Arslan, cuma günü yaşadıklarını anlatan yazısında “Meslekte 50’nci yıla yaklaşmışken o koşturmacaya daha ne kadar dayanabilirdim? Vites küçültmenin vakti gelmemiş miydi?” demiş, Ayşenur Arslan’a bu kararı zona mı aldırdı yoksa bu medya iklimi mi?
Arslan, yaşadıklarını yazmak için masasının başına oturduğunda Türkiye havadan sınır ötesi operasyona başlamıştı. İktidar kanalları silahlı kuvvetlerin gücünü harita başında överken, Reuters ve Wall Street Journal’dan bir son dakika haberi düştü. ABD Türkiye’ye ait bir SİHA’yı vurmuştu. Bu haberi hiçbir kanal (ertesi gün Türkiye’den resmî açıklama gelinceye dek) veremedi, verebilen haber siteleri başına “İddia” ibaresini koyma ihtiyacı hissetti. Resmî açıklama gelmeden haber verebilen, soru sorabilen gazetecilik “vites küçültmeye” zorlandı. Kılıçdaroğlu “…Şimdi de SİHA’mız düşürülüyor, yine başka ülkeden duyuyoruz…” dedi. Neden acaba? Medyanın işini yapabilmesi için güçlü bir siyasi destekten yoksun olmasından olabilir mi? Yasal bir parti olduğunu hatırlatma ihtiyacı duyarak, geçen hafta başından beri HDP yöneticileri, il başkanları gerekçesinin ne olduğu söylenmeyen bir operasyonla gözaltına alınıyor, “muhalif” denen kanallar bunun haberini yapamıyor. Akşener’in Yerlikaya’yı “son dönemde şeffaf bir süreç yürüttüğü” için tebrik etmesi ‘yerel seçimlerden ittifak olacak mı, olmayacak mı?’ çerçevesinden haber oluyor. Soru sorabilen gazeteci için ne hukuki ne siyasi bir koruma yok, cezaevi bir kılıç gibi tepesinde sallanıyor. Medya patronu kanalı elinden gidecek diye korkuyor, siyasetçi beni “terörle” ilişkilendirirlerse oy kaybederim diye hukuksuzluğa göz yumuyor. Gündem birden yeni hiçbir bilgi içermeyen, siyasi bağlamı sıfır “Kedicikler” belgeseline odaklanıyor. 90’larda da böyleydi. Ayşenur Arslan zonanın hesabını görür elbet, ama bu siyaset, bu meslek bu hastalığı ne zaman ve nasıl yenecek?