HÜRREM SÖNMEZ
Adalet bakanı öyle demiş, “Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşünü samimi bulmuyorum.”
Son yılların en gözde ifadeleri içinde ilk beşe girer, ‘Samimi bulmuyorum.’
“Bunlar sahtekârdır, riyakârdır” filan demek yerine, “Samimi bulmuyorum” diyorsun, hem nezaketi elden bırakmamış, hem de karşındakini tek hamlede etkisiz ve değersiz hale getirmiş oluyorsun.
Yandaş takımının işlerine gelmeyen durumlarda, “Biz bunları samimi bulmuyoruz” demesinde hiçbir acayiplik görmüyorum, işleri o, meşrepleri de ona göre!
Aynı şekilde adaletle yakından uzaktan ilgisi yokmuş gibi görünen adalet bakanının da samimi bulmamasında bir anormallik yok. Zira samimi bulup “Haklılardır” demesi halinde teşkilatın başındaki kişi olarak “Adalet istiyoruz” nidâsıyla sokaklara dökülen insanlara verecek hiçbir yanıtı yok kendisinin.
Lâkin bu ‘samimi bulmayanlar’ topluluğu sadece iktidar yanlılarından oluşmuyor, iktidara muhalif ama bir elinde samimiyet testi, diğer elinde tatmin etmelere doyamadığı o muhteşem egosuyla dolaşan çok kişi var.
Ana muhalefet partisi ve liderini eleştiren hemen herkesle mutabıkım; ülkenin ana muhalefet partisi izlediği yanlış politikalarıyla, içinden söküp atamadığı kronikleşmiş hastalıklarıyla, eşitlikten özgürlükten yana duramayan, koşulsuz çekincesiz demokrasiyi savunamayan basiretsiz halleriyle bugünlere gelmemizde feci halde pay sahibidir… HDP’li siyasetçilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasında siyasi iktidarla yan yana durmaktan, 15 Temmuz sonrasında Yenikapı fotoğrafına girmekten asla imtina etmeyenler, “Aman bize terörist derler” deyip Kürtlerle, solcularla yan yana görünmekten bucak bucak kaçtı. Ama heyhat yollara düştükleri gün terörist ilan edilmekten kurtulamadılar. Çok geç kalınmış, atı alan Üsküdar’ı geçmiş, kendi canları yanmadan akıllarına adalet sözcüğü gelmemiş…
Hapsi kabulüm. Ama ‘Geciken adalet adalet değildir’ sözü gerçekten doğru mu?
Makbul olanı, hızla tecelli edenidir elbette ama aylarca suçsuz yere hapis yatan, ömründen ömür çalınan insanlara da bir soralım bakalım, geç de olsa geldiğinde adalet kıymetli midir değil midir? Mesela onlar da ‘Adalet’ diyerek bir adım atan birisiyle bilgisayarı başındaki müstehzi ve egosu yüksek arkadaşımız kadar rahat dalga geçebilecek mi acaba…. Yüzlerce gazeteci aylardır mesnetsiz, delilsiz iddialarla özgürlükten yoksun, HDP’li siyasetçiler politik faaliyetlerinden ötürü tutuklu, Ahmet Şık hapiste, Selahattin Demirtaş hapiste, korkmadan sakınmadan sözünü söyleyenlerin neredeyse hepsi şimdi hapiste… Hepimizin bildiği hakikat budur.
Elbette hepsi için ‘Adalet’ diyeceğiz, her kim olursa olsun ‘Adalet’ diyeni, adalet yerini bulsun diye bir adım atanı, haksızlığa uğradığını haykıranı, sesini çıkaramayıp olduğu yerde sessiz sessiz ağlayanı, velhasıl “Adalet istiyorum” diyen her kim ise onu, samimi bulmakla mükellef görürüm ben kendimi. Sonra eleştiririm, yanlış bulduklarıma itiraz ederim ama o yolunda yürüyebilsin diye, elinden tutar kaldırırım, elimden geliyorsa onun eksiğini tamamlarım. Çünkü adaletsizlik kaçamayacağımız, kafamızı öte yana çeviremeyeceğimiz en somut en yakıcı hakikattir bugün.
Adalet hakikatle başlar, önce hakikati söylemek, eğmeden bükmeden, kendimize yontmadan, kabahati başkasına yıkmadan… Haysiyetli bir insandan beklenen budur. “Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir” der Emile Zola. Biz bir saadet hayali bile olmadan yaşayan insanlara dönüştük bu ülkede.
Cem Terzi, alanında çok başarılı bir hekim. Kim bilir bugüne kadar kaç insanın hayatını kurtardı ve dün görevinden uzaklaştırıldı. Yıllarca emek vermiş saygın hocalar sorgusuz sualsiz kapının önüne koyuldular “Barış istiyoruz” dedikleri için. Ama iktidar sahiplerine sorsanız, “Samimi değiller, asıl gayeleri başka.”
İki eğitimci insan tutuklu ve açlık grevi yapıyor, bir eylem biçimi olarak açlık grevini olumlamayan taraftayım ama hepimiz buradayız, görüyoruz, ölüme gidiyorlar. Lâkin birileri onların eylemini hiç de samimi bulmuyor değil mi şu anda? Normaldir, çünkü bu ülke “Gizli gizli yiyorlar” diyen adalet bakanları, “Sahte oruç kanlı iftar” diye manşet atan gazeteler gördü. Ama o adalet bakanı bunları söylerken 100’ün üstünde insan öldü. Buyrun size hakikat.
Sur’da evleri dümdüz edilip sokağa atılan 40 bin insan aylardır evsiz, yurtsuz. Hakikat bu ama yargıya göre bu insanlar hukuka aykırı bir şekilde evlerinden edildikleri iddiasında ‘Samimi değiller’ ve yıkımlar hukuka uygun. Yerinden edilen 40 bin insan için adalet talep etmeyecek miyiz?
Bayramdan hemen önceydi, 80 yaşının üstünde bir kadın emekli maaşını çekmeye giderken panzerle ezildi… Kızkardeşi dedi ki, “Ablamı elbisesinden tanıdım, bana parçalarını toplattılar.” Hakikat budur; yaşlı bir kadını panzerle ezenden hesap sorulmayacağını bilmektir. Henüz 13 günlük Suriyeli göçmen bebeğin dün bizim yanı başımızda açlıktan ölmesidir, zorunlu askerlik yapan çocukların yedikleri yemekten zehirlenip ölmesidir hakikat ve bizim bu haberleri okurken hissettiğimiz acıdır samimiyet dediğimiz.
Döve döve öldürülen Ali İsmail’in annesi, Berkin Elvan’ın babası yürüyorsa, cezaevi çilesi Diyarbakır Cezaevi ile başlayıp bugün hala devam eden 80’ine varmış Ahmet Türk o yolda ise, senden benden daha az bildikleri ya da muktedirden vicdan ve adalet dilendikleri için değil, sen, ben hakikati göreyim, duyayım da omuz vereyim diyedir. Ürkmüş ve sinmiş şekilde sessizce evinde oturan ama bu olan bitene kahreden herkese “Korkma yalnız değilsin” demek içindir. Belki kötülerin peşine takılmış giderken, vicdanı ”Yanlış yoldasın” diyene başka bir yolun varlığını hatırlatmak içindir.
“Bir saat adaletle hükmetmek, bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır” diyen bir peygambere iman ettikleri halde “Adalet” diyene samimi bulmuyorum demekten, “Bunlar teröristtir” demekten hicap duymayanlar değildir onları görecek ve duyacak olanlar.
Eğer bu ülkede olan bitenler için samimiyetle üzüntü duyuyor, haksızlığa uğrayan her bir insan için ayrı ayrı öfkeleniyorsak, “Adalet” diyene “Şimdi mi aklın başına geldi” deyip gülüp geçemeyiz, iktidar sahipleri ne derse desin, biz “Samimi bulmuyorum” diyemeyiz, çünkü karşımızda yaşlı bir kadın panzerin altında kaldığında “Oh olsun” diyenler var ve onlar hislerinde çok samimi. Adalet için yürüyenin yoluna tezek dökenler, o yollarda tecavüze uğrasın da aklı başına gelsin diyenler bu temenniyle eğlenebilenler, br bebek öldüğünde “Ne işleri varmış gelmeselermiş, doğurup doğurup sokağa atıyorlar” diyenler var ve onlar öyle samimi ki! İşlerine geri dönmek için açlık grevi yapanlara kebap fotoğrafı gönderenler, Anayasa Mahkemesi talepleri reddetti diye düğün bayram edenler bunu öyle samimiyetle öyle içtenlikle yapıyorlar ki! Onlar öyle bir samimiyetle istiyorlar ki masum insanların bir daha gün yüzü görmemecesine hapislerde çürümesini…
Eğer hâlâ bir adalet inancımız, saadet hayalimiz kaldı ise bu ‘samimi’ kötülüğe karşı, yanımızdakine elimizi uzatacağız, hatasını günahını bilerek, kendi günahlarımızla da yüzleşerek ama samimiyetle ama kayıtsız şartsız herkes için adalet talep ederek…
Bu tufandan sağ çıkacaksak ancak böyle çıkacağız; küsüp kenara çekilerek, susup bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek, küçümseyip egomuzu tatmin ederek, hırsımızı öfkemizi birbirimizden çıkararak değil… Aksi halde “İlk taşı en günahsız olanımız atsın” demeye de fırsatımız olmayacak zaten.