
H. Ayhan Tinin / Sanat da var / Müzik
Biz seni sevemedik Kazım.
Türkülerini dinledik.
Gizli gizli ağladık Narino’yla…
Horon bilmeden horona durduk, Allah Allah, Ella Ella…
Biz seni sevmedik Kazım, sevseydik bu kadar üzer miydik?
”İşte gidiyorum” dedin, gittin bir şey demeden.
Babası 12 Eylül 1980 sonrası içeride yattığı zaman henüz on yaşındaydı.
Hiç özlemedi! Çocuklar bakkallık yaparak evini geçindiren, İşçi Partili olup öğrencilerin kitap okumasına yardımcı olan babalarını sevmezdi ki zaten; bir ömür yüreklerinde taşırlardı yalnızca…
Çocukluğu boyunca kulağında çınlayan Kemençeci Yaşar’ın türküleri mi, amcasının aldığı gitar mı bilinmez, içine müzik sevdası düştü Kazım’ın; insan düştü, barış düştü, adalet düştü…
Doğdu çocuk, büyüdü çocuk, konserlerde çocuk, ağlamanın yasak olduğu şehirlerde çocuk; kanatlandığı Zigana zirvelerine halâ çocuk!
Biz seni sevemedik Kazım, nasıl seveceğimizi bilemedik!
Çünkü çok az tanıdık böyle insanları…
”Yürüyüşün farklı olur. Bakkala, manava başka türlü davranırsın. Bunun için sana kimse puan yazmaz tabii; ama anlarlar. Orada birisi farklı yürüyordur.”
Kazım Koyuncu yalnızca şarkılarla geçmedi bu dünyadan…
Düşünceleriyle, aklıyla, fikriyle; barışa, sevgiye ve gelecek güzel günlere olan inancıyla geçti.
Karadeniz’in güzelim türküleriyle elektro gitarı bir araya getirerek rock yapmakla yetinmedi; Lazca’yı da ezgilerinin içine taşıdı. Yozlaştırmadı şarkılarını…
Gerek farklı gruplar gerekse tek başına yaptığı çalışmalarla, özgün bir ses yakalayıp kendine has bir dinleyici kitlesine ulaştı.
Tam da yeni ulaşmıştı, bir albüm, bir daha, bir daha derken; sonra alışmak geliyor. Alışıyor insan bir yerde… Alıştığı yerden kırılıyor ‘Dido’yu dinleyince.
”Dağlarda gezen kartalım, kırıldı mı kanatların?
Can mı çıktı boğazından, niye düştün düz tarlaya?
Tut elimden kalk gidelim, oy gidelim Ziganaya.”
Yeni kuşaklar, şimdilerde yirmilerini yaşayanlar hatırlayamaz ki onu!
Bilseler ki olsaydı, Kazdağları’ndan Aydın’a, doğanın talan edildiği her yere, uzun saçlarının rüzgarıyla
gelir, hayatın kaba ve görgüsüz sertliğinin karşısında en protest söylemleriyle konuşur; bütün insanlık
için şarkılarını söylerdi.
Biraz kırdık, biraz üzdük, biraz hırpaladık, biraz sorguladık Kazım’ı…
Biz seni sevmedik Kazım! Bazı dünyalar da herkes birbirine benzesin istenir. Konuşan, söyleyen, müzik
yapan, şarkılarıyla sevgiyi ve barışı davet eden insanların türküleri çalınır da evlerde, dinlemezmiş
gibi, sevmezmiş gibi yapılır.
İki yüzlü sevdalar gibidir bazı toplumlar; başkasının mezarını kazdıklarını
sanarak kendi mezarlarını kazarlar. Biz mezarları, ölümü kutsamayı sevdik…
Yarın Kazım’ın doğum günü! Çiçekler içinde olsun.
Ölüm gününde yazmak istemedim. Çünkü her şeye rağmen yeryüzünde şarkılar söyleyen insanlar
ölmez, bir vuslatla gezerler aramızda.
Ama ne olur gençler Kazım Koyuncu’yu tanıyın, hatırlayın, şarkılarının unutulmasına izin vermeyin.
Kazım’ın şarkıları yaşarsa sizin içinizdeki çocuk yaşar, umutlarınız canlanır, doğa güzelleşir; hayatla,
dünyayla, içinde yaşadığınız insanlarla anlamlı bir sevdalı ilişki kurarsınız.
Merhaba Kazım!