
MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
mustdagistanli@gmail.com
Herkes hergün bir Metin Eloğlu şiiri okumuyor, hergün birkaç sayfa Oğuz Atay, Refik Halid’den bir yazı okumuyor… Hergün haberlerin, köşe yazılarının, sosyal medya paylaşımlarının Türkçesiyle karşılaşıyoruz; gazetecilerin dili sarıyor ortalığı. Dil bilincinin oluşmasında, gelişmesinde, beslenmesinde gazetecilere büyük görev, sorumluluk düşüyor demek ki. Gazeteci işini dille yapıyor, fakat gazetecilerin Türkçesi çok kötü. Beteri var, gazeteciler dille ilgili hiçbir kaygı, hassasiyet taşımıyor.
Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin geçen hafta açıkladığı 2022 ödülleri bunları bir kere daha düşündürdü bana. İki yolla düşündürdü: hem ödül verdiği haberlerle, hem de bu ödülleri duyurduğu metinle. Önce dokuz cümlelik duyuru metnine bakalım.
İlk cümle şu:
“Gazetecilik mesleğini yapan emekçiler her geçen yıl, her geçen gün biraz daha zorlukla karşı karşıya kalarak mesleğini yapmak zorunda kalıyor.”
… yapan emekçiler yapmak zorunda kalmış. Zorlukla/zorunda, kalarak/kalıyor tekrarları da cabası.
Üçüncü cümle:
“Birçok meslektaşımızın haber peşinde koşarken imkanlarının engellendiğini, haberinin sansürlendiğini veya yaptırılmadığı gerçeğinin de farkındayız…”
“İmkanların engellenmesi” ne demek? Zaten cümle de bozuk, farkında değiller.
Dördüncü cümle:
“Sendikasız ve çok zor şartlarda mesleğini yapmaya çalışan yüzlerce meslektaşımızın haberlerini yapmak için büyük emek harcadığından eminiz…”
… yapmaya çalışanlar yapmak için emek harcamış. Bir de tabii, burada “eminiz” denmemeli, çünkü “eminiz”le net bilmediğinizi itiraf edersiniz, dışardan konuşanın dilidir “eminiz”. Vurgu gibi görünür ama değildir, kesinlik kattığını sanırsınız ama aslında kesinlikten yoksun olduğunuzun itirafıdır. Siz bir gazetecilik kuruluşusunuz, siz de gazetecilik yapıyorsunuz, o zaman ya şöyle demelisiniz:
“… büyük emek harcıyor.”
ya da şöyle:
“… büyük emek harcadığını biliyoruz.”
Bu kadar kötü cümlelerle, berbat bir Türkçeyle bir ödül yazısı yazan kurum, ödül verdiği haberleri seçerken de dile dikkat etmez tabii, haber dilini bir ölçüt olarak görmez. Şimdi onlara bir bakalım.
ÇGD, Mustafa Ekmekçi haber ödülünü İsmail Arı’ya vermiş, Kızılay haberleri dolayısıyla. Bu yazıdaki amacım ödüllerin bu haberlere neden verildiğini sorgulamak değil, bu haberlerin nasıl yazıldığına, diline bakmak, bu ölçütle ödülü hak edip etmediklerini tartmak. İsmail Arı önemli haberleri kovalayan, çıkaran çalışkan bir muhabir, ama haber yazmayı hiç bilmiyor. Öğrenmesi kendisi için de gazeteciliğimiz için de büyük kazanç olur.
ÇGD’nin ödüle değer gördüğü, çok önemli bulduğu AKP içindeki kavganın son adresi Kızılay haberi şu cümleyle başlıyor:
“Kızılay’ın 103’üncü Genel Kurul’u dün Ankara’da gerçekleştirildi.”
Bu yazıya/habere başlama meselesine ayrı bir yazıda değinmek istiyorum, ama burada şu kadarını söyleyeyim: Bu cümleyle başlayan bir haberi neden okuyalım? Haberin en önemli meselesi genel kurulun toplanması mı?
Bozuk olan ikinci cümle, evet, bir haber veriyor, ama başlığın ve ödülün vaad ettiği önemde değil:
“Son yıllarda skandallarıyla gündem düşmeyen Kerem Kınık yeniden Genel Başkanlığa seçildi.”
Üçüncü cümledeki bilgi de asıl meselenin önünde yer almış. Buyrun:
“Genel Kurul’a Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, AKP Genel Başkan Yardımcıları ve milletvekilleri de katıldı.”
Giriş paragrafının son cümlesi de şu:
“Ancak Kızılay’ın Genel Kurulu’na, yönetim kurulu üyeliği görevi sona eren Naci Yorulmaz’ın sözleri damga vurdu.”
Nihayet konuya girecek miyiz nedir? Ama bu cümle de bir şey demiyor, bir şey deneceği müjdesini veriyor sadece.
İsmail Arı’nın kurduğu sonraki cümleleri de sıralayayım da görün:
“Aynı zamanda Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’nın (TİKA) başkan yardımcılığı görevini de yürüten ve Bilal Erdoğan’ın arkadaşı olduğu iddia edilen Naci Yorulmaz, Kızılay Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, ‘……..’ dedi.”
” ‘Bugün konuşmak zorunda hissediyorum’ diyen Yorulmaz, şunları da söyledi:”
Son cümlede de Kızılay yönetim kuruluna seçilenlerin listesi var. Bitti.
Haber öyle damga mamga vurmadığı gibi, hiçbir şey anlatmıyor, Yorulmaz denen adam, yönetim kurulu üyeliği sona erince, “Konuşmanız gereken yerde konuşun” demiş, o kadar. Bu haber gazeteye hiç girmese de olurdu. Bu kadar kötü yazılmış bir habere ÇGD nasıl ödül verebildi?
Bu ödülleri belirleyen seçici kurulun kimlerden oluştuğunu bilmiyoruz, ÇGD duyurusunda bunu söylemiyor, internet sitesinde de bu bilgiyi göremedim. Bu gizli seçici kurul, Refet Genç haber ödülünü de Asuman Aranca’nın Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda inanılmaz hırsızlık: Erdoğan’ın dağıtacağı oyuncakları çaldılar haberine vermiş. Seçici kurul, bu haberde de görülüyor ki haberin nasıl yazıldığıyla, diliyle, anlatımıyla hiç ilgilenmemiş.
Giriş paragrafının son cümlesi:
“Cumhurbaşkanlığı Koruma Daire Başkanlığı’ndan yapılan ihbar üzerine, son bir ay içerisinde yaklaşık 920 bin liralık oyuncak çalan ve bunları satın aldığı belirlenen 8 kişi Ankara’da gözaltına alındı.”
İhbar yapılmaz, edilir. Üstelik burada yapmaya da etmeye de gerek yok, “… Başkanlığı’nın ihbarı üzerine” demek yeter.
Muhabirimiz gibi seçici kurul da “içerisinde” denmeyeceğini, bunun uyduruk Türkçe, doğrusunun “içinde” olduğunu bilmiyor.
Hadi bunları geçtik, cümledeki özensizlik yanlış bilgi veriyor; sanırsınız ki oyuncakları satın alan sekiz kişi yakalanmış, oysa satın alan sadece iki kişi.
Haberde alıntılar, neyin ne kadar tırnak içinde verileceği önemlidir. Gereksiz sözlerle, genelgeçer doğrularla dolu uzun alıntılar gazetecilğimizin hastalıklarından biri. Yazıyı, haberi böyle alıntılarla doldurmak, gazetecinin anlatma yetkisini elden çıkarması demektir. Siz anlatacağınıza, haber konusu kişilere anlattırırsanız okuru en iyi ihtimalle bir çöp dağı karşısında bırakırsınız. Bu haberde muhabirimiz sanıkların savcılık ifadelerini veriyor olduğu gibi, hadi oturtun bakalım bir sanığın verdiği şu “bilgiler”i bir yere:
“Görüntülerde ben varım. Caminin alt tarafındaki depodan araç hazırlandı. T.Y göreve çıkacaktı. Bana Konya’ya göreve çıkacağını söylemişti. Koliler 20 ya da 21 taneydi. Ben oradan eve geçtim, kendisi de göreve gitti. Ben sadece kolileri yüklemesinde yardımcı oldum. T.Y’ye 40 bin lira borç vermiştim. Kendisi bu borcun taksitlerini bana banka yoluyla ödüyordu. T.Y ile aramız çok iyiydi. Benden göreve çıktığımda koliyle oyuncak istedi. Kabul etmeyince aramız bozuldu. T.Y bizden habersiz 3 araçtan bizim iznimiz olmadan oyuncak almış. Bu durumun sıkıntısını Külliye’de ben çektim. Akşam 19.00’dan sonra araç yükleyecek personel olmuyor. Oyuncak kamyonları zaten program öncesi yüklü bir şekilde hazır bekletiliyordu. T.Y yüklenen kamyonlardaki oyuncakların yetmeyeceğini söyleyerek ekstra minibüse de yüklememizi söyledi. Suçsuzum”
Kamera kayıtlarında görünen adamın verdiği çok önemli bir bilgiyle, vay be, müthiş bir itirafla başlıyor alıntı: “Görüntülerde ben varım.” E sonraki cümleleri de okur büyük bir şaşkınlıkla, merakla, bilgilenerek okumuştur. Seçici kurulun böyle okuduğundan eminiz, ödül verdiğine göre.
Yerel haber ödülünü alan Akın Bodur’un Lübnan’dan Hatay’a uzanan “usulsüzlük” iddiası, bir haberin nasıl yazılmaması gerektiğini gösteren güzel bir örnek. Muhabirin işlerinden biri, teknik sayılabilecek konuları, konunun uzmanlarının kulandığı terminolojiyi, jargonu okurun diline çevirerek haberi yazmaktır, yoksa hiçbir şey anlamayız, bazan da çok az şey anlarız. Adliye haberleri bu dediğimin örnekleriyle doludur. Akın Bodur’un haberi bu bakımdan gerçekten ibretlik. Haber bir avukatın suç duyurusundan alınmış cümlelerle yazılmış. Kanun numaraları, bakanlar kurulu kararları, mevzuata dair ifadeler … ne olduğunu anlamak bizim gibi okurlar için imkansız, okumak imkansız zaten. Bu haberi okumayı becerip anlamayı başararak bir de ödül veren ÇGD seçici kurulu da bir ödülü hak ediyor.
Oysa seçici kurul, ÇGD haber ödülünü verdiği Timur Soykan’ın Karanlık dünya bir çocuğu yuttu haberinden ders çıkarabilirdi. Timur Soykan da haberini iddianameden çıkarmış, pek çoğunuz okumuşsunuzdur bu haberi, ama bir de bu gözle okuyun, bakın nasıl anlatmış. Sonra belki buradaki örneklerle karşılaştırırsınız, belki seçici kurul karşılaştırır.
ÇGD Hale Gönültaş’ın Selefi cihatçıların ribat mekanı: Temel eğitime gönderilmeyen çocuklara bodrum katında dini eğitim haberine de Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik ödülü vermiş. Hale Gönültaş da haberlerini, özellikle röportajlarını bildiğim, çok önemli konuları kurcalayan bir gazeteci, ama o da yazmayı öğrenmeli, Yaşar Kemal gibi röportaj ustalarını okuyup diline ve nasıl yazacağına dair dersler çıkarmalı. Ödül alan işine bir bakalım.
Bir cümlelik giriş paragrafı şu:
“Ankara’da IŞİD’ten dönen, tutuklanıp etkin pişmanlıktan yararlanıp tahliye olanların yanı sıra cihatçı selefilerin yoğun olarak yaşadığı Altındağ, Pursaklar, Örnek Mahallesi, Karapürçek, Hüseyin Gazi gibi mahallelerde sabah saatlerinde temel eğitim yaşındaki kız çocuklarının baş örtüleri, erkek çocuklarının ise altlarında şalvarlarla kendilerini bekleyen minibüse binip mahalleden ayrıldıklarını görmek mümkün.”
“Ankara’da”nın yeri yanlış, “altlarında”ya gerek yok, ama asıl sorunumuz o değil şimdi. Cümlenin kuruluşuna bakarsanız, en önemli mesele, başörtülü ve şalvarlı çocukların minibüse binip biryerlere gitmeleri. Ha, bir de bunu görmek mümkünmüş.
Kötü Türkçe örneklerini ve cümle bozukluklarını tek tek sıralamayalım, bir örnekle yetinelim:
“Yaklaşık altı ay önce kız çocuklarının bir kısmının Sincan’da eşini IŞİD saflarında kaybettikten sonra, Suriye üzerinden kaçak yollarla Türkiye’ye gelen kadınların eğitim verdiği bir yere götürüldükleri yönünde bilgiye ulaştım.”
Cümleye bakarsanız, Ankara’nın Sincan ilçesindeki İŞİD saflarında kocalarını kaybeden kadınlar var! İşte kötü Türkçeyle okura bunu yaparsınız; bu adamlar Sincan’da değil, Suriye’de biryerlerde öldü. Yine bu cümleye göre, bu kadınlar Suriye üzerinden Türkiye’ye gelmiş! Bu da doğru değil, Hale Gönültaş, “üzerinden” kelimesinin anlamını bilmiyor olamaz, kullandığı kelimelerin ne anlama geldiğine aldırmıyor, onlar üzerinde düşünmüyor sanırım. Bu kadınlar Suriye üzerinden gelmedi, Suriye’den geldi.
Seçici kurul da dilin nasıl kullanıldığına aldırış etmemiş, öyle vermiş ödülleri.
Sarallar soruşturmasının perde arkasında Soylu ile Aktaş arasında yaşananlar‘la köşe yazısı ödülünü alan Tolga Şardan da işlerini bildiğimiz bir gazeteci. Özellikle emniyet içindeki ilişkileri, gelişmeleri iyi takip eder Tolga Şardan, fakat genel olarak bir kurgu sorunu vardır yazılarında, savruktur, heyecan verici olayları, ustalıkla edindiği bilgileri heyecanı öldürerek yazar. Bu yazısı da öyle. Bunun bir nedeni, belki de, aslında haber yazması gerekirken “köşe yazısı” kılığına girmeye çalışması. Zaten ÇGD de köşe yazısı ödülü vermiş ona.
Neredeyse yazının ortasında “Sıra geldi, Sarallar Grubu’na yönelik son operasyonun perde arkasını aktarmaya…” gibi, iyi bir haberde, iyi bir köşe yazısında da bulunmaması gereken bir cümleyi bu yüzden kuruyor; köşe yazısı bu, istediği şeyi istediği yerde söyleme hakkı var.
Anlatacağı bunca önemli şey varken habere “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, ülkenin önde gelen organize suç örgütleri arasında yer alan Sarallar Grubu’na yönelik iddianamesini tamamladı” diye gayet kakavan bir cümleyle başlanmayacağını bilecek tecrübede biri Tolga Şardan.
Televizyon haberi ödülünü alan Meral Danyıldız’ın “Böbrek pazarlığı” haberini bir türlü bulamadım. Aslında ÇGD, ödül verdiği bütün işlerin linklerini vermeliydi.
Tunca Öğreten, Murat Baykara ve Ömer Çakan’ın belgesel ödülünü alan “Coğrafya Haberdir”i pırıl pırıl bir iş.
ÇGD gerçekten hak eden işlere ödül vermeli ki gazetecilerin almak isteyeceği ödüller dağıtabilsin. Ödül verenimizle de, ödül alanımızla da öğrenmeye ihtiyacımız var.
DİLE GELENLER
Yakalananlar – ele geçirilenler
Bana bu bağlamda hep yanlış gelmiştir. Ele geçirme varken, neden yakalama? Ben yakalama kelimesini canlılar için kullanırım. “Kamyonda dört sandık silah yakalandı” demek bana yanlış gelir. Ama Diken’e kadar yayılmış bu: “İstanbul’da yılbaşından bu yana 8,5 ton uyuşturucu yakalandı.” Bilmem yanlış mı düşünüyorum? Yavuz Baydar
MAD: Ben de Yavuz gibi düşünüyorum.*
Karar’daki kelamcı
Sana öteki mahalleden bir inci sunmak istiyorum. Karar gazetesinin “Görüşler” bölümüne yazı gönderen Namık Kemal Okumuş adlı bir zat var. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Bölümü’nde Prof olan bu zat, Görüşler’e fazla yazı gelmediğini fark etmiş olacak ki her hafta bir yazı yollamayı kendine iş edinmiş. Ama ne yazılar! Ben diyeyim “anal dönem fiksasyonunun” nadide örnekleri, sen de “pasif agresifliğin” zirveleri. Okuru yormak ne kelime, adam bizi triatlona sürüyor.
Müslüman okurlar buna ne diyor acaba? Tek tek bütün kelimeleri bilmelerine karşın, hiçbir cümlesini anlayamadıkları bu metinler karşısında imanlarından kuşku mu duyuyorlar? Yoksa “Biz anlamasak dahi dinimiz işte böyle derinliklidir” mi diyorlar?
Ikın ıkın Namık’ın, 12 Temmuzda yayınlanan Şüpheye Düşmeyen İnsanın Seçkinliği başlıklı yazısını özellikle öneririm. Kendini Konstantiniyye surlarını aşmaya çalışan Yeniçeriler gibi hissetmen garanti. Emre Aköz (E)
MAD: Karar çok iyi bir şey yapıyor, yazıları okur yorumlarına açıyor. Söz konusu yazıyla ilgili yorumlardan birini alalım buraya:
“Kıymetli yazar, yazınız çok yorucu. Hatta bıktırıcı. Biraz kaliteli edebiyat metinleri okuyarak kendinizi geliştirmenizi tavsiye ederim.”
*Diken’in notu: Başlık, ‘İstanbul’da yılbaşından bu yana 8,5 ton uyuşturucu ele geçirildi’ olarak değiştirildi.