
H. Ayhan Tinin / Sanat da var / Belgesel
Güvercinler, dağlar, büyükşehir ve dikenli teller arasında iki kadın öyküsü…
Yok. Öyle kader kurbanı klişesiyle anlatılması zor.
Havva ile Aylin’in yaşadıkları, kadere yürümek aslında… Adım adım… Yavaş yavaş… Acı acı…
‘Cadı Üçlemesi+15’ belgeselini izlemek için uygun bir zamanı beklerken; ekim yağmurları ”Haydi bakalım” dedi.
Yaklaşık yetmiş dakikalık belgesel tamamlandığında, göğsümde kocaman bir ağrıyla balkona çıktım. İçeriğe mi, biçime mi? Neye odaklanacağımı bilemedim.
Önümde tertemiz bir belgesel vardı. Sinema sanatı tadında…
İçinde çok zor iki hikâye vardı. Bıçak keskinliğinde…
Ceylan Özgün Özçelik’in yönetmenliğinde bir üçlemenin ikinci ayağı ‘Cadı Üçlemesi +15’ filminin tamamını işlemeyi kadınlar üstlenmişler. Bir tür kız kardeşler dayanışması gibi…
İki kadının gerçek hikâyelerine ses olan Gülçin Kültür Şahin ve Hale Sürel, görüntü yönetmeni Gözde Koyuncu, kurgu masasında Arzu Volkan… Ve yapımın diğer aşamalarında da kadınlardan oluşan ’emek grubu’ diyebileceğimiz ekip, sanatsal ve sosyal etkisi çok üst düzeyde bir iş ortaya çıkartmış.
İzleyen herkesi düşünmeye çağırıyor.
”Ben az anlatıyorum, siz çok anlayın” diyor kadınlardan biri…
Kadın cinayeti meselesinde bu kez solmuş fotoğraflar yerine, kadınların ağzından anlatılan kendi hikayeleri var.
Yönetmen kadınların görüntüsünü ya da ses kaydını almak için yaptığı başvurularda yasal engelle karşılaşınca, öykülerini karşılıklı mektuplaşmalar ve konuşmalardan derleyip; kıymetli iki kadın oyuncunun sesleriyle, bu kadınların izleyenlere ulaşmasını sağlamış.
Seslere görüntüler eşlik ediyor. Kadınların yaşadığı yerler, mahalleler, anılarında geçen sokaklar… Ya da görüntülere sesler eşlik ediyor desek daha mı doğru?
Çünkü yönetmen Ceylan Özgün Özçelik sinema dilinden hiç vazgeçmeden anlatıyor bütün hikâyeyi…
Görüntülerin ve kurgunun dili de ortak bakış açısının, seyirciye doğru duyguları aktarmasında büyük pay üstleniyor.
Keşke büyümeseydik!
İki kadını da bu ortak çığlıkta birleştiren hayatın arkasında ne var?
Cılız kalmış bir erkek egemen bakış mı?
Yetersiz yasalar mı?
İçinde yaşayanlara adeta iğneli fıçı duygusu veren sosyal çevre mi?
Okumamış/okumayan, düşünmemiş/düşünmeyen, dert etmemiş/umursamayan bir kalabalığın içine doğmuş olmaları mı?
Masal dinlememiş kadınların kaderi mi bu?
Masal dinlemedikleri için mi erkekler böyle?
Parası olanların çocuklarını dadıya, parası olmayanların sokağa terk ettiği sosyoekonomik düzenler mi, bu hikâyelerin nedeni?
”Başka bir dünya mümkün!” diye haykıran bir belgesel ‘Cadı Üçlemesi+15’!
Toplumların vicdanlarını sanat yapıtları inşa eder. Gökyüzü gibi bir şeydir sanat. Bazen mavi-beyaz bulutlu, bazen koyu gri yağmurlu… Bugüne ilişkin söyleyecek sözü olan sanat yapıtlarının değeri, tecimsel değerleriyle ölçülmeyecek kadar yüksek.
Hayatı yaşamakla, hayatı düşünmek arasında bir yerde karşınıza çıkan, tokat gibi, sinema tadında bir belgeselle yeniden düşününüz. Size ‘az’ anlatılanı ‘çok’ düşününüz!
Bu coğrafyada yaşadıklarımızın Batı’nın çok sevdiği oryantalist hikayeler olmaktan çıkıp, insan onuruna yakışan bir hayat için, neye ihtiyacımız var sizce?