MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Esin Şenol 65 yaşın üzerindeki herkesin grip, zatürre ve hatta zona aşılarını yaptırmaları gerektiğini söyledi. Şenol geçirilen enfeksiyonların kalıcı bağışıklık bırakmadığını hatırlattı.

Hiç kuşku yok ki aşılar olmasaydı, dünya bambaşka bir yer olurdu. Aşıların geliştirilmesi, insan ömrünü uzatan başlıca faktörler arasında sayılıyor. Nitekim bulaşıcı hastalıklara karşı aşılarla sağlanan başarı ve uzayan ömür, bu kez bulaşıcı olmayan hastalıkları (kalp ve damar hastalıkları, Alzheimer, kanser, inme vb.) karşımıza çıkardı.
Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubunun Ankara’da düzenlediği ve bugün başlayan 8’inci Ulusal Erişkin Bağışıklama Simpozyumu’nda erişkin aşılamaları konuşulacak. Şenol sempozyum öncesinde sorularımızı yanıtladı. Türkiye’de aşılama trafiğinin 11 yaşından itibaren büyük bir kesintiye uğradığını hatırlatan Şenol, “Bu kabul edilemeyecek ortaçağ hastalıklarına yol açıyor. Diğer yandan erişkinler aşıları bulunan zatürre ve gripten hala çok ölüyorlar” dedi.
Ülkemizde risk grubu aşılamaları kötü düzeyde. Risk gruplarından kasıt, 65 yaşın üstündekiler, kronik hastalıkları olanlar, bağışıklık sistemi baskılananlar, kanser hastaları, gebeler. Yine bunların çocukluk döneminde yapılan aşılarının koruma düzeylerine bakılması öneriliyor. Yeterli antikor kalmamışsa aşıların tekrarlanması da.
65 yaşından sonra bağışıklık sisteminin gücü azalıyor
Uzun ömür, ‘uzatılmış yaşlılık’ demek. 65 yaşından sonra bağışıklık sistemi yeniden şekilleniyor, gücü azalıyor ve enfeksiyon duyarlılığı artıyor. Yaygın kanının aksine, doğal enfeksiyon (geçirilmiş hastalık) kalıcı bağışıklık için yetmiyor. Doğal bağışıklık sadece kızamık, kabakulak ve kızamıkçıkta söz konusu olabiliyor. Ancak bedeli o kadar ağır ki aşılanmak önemini koruyor. Şenol, “Grip, nezle, covid, zatürrede ise doğal bağışıklık olmuyor. Çok ağır sistemik hasar bırakan, ölüm riski yüksek, şiddetli tablolara yol açabiliyor” diye vurguladı.
Risk grubunda aşılanma oranının yüzde 60-70’lerin üstüne çıkması hedefleniyor. Türkiye bu hedefin çok uzağında. Örneğin zatürre (pnömokok) aşısının uygulanma oranı, bu konuda bilincin en yüksek olduğu KOAH hastalarında bile yüzde 10’lar civarında seyrediyor.
Şenol, “Üstelik KOAH’lıları takip eden göğüs hastalıkları uzmanları en çok aşı önerenlerden. Mesela diyabetik hastalarda aşılanma oranı yüzde 3’lerin altında. Aşıyla önlenebilir hastalıklarla ilgili çocuklarda ulaştığımız büyük başarıyı, var olan aşılara rağmen erişkinlerde henüz yakalayamıyoruz. Bu nedenle de erişkinlerde bulaşıcı hastalık ölümleri, çocukların 100-200 katı kadar yüksek görülüyor” dedi.
Erişkinlerde aşıyla önlenebilir hastalar arasında zatürre ve grip, yaygınlıkları ve ağır olabilen etkileri nedeniyle öne çıkıyor. Yine aşısı bulunan zona ve boğmaca gibi enfeksiyonlar da çok önemli kuşkusuz. Örneğin her yıl en az 500 milyon kişi zatürreye yakalanıyor. Bunların beş milyonu çok ciddi geçirirken, 50-100 bin arasında da ölüme yol açıyor. Şenol, “ Zatürre Türkiye’deki ölümlerin de en az yüzde 10’undan sorumlu. İsrail, Kanada, Japonya gibi insan ortalama ömrü uzamış ve insana değer ülkeler erişkin aşılamasını programlarına alıyorlar” diye anlattı.
Erişkin aşılamasına yönelik politikamız yok!
Risk grubundakilerin hastalanınca hastaneye gitmeleri tekrar, mikrop yüklü bir ortama girmeleri anlamına geliyor. Bu da talihsiz bir kısır döngüye yol açıyor. Grip ve zatürre aşılarıysa bağışıklık sistemi sıkıntılı olanları dahi ağır hastalıktan, yoğun bakımlara düşmekten koruyor.
Şenol, şunları dedi: “Türkiye’de grip aşısı yaptırması gereken en az 40 milyon kişi olduğunu düşünüyoruz. Sadece yüzde 2’si aşılanıyor. Zatürre aşısında bu oran daha da düşük, yüzde 1’den de az. Bunlar çok düşük oranlar. Aşısız, kronik hastalığı olanlarda grip dengeyi bozuluyor. Enfeksiyonlar, bulaşıcı olmayan kronik hastalıkları derinleştiriyor. Herhangi bir kronik hastalığı olanların oranı 50 yaşın üzerinde yüzde 50, 60 yaş üzeri yüzde 60. Dolayısıyla çok ağır, bulaşıcı olmayan hastalık yüküyle karşı karşıyayız.”
Hareketsizlik, kötü beslenme, yanlış takviyeler almak, sürekli hastanelere girip çıkmak, çok fazla ağrı kesici ve antibiyotik içilmesi, çevre ve gıda kirliliği de eklenince hastalanmamak mümkün değil!
Peki erişkin aşılanmasına yönelik herhangi bir politikamız var mı? Şenol bu soruya karşılık, “Hiçbir politikamız yok. Üstelik aile hekimlerine çok fazla iş yükleniyor, sahaya çıkıp bu aşılamaları yapmalarının önü açılmıyor. Aşılama stratejik ve çok katmanlı bir program. ‘Aşı var, gidin yaptırın’ demekle olmaz” dedi.
Ülkede sağlık okuryazarlığı çok kötü olduğunu, sağlık bakanlığının da gerçeklerin üzeri de sürekli örttüğünü belirten Şenol, eleştirilerine şöyle devam etti: “Bu nedenle safsatıcılık ve şarlatanlık çok ön plana çıkıyor. Aslında insanlar bilgi arıyor, sağlıklarıyla ilgili bir şey yapmak istiyorlar. Ama o bilgi sürekli kötü kanaldan enjekte ediliyor. Merkez otorite de hastalıkların yükünü saklayarak, hafife alarak sürekli kafa karıştırıyor. Türkiye’de çok güçlü bir grip sürveyansı yani taraması var. Ama o verileri 2020’den itibaren kapadılar. Biz de göremiyoruz. Mesela gripte gebe çok ölür, bebek çok zarar görür. Gebelerin muhakkak grip aşısı yaptırması gerekir. Ama bakanlık ne kaç kişinin, neden öldüğünü paylaşıyor ne de gerektiği gibi aşıya çağırıyor. ‘Biz varız’ dememize rağmen kamuyla iletişimde kullanmayan sağlık bakanlığı, tam tersine itibar zedelemeleri yapıp, sansür yasalarıyla arkadaşlarımızın boynunu cendereye sokuyor. Süreci bulandırıyor.”
Aşılamak ülke ekonomisine kazandırır
Kamucu sağlık yönetiminin aşılamadan yana olduğunu belirten Şenol, “Tedavi edici hekimliği bütün kapitalist yönetimler destekliyor. Birebir ilaç üretim süreçlerinin içine giriyorlar. Aşılanmak ise koruyucu, kamucu bir sağlık hizmeti. Bir aşıyla, örneğin kızamık hastalığına harcanacak milyonlarca lirayı ülke olarak cebinizde tutarsınız” dedi.
Türkiye aşı üretmiyor. Pandemide çok tartışılan Turcovac aşısı üretmişti. Son varyantlarda etkili değil. Bu aşı için harcanan enerji ve kaynakla örneğin grip aşısı üretilebileceğini belirten Şenol, “Türkiye’nin bir zatürre ya da grip aşısı üretememesi çok ayıp. Grip aşısı 100 yıldır üretiliyor. Önleri açılsa insanlar kendi üretecek. Neden üretilmediğini konuşmamız lazım” dedi.
Şenol mevcut aşıların da çok zor ve zamanları geçirilerek elde edilebildiğini söyledi ve ekledi: “Bakanlık kaynağını bilmediğimiz aşılar getiriyor. Mesela gripte 2-3 tür aşı dağıtıyorlar. Çok azı Dünya Sağlık Örgütü ya da ilgili kuruluşların onayladığı üretim merkezlerinden çıkanlar. Bakanlığın kendi ithal ettiği aşılarla ilgili bir sıkıntı yoktur diye düşünüyoruz ama neden böyle bir tercihte buluyor? Üstelik bunları ucuza da değil, daha pahalıya alıyor.”
Şenol son olarak, aşıyla ilgili yalan-yanlış haberlerle bilgi kirliliği yaratanların değil, Türk Tabipleri Birliği, Türk Toraks, KLİMİK, Halk Sağlığı Uzmanları Derneğinin (HASUDER) izlenmesini önerdi.