İstanbul Modern Sinema’nın Türkiye sinemasından en yeni filmleri bir araya getirdiği ‘Biz de Varız!’ programı 11-25 Ocak tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşuyor.
Bu yıl 11’incisi düzenlenen program kapsamında, beyaz perde tutkunlarına hikâyeleri ve anlatım tarzlarıyla öne çıkan yenilikçi filmlerden çok sesli bir seçki sunuluyor.
Belgeselden kurmacaya, keşif filmlerden vizyonda yeterince yer bulamamış yapımlara uzanan gösterimler, filmlerin yönetmenleri ve ekiplerinin katılımıyla yapılıyor.
Festivallerden hemen sonra
Prömiyerlerini Berlinale, Rotterdam ve Tokyo gibi prestijli film festivallerinde yapan yapımların da yer aldığı programda 15 film yer alıyor.
İstanbul Modern Film Küratörü Müge Turan, seçkide festivallerden sonra ilk kez izleyiciyle buluşacak filmler arasında ‘Cam Perde’, ‘Yüzleşme’, ‘Açık Kapılar Ardında’, ‘Karganın Uykusu’ olduğuna dikkat çekiyor:
“Türkiye sinemasının 2023 yılında öne çıkan filmlerini ekip katılımlı gösterimlerle bir araya getirdiğimiz ‘Biz de Varız!’ programını dört yıl aradan sonra yine sinema salonuna taşıyor olmamın heyecanını yaşıyoruz. Programda, kadın olarak yaşam mücadelesinden günümüzün inşaat işçiliğine, toplum içindeki ayrımcılıktan mülteci gerçeğine uzanan farklı konular karşımıza çıkıyor.”
Belgesel seçkisi
Programda bu yıl beş belgesel de izleyiciyle buluşuyor. Belgesellerden öne çıkanlar, Derviş Zaim’in ‘Tavuri’si ve Somnur Vardar’ın geçtiğimiz yıl İstanbul Film Festivali ve SİYAD Ödülleri’nde en iyi belgesel ödülünü kazanan ‘Boşlukta’.
Programda yer alan filmler şu şekilde:
Açık Kapılar Ardında
Tarih: 11 Ocak Perşembe 15:30 ve 13 Ocak Cumartesi 13.00
Türkiye’deki yaşamından boğulan bilgisayar mühendisi Gökçe, daha özgür bir yaşam için Berlin’e göç eder. Burada kalıcı bir ev bulmak için, kendisi gibi yeni taşınan yakın arkadaşlarından garantör olmaları konusunda yardım alacağına inanan Gökçe, bir gün boyunca tanıdığı kim varsa görüşür ve sonunda hayal kırıklığına uğrar. Uzun geçen bu günün ardından Berlin’deki geleceğini sorgulamaya başlar.
Beyin göçü konusunun hiç olmadığı kadar sık konuşulduğu bugünlerde kimlik arayışını, duygusal açıdan iki ülke arasında kalma halini yalın ve mizahi bir dille anlatıyor.
Aniden
Tarih: 20 Ocak Cumartesi 15:30 ve 25 Ocak Perşembe 18:00
Film, 40 yaşında koku alma duyusunu kaybeden bir kadının hayatla ve kendiyle yeniden bağ kurmak için çıktığı yolculuğu izliyor. Uzun yıllar Hamburg’da yaşadıktan sonra kocasıyla kısa bir süreliğine İstanbul’a gelen Reyhan, Hamburg’a dönmeden hemen önce koku alamadığını fark eder. Doktorlar ciddi bir sağlık sorunu olabileceğini düşünse de Reyhan bu ihtimal yerine kendi geçmişiyle yüzleşmeyi ve kendini yeniden bulmayı seçer.
Dünya prömiyerini Tokyo Uluslararası Film Festivali’nde yapan film, Defne Kayalar’ın etkileyici performansıyla öne çıkıyor.
Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri: Türk Sinemateki ve Onat Kutlar
Belgesel, Türkiye’de sanat sinemasının yükselmesine ve sinema kültürünün yeşermesine öncülük eden Türk Sinemateki’nin tarihini, kurucularından biri olan Onat Kutlar üzerinden anlatıyor. Kutlar’ın, 1956–1960 yılları arasında çıkan a Dergisi’nden Sinematek Derneği ve Yeni Sinema Dergisi’nin yöneticiliğine, öykücülüğünden İstanbul Film Festivali’ndeki kilit rolüne uzanan belgesel, siyasetle sinemanın iç içe geçtiği o günlerde Cevat Çapan, Atilla Dorsay, Filiz Kutlar, Ali Özgentürk ve Vecdi Sayar gibi isimlerin anlatımıyla izleyicileri bir yolculuğa çıkarıyor.
Bir Tutam Karanfil
Yaşlı bir göçmen, torunuyla birlikte cenazesini memleketine götürmek üzere yola çıkar. Otostop yaparak ilerledikleri yolda ahşap tabut koşullara dayanamaz ve kırılıp çatlamaya başlar. Memleketine bir an önce kavuşmak isteyen Musa ile etrafını çekingen bir merakla keşfetmeye çalışan Halime arasındaki sessiz çekişmeye, yol boyunca karşılaştıkları insanların gündelik diyalogları eşlik eder.
Göçün yönünü bir vasiyetle tersine çeviren yönetmen, cenazeyi düğünle, toprağa dönüşü eve gidişle, varlığı hiçlikle iç içe geçiriyor. Geniş bozkırlarda sınır ötesine yapılan bu yolculuk, izleyiciyi dilin ve coğrafyanın kısıtları üzerine düşünmeye itiyor.
Boşlukta
İstanbul’daki inşaatların yaşam alanını gözlemleyen belgesel, odağına aldığı iki işçinin yaşam koşullarını ve iş ilişkilerini takip ediyor. Duvarları olmayan inşaatlarda ve iskelelerde çalışan bu insanların boşlukta sallanan hayatlarına bakarken hem iş güvenliğinden inşaatların hatırlattığı depremi gündeme getiriyor hem de Türkiye’nin değişen sosyopolitik durumunu yansıtıyor.
Vardar, kamerasını özen ve dikkatle yerleştirerek karakterlerine psikolojik derinlik kazandırıyor. Bu sayede acil ve güncel bir konuyu kolektif bir duyguya, bilince taşıyor.
Cam Perde
Fikret Reyhan’ın üçüncü uzun metrajının merkezinde, oğluyla tek başına yaşayan Nesrin yer alıyor. Bir yandan boşandığı eşinden gelen baskılarla ve bürokratik engellerle mücadele ederken öte yandan yeni sevgilisi ile ilişkisinde doğru karar vermeye çalışıyor.
Cam Perde, erkek egemen bu toplumda çapraz ateşte kalan bir kadının kimseye muhtaç olmadan, işini gücünü yapıp huzurlu bir hayat sürmesinin ne kadar zor olduğunu gerçekçi bir dille anlatıyor. Kameranın bir an yalnız bırakmadığı Nesrin karakterini oynayan Selen Kurtaran etkileyici performansıyla Altın Koza’da ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü kazandı.
Hayat
Babasının zoruyla nişanlanan Hicran, ailesini ve Rıza’yı arkasında bırakarak evden kaçar. Rıza terk edilme duygusuyla başa çıkamaz ve Hicran’ı bulmak için İstanbul’a gider. Nişanlısıyla yüzleşmek için şehirde aylarını geçirir.
‘Masumiyet’ ve ‘Kader’ filmleriyle akraba olan Hayat, tüplü televizyon ekranından yansıyanlar, sahneler arasındaki siyah kesmeler ve paralel rüya sekanslarıyla Zeki Demirkubuz üslubunu korurken farklı sinemasal öğeleri de anlatıya eklemliyor. Arabesk bir tutkuya sarılmak yerine acıyı sakince kabullenen karakterlerin iç dünyasıyla ilgilenen yönetmen, hayatı ‘en iddialı, sert, kavgacı veya mücadeleci insanı bile hizaya getiren bir duygu‘ olarak tanımlıyor.
Karganın Uykusu
Bu ilk uzun metraj, karısının şüpheli ölümünün ardından oğlu ile kasabadan uzak, metruk bir yerde yaşam süren uyurgezer Nasip’i takip ediyor. İyi bir baba olamayacağından emin olan Nasip, oğlu için kendisinden uzak, farklı bir kaderi yaşaması için planlar yaparken hayatına bir grup mülteci misafir katılır.
Mülteciler arasında da kendi hayat planını gerçekleştirmek isteyen bir kadın vardır. Düşle gerçek arasında gezinen bu karanlık ve sıradışı filmin başrolündeki Ahmet Ağgün, Altın Koza Film Festivali’nden ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülüyle döndü.
Kavur
Bu belgesel, Ömer Kavur sineması üzerine sıradan bir inceleme değil. Daha hibrit bir yaklaşımla Kavur’un filmlerinden etkilenen ve onu anlamak için bir yolculuğa çıkan bir kadın karakter üzerinden bir hikâye anlatıyor. Odağını yönetmenin filmografisinden çok kişiliğine yöneltiyor.
Belgeseldeki yolculuk ve arayış hikayesi Yeşilçam’ın son demlerinde film çekmeye başlayan Ömer Kavur’un sinemasının ana temalarından biri. Gerçekten de ‘tıpkı bir Kavur filmi gibi‘ olan Kavur, yönetmenin sinemasına kapı aralığından bakarken kamera arkası görüntüler ve farklı dış sesler aracılığıyla kişisel bir yorum getiriyor.
Kör Noktada
Simone ve film ekibi, belgesel projesi için Türkiye’nin kuzeydoğusundaki bir köye gelir. Belgeselin konusu, oğlu 25 yıl önce kaçırılan yaşlı Kürt kadın Hatice’dir. Çekimler başlar başlamaz garip olaylar başlar. Film ekibine tercümanlık yapan Leyla ve Leyla’nın bakıcılığını üstlendiği, küçük ve gizemli kızı Melek projenin içine girer. Üstelik Melek’in babası Zafer gizli ve karanlık bir örgüte mensuptur.
Üç bölümde anlatılan, ince tasarlanmış ve politik olarak çetrefilli bir coğrafyaya ait soğuk ve acımasız bir politik gerilim sunan Kör Noktada, İstanbul Film Festivali’nde ‘Altın Lale‘ kazandı.
Sanki Her Şey Biraz Felaket
Film, İstanbul’da işsizlik ve toplumsal kopukluk içinde hayatlarını süren dört genç karakteri merkezine alıyor. Karakterlerden biri olan Zeynep’in günlüğünde bahsettiği dünya dertlerinin yanında yaşadıkları ‘az felaket’ gibi görünse de bu gençler geceleri ağlıyor. Bu kuşağın geleceği astrolojiden piyangoya, iş görüşmesinden vize başvurusuna şans ve tesadüflere bağlı.
Filmin mizanseni ve müzikleri gibi biçimsel öğeler de karakterlerin ikili yaşamlarını yansıtıyor. Dünya prömiyerini Rotterdam Film Festivali’nde yapan Subaşı’nın ilk uzun metrajı, bugünün belirsiz ve karmaşık ruh halini, melodramdan uzak mizahi bir dokunuşla anlatıyor.
Sinema Hakikatinin İçinde Uzun Bir Yolculuk
Sanatçı Mehmet Güreli’nin yönetmenliğini üstlendiği belgesel, 70 yıllık sinema hayatıyla Yeşilçam’ın usta ses mühendisi, yapımcısı ve yönetmeni Necip Sarıcı’yı anlatıyor. Sinema kariyerine küçük yaşta makinist olarak adım atan Sarıcı, iş hayatı boyunca Lale Film Stüdyosu’nda yüzlerce filmde ses mühendisliği yapmış, ‘Kuyu’ ve ‘Ah Güzel İstanbul’ gibi onlarca filmin yapımcılığını üstlenmiştir.
Belgesel, Yeşilçam’ın 60 yıldır hem sesi, emekçisi, hem de belleği, bekçisi olan Necip Sarıcı’nın zengin arşivini ve sinema tarihine katkılarını izleyiciyle buluşturuyor.
Tavuri
Kıbrıs’ta ‘Tavuri‘ lakabıyla bilinen, meşhur dolandırıcı ve hırsız Mustafa Serttaş’ın hayatını anlatan belgesel, Zaim’in sekiz yıllık çalışmasının ürünü. Hayatının yarısını hapishanede geçiren yoksul ve parçalanmış bir ailede yetişmiş Serttaş, çocukluğunda hırsızlığa başlar ve bu, zamanla bir tutkuya dönüşür. Zaim, çocukluğundan beri tanıdığı Serttaş’ın hayatının son beş yılını filme alır, çekimlerin bir kısmı hapishanede geçer.
Tavuri, hapishaneden çıkınca yeni bir hayata mı başlayacak yoksa yavaşça kendi sonunu mu hazırlayacaktır? Ülkenin bu en büyük dolandırıcısına karşı karmaşık duygular besleyen yönetmen, Tavuri aracılığıyla bize de toplum, kötülük, suç ve ceza üzerine sorular soruyor.
Yanıyor (Es Brennt)
Emel, Ömer ve oğulları Ahmet, Almanya’da yaşayan Arap kökenli bir ailedir. Bir gün çocuk parkında karşılaştıkları Franz adında bir adamın Emel’in başörtüsüne yönelik hakaret etmesi o huzurlu günü bozmakla kalmaz. Olayın mahkemeye taşınması ve Franz’ın argümanlarıyla devam eden duruşmalar, ailenin hayatını kökten değiştirecek bir dönüm noktası olur.
Almanya’da 2009 yılında yaşanan trajik bir olaydan yola çıkan yönetmen, toplumun içine işlemiş ırkçılığa dair vahşeti gözler önüne seriyor.
Yüzleşme
Yönetmenin ilk uzun metrajı, ötanazi konusuna aile dinamikleri üzerinden değiniyor. Halime uzun süren yoğum bakım sonrası hayatını kaybeder. Kızı Hatice, yıllardır hastanede annesiyle ilgilenen bakıcının aslında annesinin ölümüne sebep olduğunu öğrenir.
Bakıcının itirafı aile içinde farklı tepkilere yol açar: Hatice gerçeği ailenin diğer fertleriyle paylaşmayı düşünürken kız kardeşi polise gitme taraftarıdır. Bu fikir ayrılığı Hatice’nin içsel bir çatışma yaşamasına neden olur ve tüm aile bu sırla yüzleşmek zorunda kaldığı bir akşam yemeğinde buluşur.