Vitra üretimi dünyanın ilk ve tek yüzde 100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu İstanbul Modern’de basına tanıtıldı. Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, çevre ve sürdürülebilirlik konularının artık sosyal sorumluluk değil, hayatta kalma konuları olduğunu vurguladı.

VitrA’nın yeni çevre dostu lavabosunun içerik olarak yaklaşık yüzde 100’ü, kırık seramikler dahil üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretiliyor. Böylece, küresel ısınmaya üretim süreci kaynaklı etki, ürün başına yüzde 30 azaltılıyor. Ürün başına yüzde 36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kg hammadde ve yüzde 38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde ediliyor.
Bilecik’in Bozüyük ilçesindeki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan çanak lavabo, mat bej renkte ve beş formda tasarlanıyor.
Lavabo, ünlü İngiliz tasarımcı Tom Dixon’la birlikte tasarlanan enstalasyonla geçen ay Milano Tasarım Haftası’nda sergilenmişti. Lavabo için 21-23 Mayıs tarihlerinde Londra’daki Clerkenwell Design Week kapsamında da görücüye çıkacak.
Dünyada bir ilk

Eczacıbaşı Yapı Gereçleri CEO’su Özgen Özkan, “Tamamıyla kendi mühendislerimiz tarafından geliştirilmiş bir süreç, dünyada bir ilk. Bu yüzden çok alçak gönüllü olamayacağız” dedi.
Özkan ürün gamının genişletileceğini de belirtti: “Daha sonra duş teknesi ekleyeceğiz. Ardından da mutfak eviyesi gelecek, sonra da klozet devreye girecek.“
Yüzde 100 geri dönüştürülmüş lavabonun, standart bir ürüne göre dünyaya yüzde 30 daha az zarar verdiğini söyleyen Özgen Özkan, “Hammadde taşımıyoruz. Hammadde ürettirmiyoruz. Zaten bizde olan bir hammaddeyi kullanıyoruz. Ve bunun için enerji harcamıyoruz” diye konuştu.
‘Hayatta kalma meselesi’
Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı da çevre ve sürdürülebilirlik konularının artık sosyal sorumluluk değil, hayatta kalma konuları olduğunu vurguladı.

Eczacıbaşı özetle şöyle konuştu:
“Çevre konuları bizim gündemimize 1970’li yıllarda girdi. Bazı yazarların uyarmasıyla, bazı fikirleri ortaya atmasıyla şu konular tartışılmaya başlandı.
Artık başka hiçbir şeyin konuşulamadığı noktaya geliyoruz. Ve çok büyük bir değişim görüyoruz. Çevre konusu artık birtakım entelektüellerin sohbet konusu olmaktan çoktan çıktı. Karşımızda bir hayatta kalma, insanlığın devam etmesi, bu gezegen üzerindeki yaşamın devam etmesi sorunu var.
Ve biliyoruz ki biz böyle gidersek yaşam bizim alıştığımız biçimde artık bu gezegen üzerinde sürmeyecek. Çünkü çevre sorununun üzerine bambaşka yepyeni bir boyut eklendi. Dev bir boyut eklendi, o da ikim değişikliği. Ve bu değişiklik de bir ölçüde zaten geri dönülmez bir biçimde gerçekleşti.
O nedenle biz artık sadece önleme tedbirleri üzerinde değil, aynı zamanda uyum tedbirleri üzerinde çalışmak zorundayız. Bu gerçekleşmiş olan geri dönülmez değişime biz nasıl uyuyacağız? Onun üzerinde de çalışmak zorundayız.
Biz de artık konuya bir sosyal sorumluluk meselesi olarak bakmıyoruz. Bu iş sosyal sorumluluk meselesi değil. Bu iş artık kuruluşlarımızın yaşamını devam ettirmeleri, rekabet güçlerini korumaları ve ayakta kalmaları meselesi. Çünkü biliyoruz ki sürdürülebilirlik olmazsa, biz sürdürülebilir kurumlar olamazsak, bir kere müşteriler bizim ürünlerimizi tercih etmeyecekler. Bırakın onu zaten ürünlerimize bazı pazarlara sokmayacaklar, giremeyeceğiz o pazarlara. Genç yetenekli insanlar bizim kuruluşlarımızda çalışmayacak. Finansmana erişmek çok zorlaşacak. Zorlaştı bile… Zorlaştı bile çünkü finans kurumlarının artık kriterleri artık kredi koşulları arasında sürdürülebilirlik kriterlerini en ön sıralara çıkarmaya başladılar. İşte bütün bu nedenlerden biz sürdürülebilir tedarik zincirleri kurmak zorundayız.
Enerji kullanımında verimliği artırmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda karbon ayak izimizi de azaltmaya çalışıyoruz. Hammadde verimliğini arttırmaya çalışıyoruz. Tabii çok önemli bir konu da su kullanımını ve verimliliği artırmaya ve tasarrufları artırmaya çalışıyoruz.
Aynı zamanda veri analitiğinden yaralanıyoruz. Veri analitiğinden yaralanarak da hammadde ve enerji kullanımını optimize etmeye çalışıyoruz. Bunun da sonuçlarını görüyoruz.
‘Herkes yeşil yaka’
Bundan sonra olması gereken, gerçek anlamda sürdürülebilir bir kuruluş olmak, sürdürülebilirliğe hizmet eden bir kuruluş olmak. Nasıl kuruluşlar bunlar? Bunlar, sürdürülebilirliği böyle önemli de olsa bir faaliyet olarak sürdüren kuruluşlar değil, tüm stratejilerinin içine sürdürülebilirliği entegre etmiş olan kuruluşlar. Ve bütün yöneticileri bir sürdürülebilirlik lideri, sürdürülebilirlik yöneticisi olan şirketler. Herkes yeşil yaka bu şirketlerde, yeşil yaka olmayan yok.
Şimdi diyoruz ki konunun sorumlusu en tepedeki yönetim kuruludur. Ve bütün yöneticiler sürdürülebilirlik yöneticisidir, sürdürülebilirlik lideridir. Bu da dönüşümün ve uyanışın boyutlarını gözlerini de seriyor. Umarım geç kalmamışızdır. “
* İçerik olarak yaklaşık yüzde 100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretildi.