Dünya Kupası açılış maçları, bizim milli bayram kutlamaları gibidir. Sıkıcı konuşmalar yapılır, takla atan çocuğun ebeveynleri dışında kimsenin ilgilenmediği gösteriler izlenir, temsili milis kuvvetleriyle temsili düşman ordusunun temsili kapışmasının sonucu ise önceden bellidir, esneyerek izlenir ve bitince de herkes süklüm püklüm evine döner.
Ama bu kez öyle olmadı. Japon hakem Yuichi Nishimura’nın 68. dakikada verdiği saçma sapan penaltı kararına kadar, bir açılış maçından beklenmeyecek kadar güzeldi her şey. Şimdi Mehmetçik İlkokulu’ndan Deniz Arslan, belediye hoparlöründen maç notlarını bağıracak:
Şimdi Guardiola düşünsün
Barselona devri geçti, kontracılar kazandı! Futbol böyle büyük beyanatları sahibine yedirmesiyle müsemma bir oyundur, ama bir seferliğine, tek maçtan fetvacılık oynayalım hadi:
Show TV’de gece 2’den sonra yayınlanan bir Steven Seagal filminde Rus tetikçi rolünde gördüğüme yemin edebileceğim Niko Kovac hocanın ilk yarı boyunca işleyen planı, Real Madrid’in Bayern karşısında yaptığı gibi, topu rakibe bırakıp, göbekte hem top kapan hem de kaptığı topu ileriye aktarabilen adamlarla (Modric ve Rakitic) hızlı kontra yapmaktı. Tuttu. Gol ve tehlikeler böyle geldi.
Hem Brezilya’nın ilk golü, hem de Neymar’ın tehlikeli olduğu tüm pozisyonlar, kapılan topla çıkılan hızlı ataktan geldi. Brezilya, bu fazla sade suya tirit ve Avrupalı kadrosuyla, Hırvatistan gibi takımlardan çok, kendi dengi olan takımların canını yakabilir, mesela muhtemel bir ikinci tur eşleşmesinde İspanya ya da Hollanda savunmasını, açık alanda Neymar-Oscar marifetiyle hacamat edebilir.
Gene Hackman’ın Konya-Karapınar’daki üvey kardeşi Scolari açısından can sıkıcı olansa Brezilya’nın geride sağlam duran, kompakt takım savunmasına karşı çare üretmekte zorlanıp, uyduruk bir penaltıya muhtaç olmasıydı.
Neymar’a boş alan, İzzet’e iade-i itibar
Golleri o attı diye maçın yıldızlığını Neymar’a vermesinler, ona yaldır yaldır seyirteceği boş alanları yaratmayı öğretsinler. Maçın yıldızı, tıpkı bir zamanların Riquelme’si ya da Tugay’ı gibi çaktırmadan oyunu yöneten, her daim aksiyonun içinde olan, Bebeto’nun yeni sürümü Oscar olmalı. Attığı üçüncü gol de, mahalle maçında bizim İzzet’e “Burun vurma lan mal, ayağının içiyle vur” diye bağırıp çocuğu ağlatan Andık Mustafa’ya kapak olsun.
Luis Gustavo, yeni Dunga olacak, orası kesinleşti. Sıfır pırıltı, sıfır hata! Bıyık da orijinal. İyi gününüzdeyseniz, kavruk bir Sadri Alışık’a; kötü gününüzdeyseniz, 70’li yıllar porno yıldızlarına benzetirsiniz, ama kayıtsız kalamazsınız.
Hırvatistan öne geçtiğinde, Fred henüz topa dokunmamıştı. Fred sonradan da pek topa dokunmadı, bir ara Lovren ona dokunur gibi oldu, hakemin penaltı noktasını işaret eden kolunu gördük. Fred topa dokunmadan Hırvatistan’ı devirdi. Alacağın olsun Fred.
Genç Olic (74)
İkinci yarıda biraz yorulmuş olabilir ama Ivica Olic (83), nasıl öyle kaymaklı ekmek kadayıfı yemiş gibi başladı maça, Dani Alves’in maceralı yaşamını kâbusa çevirdi. Hırvatistan ikinci tur görür bence, Olic de bu turnuvanın Suker’i olur.
Bu maçın “Genç Semih” performansını 20’lik Kovacic’ten bekliyordum ben ama oyuna sonradan giren başka bir 20’lik rol çaldı ondan. Fiorentina’da sezonu kulübede kurdeşen dökerek geçiren Ante Rebic toplam 12 dakika sahada kalmasına rağmen, “her b.ka çubuk diken araştırmacı çocuk” görüntüsüyle umut verdi.
Luka Modric iyiydi, ama dakika 20’den sonra ilerideki dörtlüyle bağlantılar kopunca, ister istemez savunmaya yaslanmak zorunda kalıp erkek güzeli Redondo’dan, Löw’e posta koyan Kemalettin’e dönüştü. O geçiş sürecini daha iyi idare eden adamsa Rakitic oldu. Kovac Hoca, gelecek maçlarda daha Emre-Melo tandanslı bir altı numaraya rol verip, Modric-Rakitic’den birini tek forvetin arkasına koysa daha mı iyi olacak ne?
“Buğday başaklandı mı?”
Komplocu değilim. Rahmetli Müslüm Gürses’in cumhurbaşkanı imzalı “dilediği gibi esrar içebilir” belgesi taşıdığına inanmak dışında, bu konuda herhangi bir sabıkam da bulunmuyor. Ama işin içinde FIFA varsa, insanın içine belli belirsiz bir titreme giriveriyor. Japon hakemin, eline geçen ilk fırsatta, evsahibi lehine galiz ve bariz bir penaltı çalmasını masum bir hakem hatası olarak görmek, Ahmet Davutoğlu yönetimindeki Türkiye dış politikasında tutarlılık aramak, Jose Mourinho’ya insan olarak sempati beslemek; bunlar hep yoğun mesai ve naiflik gerektiren işler. Bekleyip görelim.
“Önümüzdeki maçlara bakıcaz”
Temsili milis kuvveti gibi yalancı kurşunla birkaç atış yapıp bitireyim madem: İkinci maçında Brezilya, Meksika’yı da yenip gruptan çıkmayı garantiler, Kamerun maçına yedek kadroyla çıkar. Hırvatistan, Kamerun’la berabere kalır. Son maçta Meksika’yı Olic’in frikik golüyle yenip ikinci turu görür.di