CENK SİDAR
Referandum öncesi yapılan anketler sonuçların birbirlerine yakın olduğunu gösterse de kimse Britanya halkının tarihi bir kararla Avrupa Birliği’nden çıkma yönünde oy kullanacağını kestirememişti. Son kertede hayat gailesi içerisindeki Britanya vatandaşlarının ‘istikrar’ ve alıştıkları düzenden çıkarak risk almayacağını düşünmüşlerdi. Sonuç böyle olmadı. Önemli bir kesim, ne olursa olsun, ‘Çıkalım’ dedi!
Sonucun ivedi etkisini ilk saatlerde küresel piyasalarda gördük. Kıran kırana geçen oylamayı açılan sandıklara göre değil de çapraz kur hareketlerine bakarak bile takip etmek mümkündü. Neredeyse gerçek zamanlı sandık sonuçlarına göre hareket eden küresel piyasalar bize küreselleşme ve bilgi çağının hangi seviyelere geldiğini tekrar gösterdi.
Siyasi durum daha kritik
Kısa vadede Londra ve dünya borsalarında şok düşüşler yaşanacak, pound değer kaybetmeye devam edecek. İngiliz Merkez Bankası ivedi bir şekilde harekete geçerek elindeki araçlarla ülkenin para birimini korumaya çalışacak.
Bunda ne kadar başarılı olabileceğini öreceğiz fakat şu anda ekonomik etkilerinin kapsamı konusunda net bir iddiada bulunmak hatalı olur.
Ekonomik kayıplar telafi edilebilir ama siyasi durum daha kritik.
Öncelikle belirtmekte fayda var: Referandum kararı siyasi olarak bağlayıcı değil. Fakat Britanya gibi bir demokraside hiçbir siyasi iktidarın milletin iradesinin dışında hareket etme ihtimali yok.
Zaten David Cameron referandum kararına saygı duyacağını belirtmişti. Ters açıklamasına rağmen istifa etmek zorunda kalacağı aşikardı. Şimdi sürece bir de iç siyasi belirsizlik eklendi.
Avrupa kesin olarak Türkiye’yi yalnız bırakacak gibi
Siyasi olarak en net değişim göçmen ve mülteci politikalarında olacak. Brexit tartışmasının tam merkezinde bu konu vardı. Bu kararı yaşadıkları ekonomik zorlukların nedenini hükümetin göçmenlik politikası olarak görenler verdiler. Bu nedenle oylamayı kazananlar Britanya hükümetine göçmenlik politikalarını sıkılaştırma konusunda baskı yapacak.
Bu etki sadece Britanya ile sınırlı kalmayacaktır.
AB karşıtı duyguları perçinleyen göçmenlik konusu Almanya, Fransa ve Hollanda başta olmak üzere birçok Avrupa başkentinin de politikalarını tekrar gözden geçirmeye itecektir. Bu Türkiye için de en fazla risk teşkil eden konu. Keza Suriye’den gelen 2.5 milyon göçmen konusunda elini taşın altına koymayan Avrupa kesin olarak Türkiye’yi yalnız bırakacak gibi.
Britanya siyaseti açısından başka sonuçlar da var: İskoç liderler referendum sonucunda yeniden bağımsızlık referandumuna gidebileceklerini söylediler. AB’de kalma yönünde oy kullanan İskoçların bu durumda Britanya’dan ayrılması da gündeme gelebilir.
En çok korkulan mesele Avrupa Birliği’nden ayrılan Britanya’nın başka ülkelerin de ayrılmasının önünü açabileceği ihtimali.
Domino etkisiyle diğer bazı üyelerin de benzer motiflerle birlikten ayrılması Avrupa Birliği’nin tam olarak sonu olur. Hali hazırda bu konuda kampanya yapan popülist ve yabancı karşıtı siyasi hareketlerin güçlenmesine tanık oluyoruz. Bu dalga sadece Avrupa’da değil, ABD’de de Donald Trump ile kendini göstermeye başladı.
Türkiye’yi göçmen politikalarının yanında en çok etkileyecek bir diğer durum tabii ki küresel ekonominin rotası. Bu sonuç Türkiye’yi hem kısa hem de uzun vadede daha da karanlık bir senaryoyla karşı karşıya bırakıyor. Kısa vadede yaşanacak finansal şokun nasıl bir baskı unsuru olacağını kestirmek çok zor.
2008’deki Türkiye değiliz
Fakat Türkiye gibi makroekonomik dengeleri, güvenlik sorunları ve politik istikrarsızlık nedeniyle kırılgan ülkeler ayakta kalmakta zorlanabilirler.
Yaşanacak bir küresel ekonomik krizin küresel merkez bankalarının parasal genişleme operasyonlarını devam ettireceği varsayımıyla Türkiye’nin olumlu etkileneceğini iddia edenlerse büyük bir yanılgı içindeler. Parasal genişleme devam etse bile bu akışlardan faydalanmamız mümkün değil.
Türkiye, birçok açıdan çok riskli bir ülke olarak görülüyor. 2008’deki Türkiye değiliz. Ayrıca yatırımcıların gelişmekte olan piyasalara iştahının da oldukça azaldığı malum. Bunun yanında bu durum gerçekleşse bile sadece krizi büyütecek ve balonu şişirecek kısa dönemli hamleler ülke açısından da daha büyük krizler yaşanmasına neden olur.
Sonuç olarak, 23 Haziran 2016 referandumu Avrupa ve dünya tarihine karanlık bir gün olarak geçti. Önümüzde birçok belirsizlik var. Daha önce diplomatik ve siyasi olarak yaşanmamış bir süreç; ve bu süreçlerden etkilenebilecek kırılgan ekonomiler.
Maalesef bu fiyaskonun baş sorumlusu Avrupa Birliği.
Avrupa Birliği yıllardır insanların önüne yeni bir umut ve heyecan koyamadı. Avrupa karşıtı kampanya ise yaşanılan ekonomik ve siyasi krizlerin faturasını Avrupa’ya kesti. “Biz çıkacağız ve daha iyi bir sistem kuracağız” dedi. Avrupa taraftarlarıysa “Çıkarsanız daha kötü olursunuz” demekten öteye geçemediler.
Yani umudun olmadığı yerde gene korku kazandı!