha da zorlaştıracaktır.
Ama tüm bunlar üzerinde daha sağlıklı, daha net şeyler söyleyebilmek için Özgür Özel’in neler yapacağını, nasıl bir yol izleyeceğini, değişimi hangi çerçeveye oturtacağını ve buna Ekrem İmamoğlu’nun nasıl yaklaşacağını görmek gerekiyor.