ALTAN SANCAR
altansancar@diken.com.tr
@altansancarr
CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, bugünkü ‘değişim’ açıklamasında bir kez daha İstanbul’daki adaylık sürecine işaret etti. Diken’e konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Efe Uyar, bu açıklamaya ilişkin “İstanbul’un kaybedilmemesine yönelik bir tavır ortaya koydu. Ben bunu çok olumlu buluyorum. Her Cumhuriyet Halk Parti’nin bu ortak bir duygusudur” dedi.

Uyar, partideki ‘değişim’ ve ‘yenilenme’ tartışmalarına ilişkin “Genel başkanımız öncülüğünde partideki değiştirmeyi ve dönüştürmeyi sürdürerek yerel seçimlerden bir zaferle çıkma planımız var” dedi.
Uyar ayrıca hedeflerinin mahalle delegeliği sistemini kaldırarak, ilçe yönetimlerinin doğrudan tüm üyelerin katılımlarıyla belirleneceği bir sisteme geçiş olduğunu da anlattı.
CHP genel başkan yardımcısının Diken’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Ekrem İmamoğlu’nun açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekrem beyin tavrı bireysel bir karar. Tabii ki insanların siyaset yapıp yapmayacakları ya da bunu hangi mecrada devam ettirip ettirmeyecekleri her şeyden evvel kendi takdirlerinde. İstanbul Büyükşehir Belediye başkanımızın açıklamasını dikkatle takip ettik. Ekrem bey bizim için önemli bir siyasi figür. Hatta Türkiye muhalefetinin de şu an temsil ettiği en büyük konumlardan birinin sahibi. İstanbul’un elde tutulmasına yönelik, İstanbul’un kaybedilmemesine yönelik bir tavır ortaya koydu. Ben bunu çok olumlu buluyorum. Zaten her Cumhuriyet Halk Partili insanın ortak bir duygusu. Böyle bir süreçte Ekrem bey eliyle bunun ortaya konması da memnuniyet verici.
‘Henüz yerel seçim sathına girmedik’
Ama şöyle bir durum var: Yaklaşık altı yedi aylık bir zaman dilimi sonrasında biz bu yerel seçimleri yapacağız. Henüz yerel seçim sathına tam olarak girmiş de değiliz. Buna ilişkin hazırlıklarımızı da başlatmış değiliz. Kendi kurullarımızda da bunların değerlendirilmesini bilahare yaparız.
Bir de değişim konusu var. Değişim ve yenilenme tartışması bir uzun bir süredir devam ediyor. Siz nasıl görüyorsunuz bu süreci?
Öncelikle toplumu yıpratan 21 yıllık bir iktidar var. Biz bu iktidara karşı 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri sürecinde mücadele verdik. Asgari müşterek değerlerde buluşmuş, bir araya gelmiş farklı siyasi yelpazeden, farklı siyasi gelenekten gelen yapılarla, kurumlarla ortaklaşa mücadele verdik. Tabii ki bu mücadelenin ana ekseni de Cumhuriyet Halk Partisi oldu. Toplumdaki iktidar değişiminin, dönüşümünün, 20 yıllık kötü düzenin sonlanması noktasındaki en büyük beklenti de Cumhuriyet Halk Partisi’ne odaklandı diyebiliriz.
Seçim sonuçlarının istendiği gibi gelmemesi, önce parti içinde ondan sonra da seçmen ve kamuoyu nezdinde hayal kırıklığı ve umutsuzluk yarattı. Bunları görmezden gelemeyiz. Dolayısıyla tepki de en fazla umudun beslendiği yere döndü. Biz de bu tepkilerden ders çıkararak Türkiye’ye tekrar umut olma noktasında, ağırlaşan yaşam koşullarını kolaylaştırma noktasında çabamızla mücadelemize devam edeceğiz.
Hatta 28 Mayıs akşamı genel başkanımız “Ülkenin bunca sorunu varken, bunlara kayıtsız kalamazdım, kalmadım. Yine kalmayacağım” dedi. Biz hala aynı noktadayız. Toplumun bizden beklentilerinin de farkındayız. Bu beklentileri 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde bir seçim kazanımına dönüştüremediğimiz, yeterince karşılayamadığımızın da bilincindeyiz. Ama bu kötü ruh halinden, bu olumsuz tablodan bir an önce kendi iç değerlendirmelerimizle çıkma sürecindeyiz. Buradan sıyrılarak yolumuza devam edeceğiz.

Biz cumhuriyetin ikinci yüzyılı diye bir iddia ortaya koyduk. Bu ikinci yüzyıla Türkiye halkı şimdilik büyük umutla giremiyor. Halkın ödediği bedeller de daha fazla artmaya başladı. Biz bunları tersine çevirmek için ülkeyi AKP esaretinden ve karanlığından, saray rejiminin hegemonyasından kurtarmak için mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz.
Değişim, dönüşüm tartışmaları seçim sonrasında çok dillendirildi. Aslında bunlar hayatın içinde olan kavramlar, ama bir değişimin, dönüşümün nasıl yapılacağı noktasında iyi bir çerçeve çizmek lazım. Ek olarak iyi bir planlama yapmak lazım. Bizim parti tarihimizde de parti geleneklerimizde de değiştirme, dönüştürme misyonları zaten vardır. Cumhuriyetle yaşıt hatta cumhuriyeti kuran bir partiyiz. Parti tarihine baktığımız zaman İsmet İnönü’nün ortanın solu noktasındaki bir ideolojik hatta partiyi getirmesi önemli. Akabinde Bülent Ecevit’in buradan devam etmesi ve ‘ne ezen ne ezilen, insanca hakça düzen’ ve ‘toprak işleyenin, su kullananın’ söylemleri bir değişimin, dönüşümün çerçevesini ve ana başlığını oluşturan söylemlerdi. Bunlar bizim parti kültürümüzde, parti tarihimizde var ve olmaya da devam edecek. Seçimden sonra genel başkanımız da birtakım değişimleri, dönüşümleri başlatma noktasında tavırlar takındı. Bunu sürdüreceğinden de bizim şüphemiz yok. Sadece, değişim ve dönüşüm olurken bir kişiyi suçlayarak, bir kişiye olumsuzlukların faturası kesilerek yapılmasını çok doğru bulmayız. Yani şahsen ben bir parti yöneticisi olarak, bir parti yöneticisi olmanın ötesinde bir yurttaş olarak çok doğru bulmam.
Ciddi değişim ve dönüşüm hazırlığındayız. Partinin tüzüğüyle, programıyla, daha katılımcı, daha kolektif, örgütlerin daha işlevsel olduğu, Cumhuriyet Halk Partili üyelerin karar alma mekanizmalarındaki yetkilerinin daha fazla arttığı bir değişimi, dönüşümü sağlayacağız.
Kongreler sürecimiz de sürüyor. Değişim, dönüşüm ya da adına yenilenme ne derseniz deyin örgüt bunların ihtiyacını gördüğü yerlerde de bu noktalarda zaten kararlar veriyor. Kongreler sürecimizi de biz bu beklentilerle takip ediyoruz. Buradan çıkacak sonuçta da kurultayımızda bu durumu devam ettirerek genel başkanımız öncülüğünde partideki değiştirmeyi ve dönüştürmeyi sürdürerek yerel seçimlerden de bir zaferle çıkma planımız var.
Yerel seçimlerden zaferle çıkma hedefi var, lakin İstanbul’a baktığımızda CHP’li belediye başkanları anakenti yöneten isimle polemik yaşadılar. Gerilimin olduğu yerde zafer çıkar mı?
Cumhuriyet Halk Partisi dinamik bir parti. Kendi içerisinde kurulların birbirine karşı agresif tavırları zaman zaman olabilir. Bu her dönemde böyleydi. İstenenin elde edilemediği bir mücadele bizde bir hesaplaşmaya döner. Bu hesaplaşmada zaman zaman belediye başkanlarının birbirini eleştirmesi, meclis grubunda tartışmalar, parti meclisinde farklı fikirler, görüş ayrılıklarıyla ortaya çıkar. Bunu sadece Bülent beyin, Battal beyin, Ekrem beyin arasındaki mesele olarak değerlendirmemek lazım. Bizim seçimden sonra yaptığımız ikinci parti meclisi toplantısı ki belki parti tarihinin en uzun süreli toplantısıdır, orada da ciddi eleştiriler, muhasebeler, sürecin öz eleştirileri yapıldı. Buradan bir sonuç çıkarmaya, beslenmeye çalışarak parti yoluna devam etmeye çalışıyor. Gerilimler olacaktır, tartışmalar olacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi’nde bunlar çok olağan ve normal süreçler. Fakat biz bu gerilimle ya da tartışmalarla, parti içindeki kadroların birbirleriyle husumetleriyle bir seçim sürecine girmeyeceğiz. Henüz seçim sathına tam olarak girmedik. Biz seçim çalışmalarının startını verdiğimiz anda Cumhuriyet Halk Partisi’nin bütün kadrolarını, bütün figürlerini tek vücut hareket ederken bulabilirsiniz. 2019 seçimlerinde biz bu birlikteliği sağlayarak 25 yıl sonra İstanbul’u iki kez kazandık. Genel seçimlerde istediğimiz başarıyı elde edemedik, ama bu başarıyı elde edememenin parti içinde bir öfkesinin, bir üzüntüsünün olması çok normal. Bu duygu durumlarının dışa vurulması bu dağınıklığı ve tartışma ortamını yaratıyor. Fakat Cumhuriyet Halk Partisi çok kısa sürede bunun içinden çıkacak. Önce elindeki mevcut büyükşehir belediyelerini, ilçe belediyelerini koruyacak, daha sonra da üzerine koyacak. Bizim bundan hiçbir kuşkumuz yoktur.
Genel seçimlere de aslında bölgesel olarak baktığımız zaman birçok yeni belediyenin Cumhuriyet Halk Partisi’nin yönetimine geçebileceği görülüyor. Birliği, bütünlüğü sağlayarak, bir dağınıklığa izin vermeyerek seçim sürecine hazırlanacağız ve sonunda da bir başarı elde edeceğiz.
Bizim genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu uzlaştırıcı ve masa kuran bir insandır. Bırakın Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki tartışmaları bitirmeyi, farklı siyasi geleneklerden gelmiş, ideolojik olarak geçmiş yıllarda birbirine hasmane tutumlar sergilemiş insanları bir masada tutarak bu ülkede gerçek bir demokrasi ve adalet mücadelesini sürdürdü. Bu Cumhuriyet Halk Partisi’nin şansı. Dolayısıyla parti içindeki şu an kamuoyuna yansıyan bir görüntü varsa bunu toparlamak ve bir arada durmak bizim için çok kolay ve çok daha kısa vadede altından kalkacağımız bir durum.
İlçe kongrelerinde çıkan tablo
İstanbul kurultay açısından önemli bir kent. Son ilçe kongrelerinde ortaya çıkan tabloyu nasıl görüyorsunuz?
Öncelikle biz konuya genel merkez cephesi veya değişim cephesi olarak bir kodlamayla girmiyoruz. Burada yapılar var, kongrelerin gidişatı da bu yapıların lehine ya da aleyhine gidiyor gibi bir görüşümüz, duruşumuz veya böyle bir okumamız yok. Bizim genel merkez olarak tavrımız, kongre süreçlerini, olağan akışına, delegenin, üyelerin inisiyatifine ve iradesine bırakarak sonuçları dikkatle değerlendirmek. Tabii ki Cumhuriyet Halk Partisi içerisindeki her üyenin, kazanan her ilçe yönetiminin aynı bakış açısına sahip olması gibi bir beklentimiz yok. Zaten Cumhuriyet Halk Partisi bu farklılıklardan ve eleştirilerden beslenen dinamikliğini de buradan sağlayan bir kurum.
Biz genel merkezciler, şunlar bunlar diye parti içerisinde hiç kimseyi kodlayarak bir kongre süreci ya da kongre sonucu takip etmiyoruz. Dolayısıyla bizim gündemimizde böyle bir tartışma yok.
Tüzük değişikliği
Cumhuriyet Halk Partisi’nin delege ve üye yapısı çok konuşuluyor. Delege ağaları, yukarıdan aşağıya ilerleyen bir süreç olduğu eleştirileri var. Siz bir tüzük değişikliği planlıyorsunuz. Buna çareniz olacak mı?
Kurultay takviminin birkaç güne yayılarak yapılması ve burada da bir tüzük değişikliğinin, tüzük tadilatının yapılması noktasında ciddi çalışmalarımız var. Genel başkan yardımcımız Zeynel Emre başkanlığında kurulan ve dinamik çalışan bir tüzük komisyonumuz da var. Sadece o komisyonun uhdesine bırakılan bir çalışma da değil bu durum. Üyelerin de sürece katıldığı, onların da görüşlerinin alındığı bir sistem kurularak bu süreç inşa ediliyor.
Söylediğiniz noktada biz de ciddi eleştiriler alıyoruz. Mahalledeki delegeyi elinde bulunduran grupların ilçe seçimlerinin kaderini değiştirmesi ve yönetim şekillendirilmesi gibi şikayetler bize Türkiye’nin dört bir tarafından geliyor. Mahalle delege seçimlerini kaldırarak ilçe yönetim seçimlerinin üye bazında, tüm üyelerin katılımıyla ve belki görece daha demokratik bir noktada yapılması çalışmamız var. Bunu da yapıp tüzüğümüzde kalıcı bir hale getirerek önümüzdeki dönem ilçe ve il kongrelerinin başlangıcını üyelerin tümünün katılımıyla verme noktasında bir çabamız söz konusu.
Peki bu değişiklikle hangi delegeler oy kullanabilecek?
Tabii bunları da değerlendirme sürecindeyiz. Aktif üyelik, pasif üyelik tartışmaları var. Bunu aidatla mı yaparız, yoksa parti çalışmalarına katılma şekliyle mi ya da sandık kurullarında görev almak, parti faaliyetlerine katılmak gibi şartları mı getiririz? Hepsi değerlendirdiğimiz, kendi içimizde tartıştığımız ama içinde bulunduğumuz süreç içerisinde de nihai karara varmadığımız bir konu. Tüm bu seçenekler, şu an masada değerlendirme aşamasında. Ama sağlıklı bir yapıya kavuşturma noktasında ciddi ve titiz bir çalışma içerisinde olduğumuzu söyleyebilirim.
Tüzük kurultayında tüm üyelerin mutlu olacağı, parti örgütümüz dışında Türkiye kamuoyunun aslında demokrasi çevrelerinin takdir edeceği tüzüğü ortaya koyacağız.
PM listesi için mücadele
Kurultayda parti meclisi listesi için de ciddi bir mücadelenin olacağı konuşuluyor. Bu konuda sizin düşünceniz neler?
CHP kurultaylarının kendi içerisinde her zaman zorlukları vardır. Her zaman çetin şartlarda ve mücadelelerde yapılmıştır. CHP kurultaylarında parti meclisine dair mücadeleler, bu zamana kadar nasıl gösterildiyse aynı şekilde gösterilecek. Eksi ya da artı bir durumun olacağını düşünmüyorum. Örgütün aslında CHP tabanının ve kadrolarının parti meclisindeki aritmetiğinden ziyade yerel seçimde istenen sonuçları almak için nasıl bir stratejiyle gireceğimiz, belediyeleri nasıl elimizde tutarak, sayıca daha da artırabileceğiz ve seçimlerden nasıl zaferle ayrılacağız yönündeki beklentileri daha ön planda.
Seçmenin yeniden motive olup sandığa gideceğine inanıyor musunuz?
Seçmen yeniden sandığa gidecektir, bu anlamda motive olduğunu sahada da görüyoruz. Evet çok uzun bir süre olmadı, seçimlerden sonra yaklaşık üç ayı geride bıraktık. Zaten ilk tur seçimlerinde meclis çoğunluğunu kazanamamak kısmen demoralize etmişti. 28 Mayıs da sonuçları değiştirmedi. Bu durumun, halkın duygu durumunu değiştirdiğini, bir üzüntüye ve demoralize olma noktasına getirdiğini görmezden gelemeyiz. Ama AKP iktidarının Türkiye’yi nereye sürüklediği, geride bıraktığımız üç ayda bir kez daha görüldü.
Halkın aslında kendi kendine bizim dışımıza da yükselen bir motivasyonu var. Bu iktidarla, bu saray rejimine yerel seçimde bir hesaplaşmayla onu geriletmek için mücadelesine devam edecek.
Ama halkın esas gündemi de derinleşen ekonomik kriz. Bir yandan asgari ücret beklenen düzeyde yükseltilmedi son olarak da memur zamları için hükümetin getirdiği teklif ortada. Bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında bu mesele seçimden öncesinden başlayarak değerlendirilmesi gereken bir mesele. İktidarın vaadini hatırlarsınız, ‘asgari ücretle ilgili bir tartışmadan önce asgari ücretin 500 dolar seviyesinin altında olmayacağı.’ Seçimden sonra iktidarın ilk icraatı, temmuzda asgari ücret düzenlemesi oldu. Fakat burada 500 doların yerinde yeller estiğini gördük. Yönetilemeyen bir ekonomi politikası vardı zaten, 28 Mayıs’tan sonra bu daha da derinleşti.
Yine dün hükümetin memur maaşlarıyla ilgili teklifi de enflasyonun altında. İşçiyi, emekçiyi, memuru aslında enflasyona ezdirmekten başka bir amaç taşımayan, yaralara merhem olmayan bir teklifte bulundu.
Aslında süreç baştan çok doğru kurulmuyor. Asgari ücret görüşmelerinde de TİS görüşmelerinde masada oturan yapıların, memurların emekçilerin temsiliyetinin ne denli hayata geçirildiği yıllardır eleştirilen bir konu. Buna rağmen bu yöntemde ısrar edilmesi, bu süreçlerin baştan sakat doğmasına, sağlıklı yürümemesine neden olmaktadır. Deyim yerindeyse al gülüm ver gülüm minvalinde bir süreç yürütülüyor. Halkın beklentilerini, emek kitlesinin, emeklilerin, memurların beklentisini ve onları yaşama tutunmasını sağlayacak seviyeleri karşılamıyor.
Bugün Merkez Bankası’nın 2024 enflasyon beklentisi, yüzde 33 seviyesindeyken iktidarın toplu sözleşme görüşmelerinde memur emekçilerine ilk altı ay için yüzde 14, ikinci altı ay için yüzde 9 gibi bir zam teklifinde bulundu. Zaten asgari ücretten başlayan bir halkı örseleyen süreç vardı. Bugünkü memur maaşları teklifinde de iktidarın tavrı hiç değişmeden sürüyor. Bu teklifler, bu kadar artan hayat pahalılığı, her gün ardı arkası kesilmeyen zamların ve yükselen enflasyonun ortasında bu oranlarda insanlara zam teklif etmek, “Hayatta kalabilirseniz kalın size kolay gelsin” demekten başka hiçbir şey değildir.