H. Ayhan Tinin / Sanat da var / Sinema
Büyü gibi bir şeydi.
Seyirci hep sahneye bakacaktı.
Siz hep orada olacaktınız.
Kural ve anlaşma buydu…
Bir gün seyirci sahneye bakmaktan uzaklaştı.
Büyü bozuldu.
Sizin hayat hikayeniz Türkiye’nin yalnızca tiyatro tarihi değil. Aynı zamanda sanat tarihiydi de…
Bir Yıldız Kenter belgeseli ‘Caniko’!
Netflix platformunda izleyiciye sunuldu.
Nerdeyse film tadında, iki saat nasıl geçti fark etmeden, neden bittiğine üzülerek, bir duygu seli halinde, bazen düşünerek ve bazen öfkelenerek; fakat asla odaklanmaktan vazgeçmeden izlenecek bir yaşam öyküsü…
‘Hocaların hocası’ derler Yıldız Kenter için; doğrudur. ‘Kendisinden sonra gelenlerin yeterince yolunu açmadı, parlamasına izin vermedi’ derler doğrudur. ‘Tiyatro tutkusu o kadar büyüktü ki…’ diye yüzlerce anı paylaşırlar, doğrudur. ‘Seyirciye olan saygısı…’ cümlesiyle başlayan sayısız anı; hepsi doğrudur.
Yıldız Kenter insanlar içinde bir insan. Hepimiz gibi… Bize benzeyen.
‘Annesinin küçük kızı’ olmaya ömrü boyunca devam eden bir kadın…
Kardeşi Müşfik’i bebeği gibi gören bir abla…
Kızına yeterince zaman ayıramadığını düşünerek üzülen bir anne…
Eşi Şükran’a kocaman sevgisiyle bağlı bir eş…
Hayatın içinde sevinçleriyle, hüzünleriyle, hatalarıyla, iyilikleriyle insanlardan bir insan olan Yıldız Kenter sahneye çıkıp oynamaya başladığında her şey değişiyor, büyü başlıyordu…
Bunu belgeselde en güzel dile getirenlerden biri Zeynep Oral. Milliyet Sanat Dergisi’ni yıllarca küçücük bir odada Zekai Muratçay, Akal Attila ile çıkartan bir İstanbul hanımefendisi, sanat hayatımızın en önemli kilometre taşlarından biri…
Şöyle diyor Zeynep hanım ‘Sahneye Yıldız Kenter olarak girer. Sonra gözünüzün önünde yavaş yavaş canlandırdığı karaktere bürünür. Sonra muhteşem bir tiyatro yıldızından, muhteşem bir oyun izlemeye başlarsınız’.
‘Caniko’ belgeseli yalnızca bir insanın öz yaşam öyküsü değil.
Bugün ve dün sinemada, televizyonda, sahnede izlediğimiz onlarca sanatçının da öyküsü… Her biri mutlaka yaşamalarının bir döneminde Yıldız Kenter ile birlikte olmuşlar. Ya aynı sahneye emek vermişler ya Yıldız Kenter’in rahle-i tedrisatından geçmişler.
Küslükler kırgınlıklar da olmuş, ömür boyu bitmeyen dostluklar da…
Yaşamında bir kara komedi var ki üzerine çok uzun düşünülmesi gerek. Türkiye’nin olağanüstü biçimde siyasete bulandığı günler… Yıldız Kenter çok bilinen ve dikkatleri üzerine çeken bir kimlik… Her iki taraf da onun kendilerinden olmasını istiyorlar doğal olarak. Ve bir şekilde sergilediği eserlere bakarak her iki taraf da Yıldız Kenter’i karşı tarafa hizmet etmekle suçluyor.
Kendisi, ülke ve insanlık için neyin önemli olduğunu, yaşam öyküsünü oyunlaştırdığı ‘Hep Aşk Vardı’ metninde anlatıyor. ‘Ama bir gerçek var, bu dünya bizler sayesinde iyi, çok daha iyi bir dünya oluyor. Sanatımızla renk katıyoruz, zenginlik, anlam katıyoruz dünyaya… Sanatsız bir dünyanın güzelliği, eksikli bir güzelliktir’.
Bu ülkenin tarihinde Kenter Tiyatrosu’na haciz götürmeyi düşünen bir banka olduğunu unutmayalım.
Salonsuz Kenter Tiyatrosu’na kendi salonunun kapılarını açan, Haldun Dormen’i de unutmayalım.
Bugün Kenter Tiyatrosu diye bildiğimiz bina için, ortada henüz tuğlalar varken on koltuk birden satın alarak yepyeni bir finansman yolunu açan Erol Simavi’yi de unutmayalım.
Bir tiyatro çığlığıdır Yıldız hoca’nın unutulmaz repliği ‘Seyirci var mı seyirci? Sen onu söyle…’
Kalabalık var ama sahneye bakmıyorlar hocam… Büyü bozuldu…